- Yazar Biyografisi (TEİS)
Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn - Madde Yazarı: Prof. Dr. Mertol Tulum
- Eser Yazılış Tarihi:?
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yazılı Edebiyat / Divan Edebiyatı
- Dönemi:Başlangıç-15. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum-Mensur
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Dinî-Tasavvufî-Ahlaki Eser
- Yayın Tarihi:30/09/2021
TAZARRU’-NÂME (SİNÂN PAŞA)
tasavvufi metinSinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn (d. 16 Recep 845/30 Kasım 1441 ? - ö. 24 Safer 891/1 Mart 1486)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Sinân Paşa'nın ilk Türkçe eseridir. Yazar Tazarru'ât, Darâ'at-nâme gibi adlarla da anılan bu ünlü eserine Tazarru’-nâme adını vermiş olduğunu Ma'ârif-nâme adlı eserinin girişinde zikretmektedir. Bilgin kişiliğiyle yaşadığı çağda büyük bir ün kazanan Sinân Paşa, edebiyatçı kimliğiyle büyük bir söz ustası, bir düz yazı sanatçısıdır. Türkçe eserlerinde sergilediği söze dökme ve dile getirme biçimi kendisinden sonra birçok yazar tarafından benimsenerek denenmiş, ancak onun gibisine erişilememiştir. Şiire çok yakın, sözü şiirsi yapan iki ana özellikten biri olan kafiye kurucu kelimelerin sonunda yer aldığı ikili yapıların beyti andırdığı bu nesir tarzı şiirden de öte bir şeydir; çünkü mısra benzeri bu ikiz birliklerde üyeler arasında hem yapıca, hem sesçe denklikler vardır. Bu nesir tarzının en zengin örnekleri Tazarru’-nâme'de yer almaktadır. Yer yer zincirlenen ad ve sıfat takımları ile Arapça ve Farsçadan alınma kelimelerle yüklü alıntı cümle yapılarına yer veren; yer yer de yalın, açık, ana dilinin öz kelimeleriyle bezenmiş yerli cümle yapılarını kullanan Sinân Paşa'nın üç dilin kelimelerinden oluşan çok zengin bir kelime hazinesi ile kurduğu bu özge yapı gerçekten de çok büyük ve olağandışı bir sanatkârlık kudretini yansıtır. Sesler arasındaki uyuşumu, benzer seslerin tekrarından doğan ahengi, kelimeler arasındaki yapı ve ses denkliklerini kullanmayı çok seven ve başarıyla uygulayan Sinân Paşa, böyle bir anlatım planı kullanmakla derin dinî, fikrî ve tasavvufî meseleleri bir güzellik kılığına büründürmek, onları çekici ve albenili kılmak ve onlara beğenilme ve severek okunma kılıfı giydirmek istemiş olmalıdır. Gerçekten de özellikle ilâhiyat [= teoloji] alanına giren konularla felsefî ve tasavvufî düşünce ve meselelerin böylesi bir anlatım biçimi içinde sunulması şaşırtıcıdır. Ancak engin bilgisi yanında derin bir fikir cehdine sahip bulunan Paşa'nın kurduğu ve kullandığı zengin yapılı, birbiriyle beyit mısraları gibi denkleşen cümleler ile bu cümleler içindeki kurucu birimler, yapı ve ses denklikleri yanında taşıdıkları zengin anlam yükleriyle de alabildiğince renkli ve zengin bir anlam dünyası kurmuş olmaktadır. Bu yüzden böylesi bir nesir tarzı bir yandan göze ve kulağa hoş gelen şiirlik yanıyla, öte yandan da yer yer aklı zorlayan, düşünmenin derin ilişkiler ağını kavramaya yönlendiren anlamca derinlik yanıyla gerçekten de hem düzenlenmesi, hem de içine kolayca girilmesi mümkün olmayan şaşırtıcı bir hünerler sergisidir.
Tazarru’-nâme aynı zamanda Paşa'nın nazım türünde yazdığı birçok parça ihtiva eder, demek ki aslında nesir-nazım karışımı bir eserdir. Ne var ki o vezinli-kafiyeli sözü hiçbir zaman hedef edinmemiş, bunu yapmakla yalnızca eserine bir çeşitlilik çeşnisi vermek istemiştir.
