YÛSUF U ZÜLEYHÂ (HAMDÎ)
âşıkâne mesnevi
Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi (d. 853/1449-50 - ö. 909/1503)

ISBN: 978-9944-237-87-1


15.yüzyıl şairlerinden Hamdullah Hamdî’nin Hamse’si içerisinde yer alan, Yusuf Peygamber ve Züleyha’nın aşkını konu edinen çift kahramanlı aşk mesnevisi.

Hikâye, kutsal kitapların tamamında bulunmakla birlikte Tevrat ve Kur’an’da oldukça detaylı ve olay örgüsünün genel yapısı açısından benzer bir şekilde yer alır. Müslüman Doğu edebiyatlarında hikâye Kur’an’daki anlatımın yanı sıra Tevrat, Talmut ve Agada metinlerinin izlerinin görüldüğü Kur’an tefsirlerinin de etkisi ile şekillenmiştir. Yusuf Peygamber’in hayatına dair bilgi veren kutsal kitaplar ve tefsirler elbette mesnevinin konu açısından öncelikli kaynakları olmakla birlikte, Mısır’da M.Ö. 17-16. yüzyıllarda peş peşe gelen kıtlık yılları sırasında, Hiksos hanedanından bir firavunun hizmetinde Filistinli ambar başmemurunun bulunması, firavun ve bir din adamı arasında geçtiği kabul edilen yedi bolluk yılından sonra gelecek yedi kıtlık yılına yönelik tahmin; M.Ö 15. yüzyılda Anubis ve Batta isimli kardeşlerin hikâyesini konu alan İki Kardeş Masalı’nın Yusuf kıssası ile olan benzerliği, söz konusu anlatının kökeninin kutsal kitaplar dışındaki izleri olarak değerlendirilebilir.

Yûsuf u Züleyhâ hikâyesinin konu açısından kökeni M.Ö. 17. yüzyıllara kadar götürülebiliyor olsa da bu konunun mesnevi formundaki ilk şeklinden, Sâmâniler devrinde Ebu’l-Mü’eyyed-i Belhî (10. yy.) tarafından kaleme alınan ancak nüshası bugüne ulaşmamış Farsça bir eserle söz edilebilir. Bununla birlikte Fars edebiyatında Yusuf u Züleyha konulu en ünlü mesnevi, Molla Câmî (ö. 1492)’ye aittir. Molla Câmî kendisinden sonra Fars ve Türk edebiyatlarında yazılan Yûsuf u Züleyhâ'lara önemli ölçüde modellik etmiştir. Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sında özellikle Züleyha’nın hikâyeye dâhil olduğu kısımdan sonra Câmî’nin etkisi oldukça belirginleşir. Câmî’nin eserinde Yusuf ve Züleyha’nın hikâyesi merkezde olup, Yusuf’un kardeşleri ile yaşadıkları merkez hikâye içine kısaca serpiştirilmiş ve eser boyunca estetik kaygı gözetilmiştir. Firdevsî (ö.1020 ?)’nin eseri ya da Firdevsî’ye isnat edilen eser ise Yusuf kıssasına daha bağlı bir hikâye anlatımına sahip olup dili Câmî’ye nazaran sadedir. Hamdî’nin eserinde, Yusuf’un çocukluğu ve gençliğinin de yer aldığı köle olarak satılmasına kadar olan kısımda, Firdevsî’nin etkisi çok belirgindir. Züleyha ile ilgili kısımda ise Câmî’nin etkileri görülür. Gibb bu durumu, Hamdî’nin önce Firdevsî’nin metninden haberdar olarak eserini yazmaya başladığı, sonra Câmî’nin eseri eline geçince ilerleyen kısımlarda Câmî’den de yararlandığı şeklinde yorumlar (1999: 388). Câmî ve Hamdî’nin eserlerinin tamamlanış tarihleri arasında 9 sene gibi kısa bir süre bulunması Gibb’e bu ihtimali düşündürmüş olmalıdır.

Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sı 897/1491-2 tarihinde, "fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün" kalıbıyla kaleme alınmıştır. Mesnevi içinde Yusuf dışındaki diğer anlatı kahramanlarının ağzından söylenmiş, biri haricinde diğerleri mesneviden farklı vezinde toplam 15 gazel bulunmaktadır. 98 bölüm başlığına sahip mesnevide başlıkların tamamı Türkçedir. Mesnevi içinde herhangi bir ithaf ve hami ismi yer almaz. Ancak Latifî, Tezkire’sinde Zâtî’den duyduğunu belirterek, Hasan Çelebi ise herhangi bir kaynak belirtmeksizin Hamdî’nin eserini II. Bâyezid’e sunduğunu fakat beklediği himaye ve ihsana nail olamayınca eserden ithaf kısımlarını çıkardığını kaydeder (Canım 2000: 237; Sungurhan 2017: 311). 6241 beyitten oluşan eser, klasik mesnevi tertibine uygun bir şekilde tevhid, münacat, naat, dört halife övgüsü içerikli medhiyelerin ardından sebeb-i telif bölümüyle devam eder. Hamdî, burada babası Akşemseddin’le Yakub Peygamber, kendisi ile Yusuf Peygamber ve Yusuf Peygamber'in kardeşleri ile kendi kardeşleri arasında bir özdeşlik kurar. Babasının ölümünden sonra kardeşlerinin kendisine çok büyük haksızlıklar yaptıklarını ifade ederek hikâye ile kendi hayatı arasındaki üzücü benzerlikleri dile getirir. Bu konu üzerine Türkçe mesnevi yazılmadığını belirterek (gerçekte Hamdî’den önce kaleme alınmış bilinen 9 Türkçe Yûsuf u Züleyhâ bulunmaktadır), Firdevsî ve Câmî’nin modelliğinde eserini yazmaya karar verdiğini ifade eder.

Konunun işlendiği kısımda Yusuf’a kadar gelen peygamberlerden bahsedildikten sonra Yusuf’un doğumu, çocukluğu, güzelliği, gençliği, babası ve diğer kardeşleriyle ilişkisi anlatılır. Hikâyenin başlangıcı bu açıdan Yusuf, kardeşleri ve Yakub Peygamber'in hikâyesi gibidir. Yûsuf u Züleyhâ mesnevisinin konusu şu şekilde özetlenebilir: Yusuf, bir gece rüyasında on bir yıldız, güneş ve ayın kendisine secde ettiğini görür. Rüyasını babasına anlattığında Yakub rüyanın işaret ettiği şeyi anlar ve oğluna rüyasını kimseye anlatmamasını tembihler. Ancak Yusuf, rüyasını kardeşlerinden birine anlatır, diğer kardeşleri de böylelikle rüyadan haberdar olur. Kardeşleri bu duruma çok öfkelenir. İçlerinden biri Yusuf’u öldürmeyi önerir. Bir diğeri bunun çok büyük bir günah olduğunu, öldürmektense babalarının yanından uzaklaştırmanın yeterli olacağını söyler. Yusuf’u kırlarda gezdirme bahanesiyle babasının yanından alan kardeşleri onu bir kuyuya bırakıp babalarına da Yusuf’u kurt yedi diye yalan söyler, hayvan kanına buladıkları gömleği de delil olarak sunarlar. Yakub, gömleğin yırtılmadığı hâlde kana bulanmış olduğunu görür ve oğullarına, anlattıkları şeye inanmadığını söyleyerek üzüntü içinde Yusuf’u beklemeye başlar.

Kuyunun yakınlardan geçen kervancılar, kuyudan su almak için sarkıttıkları kovayı yukarı çektiklerinde Yusuf’u görürler. Onu Mısır’da köle olarak satmaya karar verirler. İçlerinde Kıtfir (Mısır azizi) ve Züleyha’nın da olduğu Mısırlı zenginler de köle satışının yapılacağı yere gelirler. Bu kısma kadar Yusuf’un hikâyesi eksenli, Firdevsî etkisinde ve kronolojik olarak ilerleyen anlatı burada Câmî’nin etkisinin öne çıktığı Züleyha’nın hikâyesi ile devam eder.

Mağrip hükümdarı Taymus’un Züleyha isimli çok güzel bir kızı vardır. Bir gece rüyasında Yusuf’u görür. Züleyha rüyada kendisine Mısır şehrinin azizi olduğunu söyleyen Yusuf’a âşık olur. Züleyha’nın babası Mısır azizine haber göndererek kızıyla evlenmesini teklif eder. Mısır azizinin bu teklifi kabul etmesi üzerine, Züleyha Mısır’a gelir fakat azizi gördüğünde onun rüyasında gördüğü kişi olmadığını anlar.

