- Yazar Biyografisi (TEİS)
Mahirî, Osman - Madde Yazarı: Dr. Mehmet Dervişoğlu
- Eser Yazılış Tarihi:?
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Âşık Edebiyatı
- Dönemi:19. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Latin
- Yapısı:Manzum-Mensur
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Halk Hikâyesi
- Yayın Tarihi:01/09/2021
MAHİRİ İLE MAHİTABAN HİKAYESİ
âşıkane halk hikâyesiMahirî, Osman (d. 1266/1850 - ö. 1332/1914)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Âşık Mahirî’nin hayatı etrafında oluşan halk hikâyesi. Hikâyedeki olay 19. asrın ikinci yarısında geçmektedir. Hikâye, Âşık Mâhirî tarafından Âşık İznî’ye anlatılmış sonrasında çeşitli âşıklar tarafından nakledilmiştir. Hikâyenin derlemesi ilk olarak Öğretmen Adil Özder tarafından yapılmış nihayetinde 1985 yılında Mehmet Gökalp tarafından başka kaynak kişiler vasıtasıyla detaylandırılarak yayımlanmıştır.
Hikâye günümüze yakın bir dönemde yazıya aktarıldığı için dili oldukça sadedir. Manzum-mensur karışık bir yapıya sahip olan hikâyede şiirlerin pek çoğu Mâhirî tarafından söylenmektedir. Diğer şiirler Mâhirî’nin rakibi olan aşıklar tarafından söylenir. Hikâyenin manzum kısımlarında büyük ölçüde 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Bunun haricinde az da olsa 8’li ve 15’li hece ölçüsüne rastlanır. Bu manzum parçaların pek çoğu atışmalardan oluşmaktadır. Müstakil manzum bölümler genellikle üç dörtlükten meydana gelmektedir.
Hikâyenin tahkiyesinde temel unsur aşktır. Bununla beraber kısa da olsa Mâhirî’nin Mirza Han’ın askerlerine karşı koyduğu bölümde kahramanlıktan söz edilebilir. Ancak bu durum hikâyenin aşk ve kahramanlık konulu hikayeler kadrosunda değerlendirilmesi için yetersizdir.
Hikâyede mekân Artvin’in Yusufeli ilçesinden başlayıp Mâhirî’nin seyahatiyle birlikte Erzurum ve Kars başta olmak üzere Doğu Anadolu ve sonrasında Azerbaycan coğrafyasını içine alarak genişler. Zaman olarak Mâhirî’nin on altı yaşından başlayan hikâye onun ölümüyle son bulur.
Hikâyeye göre İphan (İnanlı) köyünde 1850 yılında doğan Osman (Mâhirî) ablası Mihribân’la birlikte yaşamaktadır. On altı yaşlarındayken arkadaşları arasında gerçekleştirilen türkü söyleme müsabakasında dili tutulunca bir keçisini arkadaşlarına yedirmek zorunda kalır. İkinci müsabakada da dili tutulunca buna çok üzülen Osman, uykuya dalar ve rüyasında kendisine pirler elinden pir dolusu içirilir. Bundan sonra geleneğe uygun olarak Muhibbî Baba’nın saz çalmasıyla uyanarak söylediği koşmayla pir dolusu içtiğini, Şirvan’daki Mirza Han’ın kızı Mâhitabân’ın kendisine sevdirildiğini ve yine kendisine “Mâhirî” mahlası verildiğini beyan eder.
Bundan sonra Mâhitabân’ı aramak için yola çıkan Mâhirî, yolculuğu esnasında sırasıyla Âşık Coşkunî, Âşık Gayretî, Âşık Kemâlî, Âşık Filvârî, Âşık Hicrânî ve beraberindeki üç âşığı alt eder.
Mâhirî bir gün Urmiye Gölü kenarında Mâhitabân’ı düşünüp türküler yakarken Mâhitabân’ın babası Mirza Han’ın kendisini dinlediğini fark eder. Türküsü bitince Mirza Han onu saraya davet eder. Mâhirî sevincinden deliye döner. Saraya varınca Mirza Han’ın sarayındaki aşıkları muamma faslında bağlar. Bu duruma öfkelenen Mirza Han sarayın içinde gezinmeye başlar. Mâhitaban, babasına üzüntü ve öfkesinin sebebini sorar. Vaziyeti öğrenince Mâhirî’yi kendisinin alt edebileceğini söyler. Bunun üzerine Mâhirî ertesi gün yine saraya davet edilir. Mâhirî ve Mâhitabân birbirlerini görmeden atışırlar ancak birbirlerine üstünlük sağlayamazlar.
Mâhirî, siyah perde ardından kendisiyle atışan Mâhitabân’ı çok merak eder. Onu görebilmek için kadın kılığına girip yanına da yaşlı bir kadını alarak Mâhitabân’ı görmeye muvaffak olur. Mâhitabân, Mâhirî’yi tekrardan duyabilmek için babasına onunla bir kez daha karşılaşıp onu alt etmek istediğini söyler. Babası kabul eder. Ertesi gün Mâhirî atışma yapılacak salonda beklerken salonun merdivenlerinden inen Mâhitabân’ı görünce dayanamaz ve bir dörtlük okur. Mirza Han buna çok kızar ve Mâhirî’nin hapsedilmesini ister. Mâhirî okuduğu başka bir koşmayla Mirza Han’dan özür diler ve kendini bağışlatır ancak Mirza Han’ın öfkesi dinmez. Kaldığı kahvede onu zehirletmek istese de bunu başaramaz.