Sinân Paşa diğer eserleri gibi bu eserini de ne bir kimsenin isteği üzerine, ne de herhangi bir kimse adına yazmıştır. O, bu konuyla ilgili olmak üzere, gelip dayandığı öte dünyaya açılan yol ağzında, eserine baştan sona bir dilek tütsüsü hâlinde yayılmış bir teslimiyetle; önce Hak'tan lütuf, sonra peygamberlerden ve özellikle İslâm peygamberi Hz. Muhammed'den manevî yardım, destek ve bağış diler, sonra Hz. Peygamber'in ailesi ile yakın dostlarını, dört imamla büyük hadis şeyhlerini ve en nihayet tarikat ulularını anıp ruhlarına dualar göndererek onların maneviyetlerine sığınır, en sonunda da öldükten sonra kitabını okuyup dinleyecek olanlardan ruhu için rahmet dilemelerini ve Fatiha okumalarını talep eder, böylece bütün bu dilek ve duaların bereketiyle ahirette ruhunun kurtuluşa ereceği umudunu dile getirir.
Sinân Paşa yazarken cezbeye tutulmuş gibidir. Tazarru’-nâme'de görüldüğü gibi, zaman zaman yüreğini zorlayan heyecan çırpınışları, kendinden geçmiş bir insan varlığının çığlığını, hıçkırış ve iniltisini andırır. Ma'ârif-nâme'de: “Yüce Tanrı'ya yaraşır övgüler düzmekte hatırıma ne geldiyse söyledim. Zaman olurdu, bir toplantı sırasında üç dört yaprak yazardım; kendinden geçmişçesine ne yaptığımı bilmezdim. Anlam incileri gelirdi, ben yazardım ve sır incileri dökülürdü, ben söze dökerdim.” diyerek, yazdıklarının bir kısmının tamamen ilhamının eseri olduğunu; başka bir deyişle, irade ve düşüncesinin kulağını gönlünden yankılanan seslerin emrine verdiğini anlatmaktadır.
Dış yapı bakımından eser iki ana bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl tazarruât [= yakarışlar] bölümüdür ve yazarın anlatımıyla, “Yüce Tanrı'ya yaraşır övgülerin … dile getirilmesinde ve O ulular ulusuna … sunulan yakarışlar konusunda” söylenmiştir. Kendi içinde türlü konuların ele alındığı birçok alt başlığı vardır. Ana yapı iskeletiyle bu bölüm için “Bir esmâ’-i hüsnâ [= Tanrı'nın güzel adları adları] şerhidir.” denilebilir. İkinci bölüm bir giriş ile başlamakta, manzum bir fahriye [= kendine övgü] ve mensur sonuç satırları ile son bulmaktadır. Bu bölüm yine yazarının diliyle: “... o seçkinler seçkini yüksek zatların ve o iyiler iyisi önderlerin kutsanmış kişiliklerinin yüksek niteliklerinin dile getirilmesinde söylenmiştir.” ve ayrı başlıklar altında yedi büyük peygamberin başlıca yönlerini ve serüvenlerini yoğunlaştırılmış bir özetlemeyle aktarmakta olup bir kısas-ı enbiyâ [= peygamber kıssaları] mahiyetindedir. Tazarru’-nâme'nin bundan sonraki bölümleri ek mahiyetinde olup, yazarı tarafından eseri oluşturan ana yapı içinde sayıldığına dair herhangi bir kayıt bulunmaz. Bu ekleri bir tamamlayıcı ekleme [= zeyil] saymak gerekir. Eser, Sinân Paşa'nın manevî yol göstericiliğine sığındığı Şeyh İbn-i Vefâ'ya yalvarışlarını dile getirdiği "Arz-ı Tazarru‘ u Niyâz [= Yalvarış ve Yakarış Sunumu]" başlıklı mensur ve manzum uzunca bir alt bölümle son bulur.