Hikâye tekrar Yusuf’un Mısır’da köle olarak satılmak üzere getirildiği pazara dönüşle devam eder. Yusuf, satılığa çıkarıldığında Züleyha, onun rüyasında gördüğü kişi olduğunu fark eder ve Yusuf’u satın alır. Yusuf artık Züleyha ve Kıtfir’in sarayındadır. Züleyha ona oldukça iyi bakar, onunla dertleşip sohbet eder. Ancak bir süre sonra Züleyha, Yusuf’la birlikte olmak ister. Yusuf ise, Züleyha’nın kölesi olduğunu, kendisine iyi davranıp lütuflarda bulunduğunu, Züleyha’nın söylediği her şeyi yapacağını ama kendisinden onu oğul edinen ve evini emanet eden Kıtfir'e ihanet etmesini beklememesini söyleyerek teklifini reddeder.

Züleyha dayesinin önerisiyle duvarları, zemini ve tavanı kendisinin ve Yusuf’un tasvirleriyle dolu iç içe yedi odalı bir köşk yaptırarak, Yusuf’un bunu görünce kendisine meyledeceğine inanır. Yusuf’a haber göndererek onu yeni yaptırdığı bu binaya çağırtır. Yusuf birinci odaya girdiğinde Züleyha kapıyı kilitler, ondan vuslat talep eder. Yusuf bunun uygun olmayacağını ve Züleyha’dan kendisini bırakmasını ister. Züleyha onu ikinci odaya götürür, ardından yine kapıyı kilitler, Yusuf’a yalvarmaya devam eder, Yusuf yine reddeder. Böylece altı oda giderler. Yedinci odaya geldiklerinde Züleyha Yusuf’a ısrarcı olmaya devam eder. Yusuf yine Züleyha’nın yüzüne değil yere baktığı sırada yerde Züleyha’nın ve kendisinin tasvirlerini görür, şaşkınlıkla duvarlara baktığında aynı tasvirlerle karşılaşır. O sırada Züleyha’nın yüzüne bakar ve ona meyleder. Yusuf tereddütler yaşadığı sırada bir perde görür. Züleyha’ya bu perdenin sebebini sorar. Züleyha o perdenin ardında taptığı putun olduğunu ve kendisini bu hâlde görmemesi için perdeyle onu kapattığını söyler. Yusuf Züleyha’nın puttan utandığını görünce, irkilerek kapıya doğru koşmaya başlar. Geldiği her kapıda kapının kilidinin açılmış olduğunu görerek binadan çıkmaya çalışır. Züleyha Yusuf’un ardından koşar, eteğinden yakalar ve Yusuf’un gömleği arkadan yırtılır. Yusuf bu vaziyette evden çıktığında Kıtfir'le karşılaşır. Yusuf’un ardından Züleyha dışarı çıkar. Yusuf Züleyha’yı ele vermez ama Züleyha Yusuf’a iftira atar. Yusuf’un kendisine saldırdığını, kendisinin ardı sıra koşup eteğinden yakaladığını ve onun mutlaka cezalandırılması gerektiğini söyler. Yusuf Allah’a dua eder ve suçsuzluğunun ortaya çıkmasını ister.

Mısır kadınları olaydan bir şekilde haberdar olup Züleyha’nın dedikodusunu yaparlar. Züleyha bu söylentileri duyunca bir ziyafet tertip eder ve Mısırlı kadınları davet eder. Mısırlı kadınlar davete gelirler, yemekler yenilir. Züleyha kadınların ellerine turunç ve birer bıçak vererek, Yusuf’u kadınların huzuruna getirir. Kadınlar şaşkınlıktan turunç yerine ellerini keser, kimileri bayılır, içlerinden biri orada can verir. Kadınlar kendilerine geldiklerinde Züleyha’ya hak verirler. Yusuf zindanın kendisi için daha hayırlı olduğunu söyleyerek Allah’tan zindana gitmeyi diler.

