- Yazar Biyografisi (TEİS)
Abdülhak Hamit Tarhan - Madde Yazarı: Prof. Dr. İHSAN SAFİ
- Eser Yazılış Tarihi:1885
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yenileşme Dönemi Türk Edebiyatı
- Dönemi:19. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Mersiye
- Yayın Tarihi:24/05/2022
MAKBER (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN)
şiirlerAbdülhak Hamit Tarhan (d. 2 Ocak 1852 - ö. 13 Nisan 1937)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Abdülhak Hâmid Tarhan’ın en önemli eserlerinden birisi. Abdülhak Hâmid Tarhan, Makber’ i 1885 yılında eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine yazmış ve bastırmıştır. Fatma Hanım, Abdülhak Hâmid Tarhan’ın ilk eşidir. Hâmid, Fatma Hanımla 1872 yılında evlenmiştir. Evlendiklerinde Hâmid 20, Fatma Hanım ise 13 yaşındadır. Abdülhak Hâmid Tarhan’ın Fatma Hanım’dan başka üç evliliği daha vardır. Fakat Hâmid’in bunlardan sadece Fatma Hanım’dan çocukları olmuştur. Çocuklarının isimleri, Hüseyin ve Hâmide’dir.
Fatma Hanım, Hâmid’le on bir yıllık evli iken, 24 yaşında, verem hastalığına yakalanmış, iki yıl bu hastalığı çektikten sonra 1885’te 26 yaşında iken vefat etmiştir. Fatma Hanım, vereme yakalandığında Hamid, Golos Başşehbenderliği görevindedir. Fatma Hanım, ilk önce bronşit hastalığına yakalanır, daha sonra bu hastalık vereme dönüşür. Oradaki doktorlar havası iyi gelir diye onlara Hindistan’a gitmelerini tavsiye ederler. Bunun üzerine Hâmid ve eşi, 1883 yılında Hindistan’a giderler. Burada iki yıl kadar kalırlar. Fakat Fatma Hanım, burada iyileşemez. Hastalık ilerleyip durumu ağırlaşınca Hindistan’dan ayrılmak zorunda kalırlar. Fatma Hanım, ülkeye dönemeden yolda, denizde, Beyrut açıklarında 1885 yılında vefat eder. Cenazesi Beyrut’ta defnedilmek zorunda kalır. Bu sırada Hâmid’in ağabeyi Nasuhi Bey, Beyrut vilayetinin valisidir. Bu yüzden cenazeye büyük bir katılım olur.
Fatma Hanım’ın genç yaşta vefat etmesi Hâmid’i çok etkilemiştir. Bu vefat ona Makber, Ölü, Hacle ve Bunlar Odur’u yazdırmıştır. Bunlardan bilhassa Makber, Türk edebiyatında büyük ses getirir. Hâmid, bu eserle, edebiyat çevrelerinde kendini kabul ettirir. O artık Makber şairi diye anılır.
Makber, ikinci beyti tek başına ayrı kafiyeli ve yedinci mısraı serbest olan sekiz mısralı, "aabbaacb" kafiye düzeninde, Avrupalı tarzda yazılmış bir eserdir. 294 kıta, 2352 mısradan oluşmaktadır. Vezni Mesnevi vezni olan "mef’ûlü mefâilün feûlün"dür ama kendisi mesnevi tarzında yazılmamıştır. Hacmi ve nazım şekli ile de klâsik mersiyelerden ayrılır. Fatma Hanım’ı anlattığı yerlerde ise klâsik mersiyeye yaklaşır.
Hâmid, Makber’in “İlk Tab’a Mukaddime” kısmında Makber’i ölen eşi Fatma Hanımın bekası için yazdığını söyler. İnsanlar ölünce zamanla unutulurlar, Fatma Hanım’ın unutulmasına gönlüm razı olmadığı için bu eseri yazdım, der. Yine yazının sonunda da bir kez daha Makber’in Fatma Hanım olduğunu yani bu eserde onu anlattığını tekrarlar: “Makber onun hâli, onun resmi, onun hayali, onun heykeli, onun mezarıdır; onun hiçbir beğenilecek yeri kalmayan hayatıdır. Yine tekrar edeyim: Makber O’dur. Bunun için severim.”
Muhteva olarak Makber, iki ana tema üzerine kurulmuştur: Fatma Hanım ve onun ölümü vesilesiyle Hâmid’in ölüm etrafındaki duygu ve düşünceleri. Eserde bu iki tema ve bunların açılımları belirli bir düzene bağlı olmadan farklı kıtalara dağılmış bir şekilde yer almaktadır.