Tazarru‘-nâme'nin nelik ve niteliği ile anlam derinliğine gelince: Bu eseri gereğince anlayabilmek için, ele aldığı konularda yeterince bilgi ile donanmış olarak, dile getirilenleri önce düşünce imbiğinden sonra da duygu süzgecinden geçirmek gerekir. Sinân Paşa'nın, ilmî konularda derin bilgi sahibi olmasının yanı sıra her meseleye ön kabulsüz yaklaşan, değişik temas noktaları ile farklı yorumlar yapmakta düşüncenin serbestlik ufuklarında dolaşan bir zihnî yapısı vardı. Onun bir bilim insanı olarak asıl değer verdiği şeyin tenkit, tartışma, akıl ve mantık yarıştırması olduğu görülür. Öte yandan Tazarru’-nâme'de zıtlıklar, çelişkiler, biri diğerine uymaz oluş ve görünüşler üzerine yoğunlaşan derin bir düşünce cehdinin yansımaları kendi iç dünyasıyla yaptığı tartışma ve hesaplaşmalardır. Bu derin iç hesaplaşması bazen aklının sınırlarını iyice zorladığı noktalarda çözümsüzlüğe düştüğü ve “Keşki insanlık olmasaydı.” diyecek derecede derin bunalımlar geçirdiği görülür. Tasavvuf düşüncesine duyduğu yakın ilgi, düştüğü bu bunalım demlerinde kendisi için sağlıklı çıkış ve kurtuluş yolları olmuş, uzun sorgulamalarla derinleşen imanını tasavvufun tek varlığa yönelen sevgi temelli düşünce ikliminde daha da pekiştirerek ruhunu teselli edebilmiştir. Bu yüzden de bütün tasavvuf terimleri değişik anlam yükleri yüklenmiş ve Paşa'nın derin düşünce ve yorum süzgecinden geçirilmiş olarak eserde yer alır. Tazarru’-nâme bu yönüyle de bir bakıma tasavvufun mahiyeti, varlıklar ve oluşlar dünyası ile kutsallar ve kutsallıklar âlemine bakış ve nüfuz derinliği ve bunları yorumlayış biçiminin, son varış noktasıyla da "aşk"ın kitabıdır. Ve "aşk" bu eserde uzun bir bağımsız bölümde bütün çizgileri, renkleri, sesleri, kokuları ve de sonsuz boyutları ve derinliğiyle ele alınıp işlenmiştir. Bu bölümün Türk tasavvuf edebiyatında bir benzeri ve eşi yazılmış değildir.
Son tahlilde, Tazarru’-nâme, en belirgin ve etkileyici yanıyla durulmak bilmez bir derya gibi çalkalanıp duran bir beynin bunalımları, birbiriyle iç içe geçmiş kıvrım kıvrım düşünce şimşeklerinin parlamaları, zaman zaman tezat ve çelişki çatışmalarından doğan itiraz gürlemeleri, umutla umutsuzluk arasında gidip gelen çırpıntılı bir gönlün feryatları, zaman zaman da bir iman gürlüğüyle evrenin derinliklerine saçılan sığınma ve merhamet çığlıkları, ve de, aslında, Tanrı'nın gerçeklik katına adamakıllı yakınlaşmış bir ruhun naz ve niyazlarıdır. Onda korku ile ümit arasında dolaşan bir kalbin feryat ve inilti dolu tevbe ve istiğfarları, sevinç ve mutluluk içinde yakarış ve sokuluşları; varlığın özüne erişmek, gerçeğin derinliğine ermek isteyen bir zekânın çoğu zaman çaresizlikle gönle dönen zavallılığı ve acizliğinin, bin isyan ve pişmanlığının durmak bilmez çalkantısı görülür ve duyulur. Bununla birlikte zihin yıpratıcı çıkışlar yer yer konuya uygun hikâyelerin, türlü din ve tasavvuf konularıyla ilgili yorum, görüş ve açıklamaların, yer yer de uyarı ve öğütlerin dinlendirici inişleriyle denkleştirilmiştir.