Yusuf zindandakilerle arkadaş olmuş, onların güvenini kazanmıştır. Zindanda arkadaşlarının rüyalarını yorumlar. Bir gün Yusuf, zindan arkadaşlarından birinin rüyasını yorumladığında yeniden firavunun hizmetinde olacağını söyleyip firavuna kendisinden bahsetmesini ister. Rüya, Yusuf’un yorumladığı şekilde gerçekleşir, ancak arkadaşı firavuna Yusuf’tan bahsetmeyi unutur. Aradan yıllar geçer, firavun bir gece rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini; yedi kuru başağın yedi yeşil başağı sardığını görür. Sabah olup uyandığında kâhinlerden bu rüyayı yorumlamalarını ister fakat hiç kimse rüyayı yorumlayamaz. Yusuf’un arkadaşının aklına birden Yusuf gelir ve firavuna Yusuf’tan bahseder. Firavun onu Yusuf’un yanına göndererek rüyasının yorumunu ister. Yusuf, Züleyha’nın iftirasıyla haksız yere zindanda kaldığını ve firavunun olayın aslını bilen Mısırlı kadınları dinlemesini rüyayı yorumlamanın şartı olarak ileri sürer. Suçsuzluğu anlaşılan Yusuf, firavunun emriyle zindandan çıkarılır. Firavun rüyası hakkında onunla konuşur. Yusuf yedi bolluk yılının ardından yedi kıtlık yılı olacağını ve tedbir alınmasını, bu süre içinde insanların sadece tarımla uğraşmalarını önerir. Böylelikle buğdaylar biriktirilecek ve kıtlık yıllarında devlet sıkıntı çekmeyecektir. Yusuf firavuna bu göreve talip olduğunu söyler. Firavun Yusuf’u bu işle görevlendirir. Bu sırada Kıtfir ölür. Züleyha yaşlanır, gözleri kör olur ve Yusuf’tan ayrılmanın acısıyla perişan bir hâle gelir. Yusuf yoldan geçerken Yusuf’un yoluna çıkar. Ağlamaklı bir hâlde Yusuf’a seslenir. Yusuf Züleyha’yı tanıyamaz, ona ne istediğini sorar. Züleyha önce yeniden görmeyi, gençliğine ve güzelliğine kavuşmayı diler. Yusuf bunun için dua eder ve duası kabul olur. Züleyha yeniden gözleri gören genç ve güzel bir kadın hâline gelir. Yusuf başka bir isteği olup olmadığını sorduğunda Yusuf’tan vuslat ister. Yusuf Züleyha ile nikâhlanır. Züleyha bir süre sonra mecazî aşktan gerçek aşka doğru yönelir. Yusuf bunun üzerine Züleyha için bir ibadethane yaptırır. Züleyha’ya fakir ve yaşlıyken kendisine görme gücünü, güzelliğini ve gençliğini geri veren Allah’a o ibadethanede şükretmesini öğütler.

Mesnevide buradan sonra yeniden Yusuf ve kardeşlerinin hikâyesine dönülür. Kıtlık ve bolluk yıllarının nasıl geçtiği, Yusuf’un kardeşlerinin buğday almak için Mısır’a gelişi, Yusuf’un gömleğiyle Yakub’un gözlerinin yeniden görmeye başlaması ve Mısır’da Yusuf’un sarayına gelişi ve Yakub’un ölümünün anlatıldığı kısmın ardından, Yusuf bir gece rüyasında annesini ve babasını cennette görür. Artık kendisinin de onlara kavuşma vaktinin geldiğini haber verirler. Bir gün atına bineceği sırada Cebrail gelerek elindeki elmayı Yusuf’a verir. Yusuf elmayı koklayıp ruhunu teslim eder. Yusuf’un ölüm haberini alan Züleyha mezarın başında iki gözünü çıkararak toprağa koyar ve Yusuf’un güzelliğini göremeyecekse kendisine gözün gerekmediğini söyler. Yusuf’un mezarının başında Züleyha can verir ve onu da Yusuf’un yanına gömerler.

Hamdî eserinin sebeb-i telif kısmında mesnevisini Molla Câmî’den tercüme ettiğini ve ona cevap yazmayı amaçladığını ifade eder. Eser, Câmî ve Firdevsî’nin eseriyle/Firdevsî’ye isnat edilen eserle önemli ölçüde benzerlik gösterir (Gibb 1999: 387). Bununla birlikte eserde Hamdî’nin müdahaleleri de görülmektedir. Bu sebeple Yûsuf u Züleyhâ, Câmî’nin eserinin birebir çevirisi olmayıp Osmanlı sahası edebî metinlerin tercüme anlayışı çerçevesinde model metne konu ve kurgu açısından bağlı kalan ancak şairin de tasarruflarının bulunduğu bir tercüme şeklinde değerlendirilmelidir.

