MÂCERÂ-YI MÂH (ÛDÎ)
âşıkane sergüzeşt
Ûdî (d. ? - ö. ?)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Ûdî mahlaslı şairin eseri. Şairin belirttiğine göre eserin ismi Mâcerâ-yı Mâh ve tamamlanma tarihi 975/1567-68 yılıdır (Kutlar Oğuz 2017: 161). Manzumenin tek nüshası Millî Kütüphane Yazma Eserler Bölümü Yz. A 2770’de kayıtlı olup 39 yapraktır. Kitabın ilk yaprağının (a) yüzünde “Sultân Murâd Hânun hâcesi Ûdî merhûmun Selîm Hân ile Sultân Murâda Mâcerâ-yı Mâh nâmında yapdugı dâstândur ve’s-selâm” kaydı mevcuttur. 

Eldeki metin 1270 beyittir. Ancak yazmanın kimi sayfalarının kopuk olmasına dayanılarak Mâcerâ-yı Mâh'ın muhtemelen 1400 beyit olduğu belirtilmiştir (Cunbur 1985: 196). Eser kimi zaman oldukça sade, kimi zaman da Farsça kurallara göre yapılmış tamlamaların yer aldığı bir dille kaleme alınmıştır. Hem folklorik, hem klasik üslubun özelliklerini gösteren manzumede çoğunlukla anlaşılır bir dil hâkimdir. Aruz vezninin “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” kalıbıyla, mesnevî nazım şekliyle yazılan metin, klasik mesnevîlerin planına uygun biçimde düzenlenmiştir. 77 beyitten meydana gelen ve başında “bi’llâh” yazılı olan “giriş” bölümünde gazelin dışında mesnevi kafiyeli, sırasıyla tevhid, gazel, münâcât, na’t ve medh-i çehâr-yâr manzumeleri yer almaktadır. 78. beyit ile “konunun işlendiği bölüm”e geçilmektedir. Bırakılan boşluklara “sıfat-ı bahâr” dışında diğer başlıklar yazılmamıştır. Bu bölümde “olaylar, tasvirler ve araya yerleştirilen farklı nazım biçimleriyle kaleme alınmış şiirler” olmak üzere üç parçalı bir düzenleme yapılmış, beş beyitlik dört gazele, otuz üç beyitlik bir kasideye ve öncesinde müfredât, sonrasında ebyât olduğu belirtilen ve sevgilinin güzellik unsurlarının birer beyitle anlatıldığı mesnevi kafiyeli yirmi iki beyte yer verilmiştir. “Hâtime”, sergüzeştin niçin, kimin adına, ne zaman yazıldığı ve adının ne olduğu belirtilen, Sultan Selîm’le Şehzade Murâd’a dua edilen beyitlerle (1262-1270) sona ermektedir.