Başka bir anlamlandırma katmanıyla değerlendirildiğinde ise, Tazarru’-nâme'nin özde şu gerçekliğe dayandığı görülür: Şekilci, özsüz, derinliksiz, zevksiz ve sevgisiz her iş ile her türlü kulluk [= ibadet] boş, gereksiz ve değersizdir. Böylesi bir değerlendirme doğrudan kulun Tanrısı ile ilişkisinin ne olduğunun ve nasıl olması gerektiğinin yorumlanmasından başka bir şey değildir. Bu yönüyle Tazarru’-nâme imanın ne olduğu, imanlının nasıl bir kişilik sergilemesi gerektiği ve gerçek amacı Tanrı'ya yakınlaşmak olması gereken bir kulun ne yolda yaşaması lâzım geleceği konularında çok değerli açıklama ve yorumlar getiren müstesna bir eserdir.
Tazarru’-nâme'nin yazılış tarihi bilinmemekle birlikte, Sinân Paşa'nın Türkçe eserlerini II. Bâyezid devrinde yazmış olduğu kesin olduğuna göre, bu tarih 1481'den önceki bir tarih olamaz; ancak Sinân Paşa'nın Ma'ârif-nâme'de söyledikleriyle hayatı hakkında bilgi aktaran kaynaklarda yazılanlar bir araya getirildiğinde, Tazarru’-nâme'yi diğer iki Türkçe eseriyle birlikte ömrünün son birkaç yılı içinde kaleme aldığı ortaya çıkmaktadır.
Tazarru’-nâme çok tanınmış ve okunmuş bir eserdir. Yazma kitaplıklarda bulunan nüshalarının bolluğu bunu açıkça göstermektedir. Bu nüshaların bir kısmının tertibi değişiktir (bk. İstanbul Üniversitesi Ktp., TY 863, kopyalama tarihi: H. 954 ve Nuruosmaniye Ktp., 2605).
Tazarru’-nâme'nin tenkitli metni 1968 yılında Mertol Tulum tarafından doktora çalışması sırasında hazırlanmış, bu metin, sonuna 350 maddelik “Notlar ve Açıklamalar” başlıklı bir ek ile seçme kelimelerden oluşan küçük bir “Sözlük” ilâvesiyle 1971 yılında Milli Eğitim Bakanlığınca yayımlanmış, bu yayının daha sonra ikinci baskısı yapılmıştır. Sinân Paşa'nın bu eseri daha sonra dil ve üslup düzeni ile edebî nitelikleri olabildiğince korunmaya ve yansıtılmaya çaba ve özen gösterilerek yine Mertol Tulum tarafından günümüz diline aktarılmış, bu çalışma, sonuna eklenen 863 madde ile metnin zengin bilgi ve kültür dünyası iyice aydınlatılmış olarak Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 2011 yılında Yakarışlar Kitabı (Tazarru’nâme) adıyla basılmıştır. Nihayet, 2014 yılında, metnin çeviriyazılı ve günümüz diline aktarılmış biçimleri yazarın üslup teknikleri ve özellikle de onu şiirsi kılan secili yapıları öne çıkarılıp karşılıklı sayfalara yerleştirilmiş olarak, sonuna Süleymaniye Kütüphanesi, Hüsrev Paşa bölümündeki 180 numaralı nüshanın tıpkıbasımı ve Sinân Paşa'nın el yazısı ile tashihlerini içinde bulunduran kayıp nüshadan kalmış sayfaların eklenmesiyle Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından Tazarru‘-nâme – Yakarışlar Kitabı adıyla yeni bir yayımı gerçekleştirilmiştir.
Yazarın biyografisi için bk. "Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sinn-pasa-yusuf-sinaneddin
Eserden Örnekler
Hamd-i nâ-ma'dûd ve senâ-yı nâ-mahdûd o hazrete sezâ-vârdır ki her zerre-i mevcûd ve her dâhil-i dâire-i vücûd o hazretin vücûb-ı vücûduna delîl-i kâtı'dır; ve minnet-i bî-kıyâs u şükr ü sipâs şu cenâba nisârdır ki terkîb-i mümkinât ve nizâm-ı mevcûdât o cenâbın vahdâniyyet-i zâtına burhân-ı sâtı'dır. Bir sultândır ki cemî-i âlem saltanatına sultân-ı kâim; bir sübhândır ki her mevcûd tesbîhine kavî vü dâim. Bir meliktir ki âlem-i milk ü melekût memleketinden bir hıtta; bir pâdişâhtır ki sahn-ı sarây-ı izzetinde arş u semâvât bir kubbe. Mübdi'dir ki adem hızâne-i ibdâıdır; mûciddir ki yokluk vesîle-i ihtirâıdır. Akl-ı dûr-bîn ufk-ı zirve-i kemâlini göremez; vehm-i tîz-per dâmen-i sürâdık-ı celâline eremez. (Tulum 1971: 31)
Kaynakça
Babinger, Franz (1934). “Sinan Paşa”. Encyclopédie de l'İslam. C. IV. Leyde-Paris. 450-451.