Âşık Çelebi dışında dönemin biyografik kaynakları Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sını aynı konulu Türkçe mesnevilerin en başarılısı kabul ederler. Sehî, aynı konuda mesnevi yazan şairlerin Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sını geçemediğini (İpekten vd. 2017: 65); Latifî, mesnevi vadisinde benzersiz ve kusursuz olduğunu söyler (Canım 2000: 235). Hasan Çelebi’ye göre Hamdî’nin en başarılı eseri Yûsuf u Züleyhâ’dır ve övgüye ihtiyaç duymayacak derecede başarılıdır (Sungurhan 2017: 310). Bu değerlendirmelerde Hamdî’nin mesnevi vadisinde üstat oluşu kadar, hikâyenin sebeb-i telif kısmında kendisini Yûsuf Peygamber’le özdeşleştirmesi, kardeşlerinin haksızlığına uğraması gibi benzerlikler kurması ve eserin teknik açıdan başarılı olmasının da payı olmalıdır.

Hasan Çelebi, Mîrî’den naklen, Hamdî’nin herhangi bir resmî görev, mansıp ya da ihsan alamamasından dolayı, maddi kazanç gayesiyle Yûsûf u Züleyhâ istinsahları yaptığını ve yüksek fiyatlara sattığını, müellif hattı olması sebebiyle halk tarafından iltifat gördüğünü kaydeder (Sungurhan 2017: 311). Bu durum, Hamdî’nin istediği gibi bir himaye görememesinin yanı sıra kendisi hayattayken Yûsuf u Züleyhâ’nın kazandığı ünü ve mesnevinin çok fazla okunduğunu da göstermektedir.

Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sı Türk edebiyatındaki aynı adlı mesneviler için bir kırılma noktası olmuştur. Hamdî’den önce kaleme alınan Yûsuf u Züleyhâ’lar tefsir ya da kısas-ı enbiyalarda yer alan ve edebî kaygıları ön planda olmayan, bir topluluk önünde okunmak ve halka bilgi vermek amacında olan anlatılarken Hamdî ve sonrasındakiler sanat yönü ön planda olan mesnevilerdir.

Genelde klasik Doğu edebiyatları özelde klasik Türk edebiyatında çok fazla işlenen Yûsuf u Züleyhâ, Türk halk edebiyatında da kendisine yer bulmuş, modern Türk edebiyatına da ilham vermiştir. Modern Türk edebiyatında motif, sembol ve telmih boyutundaki etkileri bir tarafa bırakılacak olursa; konusunu tamamen bu hikâye üzerine kurgulamış eserler şunlardır: Nazan Bekiroğlu- Yûsuf ile Züleyha-Kalbin Üzerinde Titreyen Hüzün-; Sinan Yağmur-Aşkın Meali Yusuf ve Züleyha; Abdülhakim Koçin-Her Gece Hece Hece Sayıklanan Sevgili Yûsuf ve Züleyha; Züleyha Hüzün Bulutlarında Ağlayan Kadın.

1970 yılında yönetmenliğini E. Koushan ve Türker İnanoğlu’nun yaptığı Züleyha/Hz. Yusuf ve 1973 yılında yönetmenliğini Nuri Akıncı’nın yaptığı Hz. Yûsuf isimli filmler mesnevinin konu açısından sinemaya kaynaklığını örnekler. Halide Edip Adıvar’ın daha çok Tevrat’taki hikâye ekseninde kaleme aldığı Kenan Çobanları Operası, Nazım Hikmet’in Yusuf ile Menofis tiyatrosu, Okan Demirtaş’ın Yûsuf u Züleyha Operası, Orhan Turan’ın Yusuf Kuyuda adlı tiyatro oyunu ve yeni Uygur Türkçesi ile Nimetullah Ebeydullah tarafından kaleme alınan Yusuf ile Zuleyha tiyatrosu hikâyenin modern sahne sanatlarına yansımalarıdır.

Yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerinde 150 civarında nüshası bilinen Yûsuf u Züleyhâ üzerine Naci Onur (1982) metin ve inceleme, Zehra Öztürk (1993) ise tip ve motif konulu doktora tez çalışmaları yapmıştır. Naci Onur Yûsuf u Züleyhâ’nın tenkitli metnini yayımlamıştır (1991).