Mâcerâ-yı Mâh’ta anlatılan aynı zamanda hikâyenin kahramanı olan  Ûdî’nin Mâh/Mâh-ı Ramazân/Ramazân'la yaşadığı aşk macerasıdır. Sergüzeşt özetle şöyledir: Âşık/Ûdî, Allah aşkına düşenlerin derdine bir sevgilinin derman olacağını düşünürken bir gece rüyasında gördüğü Mâh’a hayran olur. Allah’tan kendisine böyle bir mâh nasip etmesini diler. Mâh konuşmaya başlar ve her gece Âşık'a yar olacağını belirtir. Ancak tek isteği Âşık'ın bu sırrı kimseye açmamasıdır. Mutlu Âşık da verdiği sözde durması şartıyla bu sırrı gizliyeceğine dair Mâh'a söz verir. Ancak içkinin de etkisiyle verdiği sözü tutamaz, sırrını bir dostuyla paylaşır. Bunun üzerine Mâh da bir daha gelmez. Âşık, Sultan Selim’in bendelerinden olup has meclisinde müzisyendir. Beş saz çalmayı bilen şairin mahlası ut da çaldığı için Ûdî’dir. Mâh’ın hasretini çeken Âşık'ın tavırları değişince sultanın gözünden düşer, hizmetinden uzaklaştırılır. Sultandan ve Mâh’tan ayrılmanın üzüntüsü içinde Manisa’yı terk ederek Mısır’a gider. Mısır şehrini, Mâh’ın hasretiyle üzüntü içinde gezerken gördüğü bir güzele âşık olur. Adının “Ramazân” olduğunu söyleyen dilberle birlikte olurlar. O sıralarda Şehzade Selîm'le kardeşi Bâyezîd arasında savaş çıkacağı haberi gelir ve Selîm, bütün kullarıyla, sipahilerine toplanmaları için buyruk yollar. Ûdî, emre itaat etmek zorunda olduğunu sevgilisine anlatır. Mâh’la vedalaşırken, şaha kendisinden söz edeceğini, onu şahla görüştürebileceğini belirterek üzüntü içinde Manisa'ya döner. Şah Selîm'in huzuruna çağrılır. Âşık, huzura çıkmadan önce Mîr Celâl'le görüşür. Ona şaha Mâh’ı arz etmeyi düşündüğünü  iletmesini söyler. Kendisi de şaha "Mâcerâ-yı Mâh"ı anlatacak, Mâh’ın Manisa’ya getirilmesini ve mihr ile mâhın (sultanla güzelin) birleşmesini sağlayacaktır. Mâh’ın her uzvunu anlattığı beyitleri Mir Celâl aracılığıyla Sultan Selîm'e sunar. Sultan, beyitleri okuduğunda güzelin vuslatına talip olur. Ûdî’ye bu güzeli Manisa'ya getirmesini emreder. Ancak savaş başlamıştır. Şair, iki şehzade arasındaki savaşı ayrıntılarıyla anlatır. Şah Selîm'in zaferi sonrasında otağ kurulmuş, gece bezm ile devam etmiştir. Ûdî, şaha Mâh’ı anlatır, Mâh’ı oraya getirtmesini söyler. Selîm, görevi Ûdî’ye verir, ancak o bunu başaramayabileceği düşüncesiyle kabul etmez. Başka bir kul görevlendirilerek Mâh, Ramazân’da Manisa’ya getirtilir. Bayram geldiğinde mihr ile mâh (sultanla civan) için muhteşem bir meclis kurulur. Şah, Mâh’ın elini tutar, kemerbendine uzanır, onu kucaklar. Mâh’ın dudaklarından bütün macerayı sorar. Şehzade Selîm, ödül olarak Ûdî'yi mutriplerin başı yapar ve isteği üzerine onu Şehzade Murâd'a kul, “alem mehterlerine” serdar olarak atar. 

Ûdî, eserinde sadece âşıkla sevgili arasındaki ilişkiyi anlatmakla yetinmemiş, bireysel hayatına ilişkin ayrıntılara, tarihe tanıklık edebilecek olaylara yer vermiş ve sergüzeşt niteliğindeki hikâyeyi çarpıcı bir sonla noktalamıştır. Âşık'ın sevgiliden vazgeçmesi ve onun bir başkasıyla birlikteliğinden mutlu olması şeklindeki son, eserin en dikkat çekici yanıdır. Mâcerâ-yı Mâh, Mihr ü Mâh ya da genel bir ifadeyle gök cisimlerinden faydalanarak mesnevi yazma geleneğinin çeşitlemelerinden kabul edilebilecek bir metindir. Manzumenin Mihr ü Mâh mesnevîleri ile bağlantısı kahramanının ismini bu gök cisimlerinden birinden almasıyla sınırlıdır. Dolayısıyla bu manzume “Mihr” ile “Mâh” arasındaki aşkın anlatıldığı Mihr ü Mâhlardan farklıdır. Sadece bir gök cisminin ismini kahramanına vermek ve onun da dâhil olduğu bir aşk hikâyesini anlatmak noktasında geleneksel olanı izleyen şair, anlattığı macera ve onu sonlandırma şekliyle gelenekten uzaklaşmıştır. Bu bağlamda Mâcerâ-yı Mâh, konusu ve konuyu işleme tarzıyla yerli unsurlar taşıyan ve özgün yanları olan bir eserdir.

Müjgân Cunbur, Mâcerâ-yı Mâh’ı bir makaleyle tanıtmıştır (1985). Fatma Sabiha Kutlar Oğuz eser üzerine inceleme ve çeviriyazılı metinden oluşan bir çalışma yapmıştır (2005, 2017).

Şairin biyografisi için bk. “Ûdî”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/udi 

Eserden Örnekler


Mâcerâ-yı Mâh'tan

didüm her uzvına bir beyti anun

ser-â-pâ vasfın itdüm yâr-ı cânun


dilersen görmege dürc-i nikâtı

temâşâ kıl gehî bu müfredâtı


olaldan kâkül-i pür-çîni müşkîn

didiler başdan ana nâfe-i çîn


cihânı ser-te-ser kıldı münevver

cebîni oldı mir’ât-i sikender


be-gâyet yüz bulaldan zülf-i pür-çîn

hemân taglara düşdi nâfe miskîn


yiridür benzedürsem gökde anı

ki san şakkü’l-kamerdür ebruvânı


dahı anun gibi bir çeşm-i fettân

cihânda görmemişdür ayn-ı a’yân


ziyâ virmiş cihâna ol iki gûş

san olmış mihr ile mâh ana mengûş


irişse şevk-ı mihri zerreye ger

olurdı her biri bir mâh-ı enver


müzeyyen olalı hâl-i izârı

kodı sahrâlar içre lâlezârı


sanasın cennet-i hüsninde bînî

olupdur kasr-ı hüsnün şeh-nişîni


dehânı hokka-i dürr ü cevâhir

zebânı cân ü dil almakda mâhir


cihânı şu’le-i lü’lü’ dişiyle

münevver eyledi hem mehveşiyle


n’ola dirsem ana çâh-ı zenahdân

bu gönlüm yûsufına oldı zindân


bitüpdür şâh-ı sîmîn üzre bir bih

olupdur gabgabı ana müşâbih


cemâli cennet-i ma’mûr olupdur

sütûnı gerden-i pür-nûr olupdur


meh-i enver nigârun sînesidür

kamu âşıklarun âyînesidür


n’ola sîmîn sebâyik dirsem ana

gören bâzûlarını kaldı tana


yed-i beyzâ ile ol sîm aya

aceb mi benzer ise gökde aya


sorarsan mû-be-mû ol mû-miyânı

hayâl ile bilürsin ancak anı


ne lâzım dimek anun ötesini

bilür ârif olanlar ötesini


eger zânûsına hem-zânû olsan

koyardun cânuna sen anı bulsan


gören ol sâk-ı billûr ile yâri

gider elbette elden ihtiyârı


viren pâ-bûsına mülk-i cihânı bahâ

olmaz meger kim vire cânı


kasîdeyle çün ebyât oldı hâsıl

hemân kaldı k’ola sultâna vâsıl


göricek hem-dem-i şâh anı der-hâl

alup ol pâdişâha itdi irsâl


okudı çünki gördi anları şâh

hem anda medh olınmış haylî bir mâh


çü mâhun bildi şeh mâhiyyetini

gönülden itdi vuslat niyyetini


su’âl itmiş anı şeh hem-demine

dimiş irmek gerekdür hem demine


ta’accüb eyleyüp haylî o server

ola mı yâ ilâhî böyle dil-ber


aceb kankı felekde togdı ol ay

ne yüzden ola anun vaslına rây


aceb gökden mi indi yire ol mâh

ne vechil’oldı ki hüsn iline şâh


aceb bunı diyenün aklı yokdur

veyâhud aklı gibi nakli yokdur


hayâlidür meger anun bu eşkâl

ki vardur i’tikâd itmekde işkâl


düşinde görmiş idi yâhud anı

ki peydâ eyledi böyle yalanı


veyâhud gökdedür ol gördügi mâh

ki biz dahı görürüz anı her gâh


meger mâhun düşüpdür aksi nîle

anı seyr eyledi bu anda bile


veyâhud bengî olmışdur be-gâyet

görinmiş ana bir dil-ber nihâyet


bu da’vâyı iden kılmasın ârâm

gerekdür ide bu da’vâya ikdâm


bu vechil’emr idüp şeh hem-demine

didi hem-dem dahı bu hem-demine 


mukarrer oldı çünki emr-i şâhî

ki bulsun yirde vü gökdeyse mâhı


çü gelmek lâzım oldı mâh bezme

meger irmiş idi eyyâm rezme


müheyyâ olmış idi ceyş-i sultân

k’ola tâ azm-i râh-ı taht-ı yunan (Kutlar Oğuz 2017: 116-120)

Kaynakça


Cunbur, Müjgân (1985). “Ûdî ve Mâcerâ-i Mâh Adlı Eseri”. Erdem I (1): 187-198.

Kutlar, Fatma Sabiha (2005). Ûdî, Mâ-cerâ-yi Mâh. Ankara: Öncü Kitap.

Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2017). Ûdî, Mâcerâ-yı Mâh. Ankara: KTB Yay. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-195589/udi-macera-yi-mah.html [Erişim tarihi: 10.10.2021]

Atıf Bilgileri


Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha. "MÂCERÂ-YI MÂH (ÛDÎ)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/macera-yi-mah-udi. [Erişim Tarihi: 27 Mayıs 2025].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 DÎVÂN (CA’FER) Ca’fer, Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi Dr. Fatma Meliha Şen
Görüntüle
2 MÜNŞE’ÂT (CA’FER) Ca’fer, Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi Dr. Fatma Meliha Şen
Görüntüle
3 TERCEME-İ CÂMEŞÛY-NÂME (FİRDEVSÎ) Firdevsî, Şerefeddîn Mûsâ, Uzun Firdevsî, Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Türk Firdevsî Dr. Öğr. Üyesi Ozan Kolbaş
Görüntüle
4 KİTÂB-I TÂLİ'-İ MEVLÛD / TÂLİ’-İ MEVLÛD-İ KEBÎR (FİRDEVSÎ) Firdevsî, Şerefeddîn Mûsâ, Uzun Firdevsî, Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Türk Firdevsî Doç. Dr. Himmet BÜKE
Görüntüle
5 HEŞT BİHİŞT / KİTÂBÜ’S-SIFÂTİ’S-SEMÂNİYYE FÎ ZİKRİ’L-KAYÂSIRETİ’L-OSMÂNİYYE (İDRÎS) İdrîs, İdrîs-i Bitlîsî Doç. Dr. ADNAN OKTAY
Görüntüle
6 ŞERH-İ MESNEVÎ-İ MA’NEVÎ (İDRÎS) İdrîs, İdrîs-i Bitlisî Doç. Dr. ADNAN OKTAY
Görüntüle
7 ŞEHRENGÎZ DER-MEDH-İ CÜVÂNÂN-I EDİRNE / ŞEHRENGÎZ-İ EDİRNE (MESÎHÎ) Mesîhî, Îsâ Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
8 DÎVÂN (ŞÂMÎ) Şâmî, Şâmlıoğlu Mustafâ Bey Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
9 HEFT PEYKER (ABDÎ) Abdî Dr. Öğr. Üyesi ASLI AYTAÇ
Görüntüle
10 CEMŞÎD Ü HURŞÎD (ABDÎ) Abdî Prof. Dr. Adnan Ince
Görüntüle