Bundan sonra Mâhirî ve Mâhitaban kaçmaya karar verirler. Mâhitaban bir cariye ile buluşacakları yere dair Mâhirî’ye bir pusula gönderir. Anlaştıkları yerde buluşan aşıkları Mirza Han’ın askerleri yakalar. Mâhirî karşı koysa da askerlerle baş edemez, yaralanır. Askerler, Mâhitaban’ı alarak saraya dönerler. Mâhirî de yaralı bir şekilde bir köye varır. Köylüler Mâhirî’yi ağırlarlar, onu çok severler. Bir ay sonra bu köyden ayrılan Mâhirî bir gün Erzurum’a varır. Burada Aşık Erbâbî ile atışır ve onu muamma faslında bağlar. Bundan sonra Oltulu Niyazi Bey, Mâhirî’yi himayesi altına alır. Mâhirî, Niyazi Bey’in kızını Mâhitaban’a benzeterek onunla evlenir. Bu evlilikten bir kızı iki oğlu dünyaya gelir. Geri kalan ömrünü eşi ve çocuklarıyla geçiren Mâhirî altmış dört yaşında vefat eder. Mezarı Oltu’nun Kathak-Cevizli köyündedir.
Mâhirî’nin biyografisi için bk. “Mâhirî, Osman”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/mahiri-osman
Eserden Örnekler
Saz ustası, badeli aşık Muhibbî sazının tellerine düzen verip tekrar çalmaya başladı. Saz sesini duyan Osman yattığı yerde kıpırdanır gibi oldu. Konağın penceresinden vuran ışık yüzünü aydınlatıyor, gözleri kapalı, yerinde kıvrılıp yatan Osman yavaş yavaş canlanır gibi oluyordu. Saz sesi Osman’a bir şifa gibi gelmiş olmalıydı. Usta Muhibbî bir süre saz çaldıktan sonra şu koşmayı söylemeye başladı:
Ne düşmüşsün çocuk hâb-ı gaflete
Uyan yavru uyan, göreyim n’olmuş
Çok mu daldın, erenlerle sohbete?
Aç gözün uykudan sorayım, n’olmuş?
Pîrler neşe almış şirin sesinden.
Bir bâde içtin mi Kırklar tasından?
Sen de mi giyindin aşk libasından?
Aç gözün gafletten sorayım, n’olmuş?
Âşıklar aşk ile odlara yana,
Hasreti kâr etti o şirin cana,
Baksana Muhibbî çağırır sana,
Aç gözün gafletten sorayım n’olmuş?
Deyip kesti.
Koşma bitince tatlı uykusundan ağır ağır gözlerini açıp uyanan Osman, sendeleyerek doğruldu. Ağzının etrafında bembeyaz köpükler birikmişti, elinin yeniyle ağzını sildi. Sonra etrafındaki kalabalığa dalgın dalgın baktı. Şaşırmış gibiydi. Sanki dünyaya yeni gelmişti. Herkes hayret içinde kalmış, sessiz sessiz onu seyrediyordu. Bir yaşlı kadın kendi kendine mırıldandı:
- Gu çocuk galiba hortladı mı ola? diyordu.
Genç kızlar da gülüşüyor birbirilerine bakıp göz kırpıyordu. Osman’ın yüzünde bir nuranî beyazlık, bir tatlılık vardı. Sağ eliyle saçlarını düzeltti, sonra şakağına elini dayadı. Divanın üzerine oturup Muhibbî’ye baktı. Bir şeyler oluyordu, ama ne? O tarihte on altı yaşında bulunan Osman Erkinisli Aşık Muhibbî’ye derin nazarla baktı. Sonra cesur bir sesle;
-Çal baba çal … Bir deyiş de ben söyleyeyim, dedi (Gökalp 1985: 19-21)
Kaynakça
Gökalp, Mehmet (1985). Mahiri ile Mahitaban Hikâyesi. Mehtap Yayınları. İstanbul.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | ŞÂİRNÂME (HIZRÎ) | Hızrî | Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Şerife Şahinkaya |
Görüntüle | ||
2 | MEŞAHİR-İ KAYSERİYYE | Ahmed Nazif Efendi | Doç. Dr. tolga öntürk |
Görüntüle | ||
3 | DÎVÂN (DERTLİ) | Dertli, İbrahim | Diğer Metin İpek |
Görüntüle | ||
4 | DER BEYÂN-I DÎVÂN-I ECRÎ BABA | Ecrî | Dr. Necmiye Özbek Arslan |
Görüntüle | ||
5 | ŞÜREGEL DESTANI | Efkârî | Dr. Mehmet Dervişoğlu |
Görüntüle | ||
6 | DÎVÂN (ERZURUMLU EMRAH) | Emrah, Erzurumlu | Doç. Dr. abdulkadir erkal |
Görüntüle | ||
7 | TUHFE-İ FEVZİYE | Kara Fevzi | Diğer Meryem Özdemir |
Görüntüle | ||
8 | DİVANÇE (Kemâlî) | Kemâlî, Mustafa | Doç. Dr. SAGIP ATLI |
Görüntüle | ||
9 | DÎVÂN (KENZÎ) | Kenzî, İbrahim Kasım | Doç. Dr. Osman Kufacı |
Görüntüle | ||
10 | KERİMAN-I DİLİR | Kusurî, Ömer | Diğer Emine Güleç |
Görüntüle |