Şairin biyografisi için bk. “Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/hamdi-aksemseddinzade-mehmed-hamdullah 

Eserden Örnekler


Mısr Bânûları Gaybetden Züleyhâ Üzerine Bâd-ı Melâmet Esdirdükleri Âkıbet Müşâhâde-i Cemâl-i Yûsufda Hayret Bıçağıyile Ellerin Kesdükleridür

[…]

Çün Züleyhâ’ya vâsıl oldı haber

Hâtırın gayret itdi zîr ü zeber


İşret esbâbı düzdi ol hoş-rây

K’ide ol bî-haberleri rüsvây


Ta‘n iden zenleri ziyâfet ide

Ne ziyâfet kamu fezâhat ide


Düzdi bir bezm-i Husrevâne revân

Ki virür revnakı revâne revân


Kâseler ni‘met ile leb-ber-leb

Kâşilerde leb-â-leb âb-ı ineb


Kimisi kalye vü kimi biryân

Her biri kuvvet-i cism ü kût-ı cân

...

Minder-i zer-keş üzre bânûlar

Oturup hıdmet itdi meh-rûlar


Yidiler çünki hân-ı gûn-â-gûn

Eyledi ıyş u nûşı bâde füzûn


Çün Züleyhâ bu emri kıldı temâm

Hıdmete itdi serv gibi kıyâm


Her perî-rûy eline gunc ile

Bir bıçak virdi bir turunc ile


Ki turunc imtilâ-yı hâzım olur

Yiyeyin iştihâsı kâ’im olur


Turşî virdi vü tatlı itdi sözin

Gül-i ter gibi açdı lutf-ı yüzin


Didi ey Mısr-ı hüsne bânûlar

Meclis-i izz ü nâze meh-rûlar


Zemm ider bu bî-dil ü cânı

Ki sever bir gulâm-ı İbrânî


Size arz eylese izârın o nûr

Ben garîbi tutardunuz ma'zûr


Bilmek isterseniz kemâlin anun

Hâzır olsun görün cemâlin anun


Didiler cümle ana müştâkuz

Görmedin gül yüzini uşşâkuz


Getür ol serv-i ravza-i cânı

Bezmi zeyn eylesin hırâmânı


Tutup elde turuncı her bânû

Muntazır olı tâ gele meh-rû


Tâ gelince nigâr-ı sîb-i zekân

Kesmek olmaz turuncını her zen


Pes Züleyhâ buyurdı dâyesine

Vara yalvara ömri mâyesine


Ki safâ dolu bezme nâmın ile

Hurrem etsen n’ola hırâmın ile

Cânına od düşüp Züleyhâ’nun

Kendi vardı cenâbına anun

Cânuma vaslını harâm itdün

Beni rüsvâ-yı hâs u âm itdün


Her ne itdünse itdün ey dil-ber

Bunca cevr ü cefâna dutdum ser


Dilerem şimdi şermsâr itme

Bunca bânûlar içinde hâr itme

...

Farkına kodı tâc-ı sultânî

Bendesi ola tâ gören anı


Pâyına virdi cevherî na’lîn

Kodı na‘lini pâyına la‘lîn


Destine virdi zer-nigâr ibrik

Mâh elinde san âfitâb-ı berik


Her ne âşık ki yudı andan elin

Âb-ı şevk ile yudı cândan elin

...

Çün bu âyîn ü tavr ile ol ay

Basdı işret serâyı pâyına pây


Gördiler çün zenân-ı Mısr anı

Bir nazarda yitirdiler cânı


Ol nazardan şular ki bir yidiler

Cem‘ü’ş-şemsü’l-kamer didiler


Gitdi elden çün ihtiyâr ile hûş

Kaldılar cümle vâlih ü medhûş


Geldi çün ol şeh-i melâhat-ı gunc

Kesmek istedi her birisi turunc


Eyle yanıldı şevkde amelin

Ki turuncu sandı kesdi elin (Onur 1991: 334-338)

Kaynakça


Canım, Rıdvan (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

Daşdemir, Özkan (2012). Halk Hikâyesi Olarak Yusuf ile Züleyha. Erzurum: Fenomen Yay.

Dolu, Halide (1953). Menşe’inden Beri Yûsuf Hikâyesi ve Türk Edebiyatındaki Versiyonları. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Gibb, E.J.Wilkinson (1999). Osmanlı Şiir Tarihi -A History of Ottoman Poetry. (çev. A. Çavuşoğlu). Ankara: Akçağ Yay.