Erdoğan, Abdülkâdir (1943). “Onbeşinci Asır Ortalarında İstanbul'da Bir Türk Bilgini: Hızır Bey, Hayatı ve Eserleri”. Konya Dergisi, (57): 22-28.
Ertaylan, İ. Hikmet (1961). Sinan Paşa - Maârif-nâme (Tıpkıbasım). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
Gürsoy Naskali, Emine (1987). Sinan Paşa. Tezkiretü'l-Evliya. Ankara: KTB Yay.
Hoca Sa'deddîn (1279).Tâcü't-Tevârîh. C. 2. İstanbul.
Latîfî (1314). Tezkire-i Latîfî . İstanbul: İkdâm Matbaası.
Mazıoğlu, Hasibe (1966). “Sinan Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. X. İstanbul: MEB Yay. 666-670.
Mehmed Mecdî (1269). Hadâ'iku'ş-Şakâyık (Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi). İstanbul.
Mehmed Tâhir (1338). Osmânlı Mü'ellifleri. C. 2. İstanbul.
Rif'at (Manastırlı) (1308). Tazarru'-nâme-i Sinan Paşa'dan Makâlât-ı Müntehabe. Suriye Vilâyet Matbaası.
Sivrihisarlı Sinan Paşa ve Nesir Edebiyatı (2017). (ed. A. Kartal ve Z. Koylu). İstanbul: Sivrihisar Belediyesi Kültür Yayınları.
Tazarru'ât-ı Sinân Paşa (1309). İstanbul: Kütübhâne-i Ebüzziyâ.
Tulum, Mertol (1971). Sinan Paşa, Tazarru'âme. Ankara: MEB Yay.
Tulum, Mertol (2011). Sinan Paşa, Yakarışlar Kitabı (Tazarru'nâme). Ankara: TDV Yay.
Tulum, Mertol (2013). Sinan Paşa, Maârif-nâme - Özlü Sözler ve Öğütler Kitabı. Ankara: AKM Yay.
Tulum, Mertol (2014). Tazarru'-nâme - Yakarışlar Kitabı (İnceleme-Metin-Tıpkıbasım). İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1963). “Hızır Bey oğlu Sinan Paşa'nın Vezîr-i Azamlığına Dair Çok Kıymetli Bir Vesika”. Türk Tarih Kurumu-Belleten, XXVII (105): 37-44.
Yaltkaya, M. Şerefettin ve K. R. Bilge (1943). Kâtib Çelebi, Keşf-el-Zunun. C. 2. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | MA'ÂRİF-NÂME (SİNÂN PAŞA) | Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn | Prof. Dr. Mertol Tulum |
Görüntüle | ||
2 | TEZKİRETÜ’L-EVLİYÂ (SİNÂN PAŞA) | Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn | Prof. Dr. Mertol Tulum |
Görüntüle | ||
3 | CÂMASB-NÂME (ABDÎ) | Abdî, Mûsâ | Prof. Dr. Müjgân Çakır |
Görüntüle | ||
4 | TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği |
Görüntüle | ||
5 | RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Öğretmen Ece Ceylan |
Görüntüle | ||
6 | NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) | Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz | Doç. Dr. Recep Uslu |
Görüntüle | ||
7 | DÎVÂN (ADLÎ) | Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed | Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM |
Görüntüle | ||
8 | DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
9 | DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
10 | DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) | Âfitâbî | Prof. Dr. Yunus KAPLAN |
Görüntüle | ||
11 | DÎVÂN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Doç. Dr. Osman Kufacı |
Görüntüle | ||
12 | HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal |
Görüntüle |