Eserde, Fatma Hanım’ın yaşı, ailesi, evliliği, isimleri zikredilerek çocukları, sevdiği şeyler, şairle beraber gezileri, günlük hayatları, nihayet hastalığı ve ölümü epey ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Ayrıca Hâmid’in ve çevresinin onunla ilgili duygularına da yer verilmiştir.
Hâmid eserde Fatma Hanım’ın özelliklerinden uzun uzadıya bahseder. Bunlar da göstermektedir ki, Fatma Hanım, Hâmid’i ölümüyle bu derece etkileyecek kadar iyi özelliklere sahip birisidir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Kalbi, son derece temiz, saftır; ona bakılınca cennetin ruha açılmış olduğu gözükür; kalben asil ve son derece şefkatlidir; nazik, zarif, zeki, dirayetli ve ferasetlidir; hem iç güzelliğine hem de dış güzelliğine sahiptir.
Hâmid, ayrıca Fatma Hanım’ın onun dert ortağı olduğunu, onun yanında bütün kederlerinden, gamlarından uzak olduğunu, Fatma Hanım’ın hayatına renklilik ve güzellik kattığını, o yanındayken kendisini her türlü bela ve sıkıntıya katlanabilir hissettiğini, Fatma Hanım’ın bütün dertlerini aldığını da söyler.
Hâmid, Fatma Hanımla çok iyi bir ilişkilerinin olduğunu da söyler. Aynı şeylere üzülüp aynı şeylere sevinirler, aynı şeylerden hoşlanırlar, her şeyde beraber hareket ederler, birbirlerinden ayrılmazlar. Fatma Hanım, onu çok iyi anlamaktadır. Hâmid, onun yanında rahat etmekte, kendisini dinlenmiş hissetmektedir.
Hâmid, Fatma Hanım’ın sanatı üzerinde de etkili olduğunu söyler. Meselâ Sahra, Eşber ve Tezer gibi eserlerini ona Fatma Hanım yazdırmıştır. Ayrıca Fatma Hanım’ın kendisinin ilham kaynağı olduğunu, şiirlerini güzelleştirdiğini, yenilediğini, parlak ettiğini de söyler. Fatma Hanım, Hâmid’in sanatında böyle ehemmiyetli bir yere sahiptir. Eserlerinin basılmasına bile o karar vermektedir.
Fatma Hanım eserde, üçte bir kadar bir yer tutmaktadır. Eserin asıl temasını ölüm oluşturmaktadır. Kavram olarak ölümün kendisi, ölüme isyan, ölümü ve sebeplerini sorgulamak, ölüm yüzünden Allah’a isyan gibi konular eserde işlenmektedir. Hamid, bunları işlerken tereddüt, şüphe ve isyanlara düşer. Fakat daha sonra bu yerini tövbe ve imana bırakır. Hâmid, teselliyi yine Allah’a sığınmakta bulur. Fakat bunları da kerhen yapmış gibidir. İsyan ve küfür içeren ifadelerinin yanında bunlar o kadar büyük bir yer tutmamaktadır.
Hâmid Makber’de zengin bir ifade dili kullanmıştır. Ayrıca 294 kıtayı aynı kafiye şekliyle yazmak da onun ifade zenginliğini, dili kullanmadaki hünerini gösterir. Makber’de güzel ifadeler, benzetmeler, imajlar, ibareler ve fikirler vardır. Bunlar Hâmid’in edebî yönünün yanı sıra fikir yönünün de büyük olduğunu gösterir. Bununla beraber Makber’de devrik cümleler, ifade zayıflıkları, şiir dilinden uzaklaşma, uzun tamlamalar, argo sözler, karışıklık hissi uyandıran yerler de vardır. Fakat bunlar eserin başarısına zarar verecek kadar çok değillerdir. Makber’e, eşi yeni vefat etmiş birisinin sıcağı sıcağına dile getirdiği duyguları olarak bakıldığında onun başarılı bir eser olduğu ortaya çıkar.
Makber’de Leyla vü Mecnun ile Hüsn ü Aşk tesirleri de vardır.
Eserin “İlk Tab’a Mukaddime” kısmı yani meşhur “Makber Mukaddimesi” de edebiyat çevrelerinde eserin kendisi kadar ses getirmiştir. Üzerinde tartışmalar olmuş, daha sonra gelen edebiyatçılar buradaki görüşlerden yararlanmışlardır. Burada Hâmid, Makber’i kendisi için yazdığını, kendisi için bir şeyler ifade ettiğini söyleyerek bir nevi sanatın şahsi olduğu fikrini de savunmaktadır. Yine burada söylediği: “Hele yazdığım şeylerin bazısı o kadar benim değildir ki, manalarını kendim de anlayamam.” sözü ile de şuursuz, bilinmez, karanlık, ulaşılmaz ve ifade edilmez bir şiir anlayışını savunur. Bunlarla onun Tanzimat’ın ilk neslinden yavaş yavaş ayrıldığı yeni bir şiir anlayışı ortaya koyduğu görülmektedir.
Makber, ilk önce 1885 yılında basılmış, daha sonra 1922 yılında Hâmid’in sağlığında Süleyman Nazif tarafından eski harflerle bir baskısı daha yapılmıştır. Yeni harflerle baskısı ise ilk defa 1939 yılında Sadi Irmak tarafından yapılmış fakat bu baskı hatalarla dolu bir baskı olmuştur. Yeni harflerle ikinci baskı, 1944 yılında İsmail Hami Danişmend tarafından yapılmıştır. Ondan uzun bir zaman sonra ise İnci Enginün tarafından ilmi bir neşri, 1982 yılında yapılmıştır. Bu da birkaç baskı ancak yapabilmiştir. 2016 yılında ise İhsan Safi tarafından günümüz Türkçesiyle nesre çevrilerek yayımlanmıştır. Bunlar da göstermektedir ki Makber, Hâmid’in diğer eserleri gibi fazla okunan bir eser değildir.
Abdülhak Hâmid Tarhan’ın biyografisi için bk. "Abdülhak Hamit Tarhan". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/tarhan-abdulhak-hamit
Eserden Örnekler
İLK TAB’A MUKADDİME
Birkaç perişan söz
Bazı kalblerde kederle sürûr birbirine cânişîn olamaz. Kalb vardır ki, perverde ettiği hüznü, dünyanın olanca haz ve meserretleri izale edemez. Gene de o hüzün hiç bir mesruriyete mani değildir. Bazı gönüllerde ise, hüzün ve meserret müctemi bulunur. Bir hüzünde safâ bulunması, bir tebessümün kederengiz elması bundandır. Fakat yine kalb vardır ki, muhafaza ettiği kederi sevinç tezyid eder. Benim kederim bu ekdârdandır. Kederimin artması için, sevinmek isterim. Bunu kimselere anlatamam. Bu hissin lisanı anlaşılmaktan beridir. Sükût edelim.
Fakîrin bir eseri olduğu için Makber’i şiir diye telakki etmek isteyen, okursa, mütalaasında benim şairliğimden bir nişan bulmaz. Ancak düşünür ise, bir feryat duyar ki, isterse onu bir şiir zanneder. O feryat, beşerin aczidir.
En güzel, en büyük, en doğru şiir, bir hakikat-i müdhişenin tazyiki altında hiç bir şey söyleyememektir. Makber ise, hitabet ediyor.
İnsan, bazı kerre, hatırına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninden uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile bir feryat koparır, yahut pek karanlık bir şey söyler, yahut hiç bir şey söyleyemez de, kalemini ayağının altına alıp ezer. Bunlar şiirdir.
Güzel çehreler nâmına, büyük namlar ashabına heykeller yapıldığı gibi, güzel fikirler, büyük vak’alar için de beyitler yapılmalıdır. Mezar, Allah’ın yaptığı bir heykel. Biz onu nasıl tasvir ve tecsîm edebiliriz?
Hangi şair bir güzel kıza onu görmeyenlerin nazarında tecsîm edecek kadar cismaniyyet vermiş?... Hangi kalem mehasin-i tabiîyyeyi hakkıyla, taklid etmiş?... Bizim yazıp da en güzel bulduğumuz şiirleri bize ilham eden tabiattır. O şiirler, suda görülen akse benzer ki, mutlaka hariçte bir müsebbibi olur.
Bazı ekâbir-i edeb, bir şairin meziyyatı kendi beyninde tevellûd ettiğini iddia ederler. Ben bu fikirde değilim. Benim, eğer varsa, mehasinim dağların, bayırların, güzel yüzlerin, çiçeklerindir. Seyyiâtım benimdir. (Enginün 1997: 31-36)
MAKBER’DEN
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh u zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o hâksâr kaldı,
Bir gûşede târmâr kaldı;
Bakî o enîs-i dilden, eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.
[...]
Sür’atle nasıl değişti hâlim?..
Almaz bunu, havsalam, hayalim
Bir şey görürüm, mezâra benzer,
Baktıkça alır, o yâra benzer.
Şeklerle güzâr eder leyâlim.
Artar yine mâtemim, melâlim,
Bir sadme-ı inkılâbdır bu,
Bilmem ki, yakın mıdır zevâlim?
Çık Fâtıma lahddan kıyâm et,
Yâdımdaki hâline devam et,
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz,
Ben isterim âh, öyle bir söz...
Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağ-ı dile çare bul, merâm et:
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
Eyyâm-ı hayâtımı tamam et.
Makber mi, nedir şu gördüğüm yer?..
Yâ böyle revâ mı câ-yı dilber?..
Bir tecrübedir bu, hîledir bu...
Yok, mahvıma bir vesiledir bu.
Bak bak, ne değişmiş ol semenber!
Gül çehresi, bak, ne yolda muğber...
Nefrîn, bu siyah bahta nefrîn,
Feryâd bu hâle tâ-be-mahşer... (Enginün 1997: 39-40)
***
Yârâb, öleyim mi, neyleyim ben?...
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden?...
Verdin bana böyle bir musîbet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Yâ bir kulu sevmiyor musun sen?...
Yâ böyle ölüm değil mi erken?...
Hiç bulmamak üzre gaib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken. (Enginün 1997: 43)
Kaynakça
Akıncı, Gündüz (1954). Abdülhak Hâmit Tarhan: Hayatı, Eserleri ve Sanatı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Akün, Ömer Faruk (1967). “Abdülhak Hâmid’in Basılı Eserleri Hakkında Yeni Bilgiler”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C.XV, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Enginün, İnci (1997). Abdülhak Hamid Tarhan, Bütün Şiirleri II Makber/Ölü/Hacle/ Bâlâdan Bir Ses/ Validem, İstanbul: Dergâh Yayınları.
Kaplan, Mehmet (1978). “Makber Mukaddimesi”, Edebiyatımızın İçinden, İstanbul: Dergâh Yayınları.
Okay, Orhan (2003). “Makber”, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, C.27, Ankara: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi.
Safi, İhsan (2016). Makber, İstanbul: Akademik Kitaplar.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1982). 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 5. bs., İstanbul: Çağlayan Kitabevi.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | MACERÂ-YI AŞK (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
2 | SABR U SEBAT (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
3 | İÇLİ KIZ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
4 | DUHTER-İ HİNDÛ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
5 | NESTEREN (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
6 | NAZİFE (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
7 | SAHRA (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
8 | TÂRIK yahud ENDÜLÜS FETHİ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
9 | TEZER YAHUT MELİK ABDURRAHMANÜ’S-SÂLİS (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Târhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
10 | EŞBER (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
11 | ÖLÜ (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
12 | BELDE YAHUT DİVANELİKLERİM (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
13 | BUNLAR ODUR (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
14 | HACLE (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
15 | KAHBE YAHUT BİR SEFİLENİN HASBİHALİ (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Dr. Ayşe Sandıkkaya Aşır |
Görüntüle | ||
16 | MÎZÂNÜ'L-BELÂGA (ABDURRAHMAN SÜREYYÂ) | Abdurrahman Süreyyâ, Mîrdûhî-zâde | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
17 | SÜNÛHÂT (ABDÜLVEHHÂB) | Abdülvehhâb, Bolulu | Dr. Öğr. Üyesi Adem Özbek |
Görüntüle | ||
18 | BELÂGAT-I LİSÂN-I OSMÂNÎ (AHMED HAMDİ) | Ahmed Hamdi, Şirvânî | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
19 | LUGAT-I KÂMÛS (AHMED LÜTFÎ) | Ahmed Lütfî Efendi | Diğer Hamza Havuz |
Görüntüle | ||
20 | LEHCE-İ OSMÂNÎ (AHMET VEFİK PAŞA) | Ahmed Vefîk Paşa | Diğer Hamza Havuz |
Görüntüle | ||
21 | ISTILÂHÂT LÜGATİ (YENİŞEHİRLİ AVNÎ) | Avnî, Yenişehirli | Dr. Bihter Gürışık Köksal |
Görüntüle | ||
22 | BELÂGAT-I OSMÂNİYYE (CEVDET PAŞA) | Cevdet Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Lofçalı | Prof. Dr. Mücahit Kaçar |
Görüntüle | ||
23 | HADÎKATÜ'L-BEYÂN (HACI İBRÂHİM EFENDİ) | Hakkı, Hacı İbrâhim Hakkı Efendi | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
24 | SEFÎNETÜ’L-İNŞÂ (HÂLET) | Hâlet, İbrâhim Hâlet Bey, İstanbullu | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
25 | SEVDÂ-YI NİHÂN (HÂLİD) | Hâlid, Yenişehirli-zâde Hâlid Eyyûb Bey | Doç. Dr. Macit Balık |
Görüntüle |