Gökcan Türkdoğan, Melike (2011). Klasik Türk Edebiyatında Yusuf u Züleyha Mesnevileri Üzerine Mukayeseli Bir Çalışma. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-78432/klasik-turk-edebiyatinda-yusuf-u-zuleyha-mesnevileri.html [Erişim tarihi: 01.03.2022]

Hayyampur, Abdurresul Tahbazzade (1945). Türk ve İran Edebiyatlarında Yûsuf u Züleyha Mesnevisi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

İpekten Haluk, G. Kut, M. İsen, H. Ayan ve T. Karabey (2017). Heşt-Bihişt, Sehî Bey. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-191370/sehi-beg-hest-bihist.html [Erişim tarihi: 01.03.2022]  

Kartal, Ahmet (2003). “Câmî’nin Yûsuf u Züleyhâ’sı ile Hamdullah Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâsının Mukayesesi”. Diriözler Armağanı. (hzl. M. F. Köksal ve A. N. Baykoca). Ankara: Bizim Büro Yay. 93-139.

Kılıç Filiz (2018). Âşık Çelebi, Meşâ‘irü’ş-Şu‘arâ. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-210485/asik-celebi-mesairus-suara.html [Erişim tarihi: 03.03.2022]  

Köprülü, M. Fuad (1987). “Hamdî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: MEB Yay. 183-186. 

Kurnaz, Cemal ve M. Tatçı (2001). Tuhfe-i Nâilî - Divân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay.

Nîkbaht, Nâsir ve A. Yeşil (2012). “Te’sîr-i Abdurrahman Câmî Ber-Mesnevîhâ-yı Yûsuf u Züleyhâ-yı Türkî (Bâ-Te’kîd-i Ber-Mesnevî-i Hamdullâh Hamdî)”. I. Uluslararası Türk-İran Dil ve Edebiyat İlişkileri Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2012.

Onur, Naci (1982). Hamdullah Hamdî, Yusuf u Züleyha (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Onur, Naci (1991). Hamdî, Yusuf u Züleyha. Ankara: Akçağ Yay.

Öztürk, Zehra (1993). Hamdullah Hamdî’nin Yusuf u Züleyha Mesnevisinde Tipler ve Motifler. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Öztürk, Zehra (2001). Hamdullah Hamdi’s Mesnevi Yûsuf ve Zelîha. The Department of Near Eastern Languages and Civilizations. Harvard University.

Sungurhan, Aysun (2017). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-194494/kinalizade-hasan-celebi-tezkiretus-s-uara.html [Erişim tarihi: 01.03.2022]

Turan, Lokman (2017). Mesneviyi Gazelle Okumak. İstanbul: Kesit Yay.

Yıldız, Ayşe (2013). Çâkerî, Yûsuf u Züleyhâ. Ankara: Hitabevi Yay.

Atıf Bilgileri


YILDIZ, Ayşe. "YÛSUF U ZÜLEYHÂ (HAMDÎ)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/yusuf-u-zuleyha-hamdi. [Erişim Tarihi: 21 Kasım 2024].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 LEYLÂ VÜ MECNÛN (HAMDÎ) Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi Doç. Dr. Güler Doğan Averbek
Görüntüle
2 AHMEDİYYE (HAMDÎ) Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi Doç. Dr. SÜLEYMAN EROĞLU
Görüntüle
3 TUHFETÜ’L-UŞŞÂK (HAMDÎ) Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi Prof. Dr. MUSTAFA GÜNEŞ
Görüntüle
4 KIYÂFET-NÂME (HAMDÎ) Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi Prof. Dr. Müjgân Çakır
Görüntüle
5 DÎVÂN (HAMDÎ) Hamdî, Akşemseddîn-zâde Mehmed Hamdullâh, Hamdî Çelebi, Hamdullâh Ahmed Çelebi Dr. Öğr. Üyesi Ali Emre Özyıldırım
Görüntüle
6 CÂMASB-NÂME (ABDÎ) Abdî, Mûsâ Prof. Dr. Müjgân Çakır
Görüntüle
7 TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği
Görüntüle
8 RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Öğretmen Ece Ceylan
Görüntüle
9 NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz Doç. Dr. Recep Uslu
Görüntüle
10 DÎVÂN (ADLÎ) Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM
Görüntüle
11 DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
12 DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
13 DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) Âfitâbî Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
14 DÎVÂN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Doç. Dr. Osman Kufacı
Görüntüle
15 HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle