LİSÂN (ŞEMSETTİN SAMİ)
dil bilim
Şemsettin Sami (d. 1 Haziran 1850 - ö. 18 Haziran 1904)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Türkçede yazılmış ilk dil bilim (ilmü’l-lisan - linquistique) kitabı. Mihran Matbaası’nın Cep Kütüphanesi serisinin 27. yayını olarak basılan Lisan, genel dil ve Türk dili araştırmacısı, dil bilimci Ş. Sami’nin, dilin tanımı, işlevi, ortaya çıkışı, doğuşu, kökeni; dillerin yeryüzüne dağılışı, birbiriyle ilişkileri; dil bilimin ne olduğu, dünyadaki ve bizdeki varlığı, genel durumu; dillerin dil bilgisel, biçim ve kendine özgü özellikleri; dillerin ömrü, ilerlemesi ve gerilemesi; dünyadaki tek heceli ve bitişken diller gibi genel olarak dil üzerinde duran ve bu konuda bizde ilk ciddi ve bilimsel bilgiler veren dil bilim kitabıdır. Ş. Sami, Lisan’da daha sistematik ve bütünlüklü bir şekilde ele aldığı dil bilim konusunu, aslında daha önce 18 Ağustos 1881 tarihinde neşretmeye başladığı Hafta mecmuasında da yoklar. Bunu, derginin muhtelif sayılarında gördüğümüz “Lisanların Ensab ve Taksimatı” başlıklı seri ve diğer muhtelif yazılarından anlıyoruz.

Lisan, numaralı ve her numaranın altı başlıklı 18 kısımdan meydana gelmektedir. Bunlar “1 - Lisan Nedir?” (s. 3-7), “2 - Lisan Hakkında Efkâr-ı Mütekaddimîn ve Müteahhirîn (s. 7-12)”, “3 – İlmü'l-lisan” (s. 12-18), “4 – Bizce İlmü'l-lisan” (s. 19-21), “5 – Savtça İnsanla Sair Hayvanat Beynindeki Fark” (s. 22- 31), “6 – Savt Tabii midir, Tahsilî mi” (s. 31-36), “7 – Fehm ve Tefhimce İnsanla Sair Hayvanatın Farkı” (s. 36-42), “8 – Lisanın Mebde-i Zuhuru” (s. 42-47), “9 – Lisanın Suret-i Zuhuru” (s. 47-52), “10 – İsimlerin Tayiniyle Kelimatın Tahassülü” (s. 52-62), “11 – Lisanın Hâl-i İbtidaisi” (s. 63-67), “12 – Lisanın Suver-i Selase-i Mütevaliyesi” (s. 67-75), “13 - Lisanların Asl ü Nesebinde İttihad Var mıdır?” (s. 75-85), “14 – Ömr-i Lisan” (s. 85-92), “15 – Lisanın Terakki ve Tedennisi” (s. 92-99), “16 – Lisanlarda Asl ü Fer’ ve Cihet-i Karabet” (s. 100-), “17 – Esline-i Basîte” (s. 109-116), “18 – Elsine-i İltisakiye – Afrika Lisanları” (s. 117-128)’dır.

Lisan’da “lingusitik” için “ilmü'l-lisan” terimini öneren ve kullanan Ş. Sami, dili diğer dil bilimciler gibi bir bildirme, ifade etme aracı olarak tanımlar. “Kendi özgün diliyle söylemek gerekirse dil, ‘ifade-i meram’ veya ‘ifham-ı meram’ etmeye yarayan, muhtelif ses ve işaretlerden oluşan bir araçtır ve ona göre bu aracı en yetkin biçime getiren ve kullanan da insandır. Bundan dolayı dili, insanın en önemli özelliklerinden biri sayar. Gerçi o, benzer bir iletişim aracının diğer canlılarda, söz gelimi hayvanlarda da var olduğunu unutmaz. Onların da çeşitli ihtiyaçlarını, isteklerini kısaca ‘meram’larını farklı şekillerde ifade ettiklerini; dolayısıyla bunun da bir bildirme veya ifade etme aracı olduğunu söyler. Ancak bütünlük, sistematiklik ve etkinlik bakımından ‘hakkıyla konuşan’ın yalnız insan olduğunu ve bu yüzden dilin sadece insan türüne özgü bulunduğunu belirtir.” (Topaloğlu 2012: 45). Ş. Sami, dili tarif ettiği kısımlarda ayrıca muhtelif dillerde dikkati çeken konuşma organı ile iletişim aracı olan “dil”in “zeban”, “lisan”, “dil” örneğinde olduğu gibi genellikle aynı sesle/kelimeyle karşılandığını, bunun da “herhâlde (diğer organlara nazaran ağızdaki organın, yani) dilin bu hususta hizmeti(nin) ziyade” (Sami 1303: 5) olmasından kaynakladığını söyler.

Ş. Sami, muhtelif dil bilim konularını ele aldığı ve tartıştığı Lisan’da bir bilim dalı olarak “dil bilim”in ortaya çıkışı ve mahiyeti üzerinde de durur. Onun ifadelerine göre son çağın keşiflerinden biri olan “dil bilim”, yer bilim (ilmü'l-arz) ve bilhassa insan bilim (ilmü'l-beşer) ile ilişkili ve onlarla paralel olarak ortaya çıkan ve her geçen gün gelişme kaydeden “yeni bir bilim dalı”dır. Sami, bu bilim dalının Avrupa’da “linquistique” terimi ile adlandırıldığını, bizde ise bu bilime ilişkin ne ciddi bir çalışma ne de bir adlandırmanın olduğunu; bu itibarla terimi, dilimize daha önce başka bir çalışmasında yaptığı gibi “ilmü'l-lisan” terimi ile tercüme etmeyi veya karşılamayı uygun bulduğunu söyler. Bu yeni bilim dalını son derece önemseyen ve bu alanda yeni çalışmaların yapılması lüzumunu belirten Ş. Sami, dil bilimin dile, dillerin doğuşuna, kökenine, birbiriyle ilişkilerine ve yeryüzüne dağılmalarına ilişkin çok önemli yeni bilgiler ortaya koyduğu gibi mesela İbranicenin dillerin anası olması gibi batıl fikir üzerine kurulu olan “bina-yı evhamı”, yani vehimler, zanlar, hayaller binasını da yıktığını ifade eder.

İlk dil bilim kitabı olarak Lisan, diğer yönleriyle birlikte hiç kuşkusuz en çok dillerin “zuhuru”, doğuşu ile ilgili görüşleriyle dikkat çeker. Bilindiği gibi dünyada dillerin doğuşu ile ilgili esas olarak ilahi ve beşerî olmak üzere iki nazariye vardır. Ş. Sami Lisan’da tabii olarak bu nazariyelerden bahseder. Ancak bu bahislere bakıldığında onun, dillerin “zuhuru” ile ilgili meselede büyük ölçüde ikinci kuramı, yani tanıttığı yeni bilim dalının, dil bilimin öne sürdüğünü kabul eder gibidir. Başka bir ifade ile Ş. Sami, dili insanla birlikte zuhur eden veya doğan, onunla birlikte zamanla gelişen, tekâmül eden, kısaca sonradan insan yapımı olan bir dizge, bir realite olarak görür. Lisan’ın muhtelif sayfalarında karşımıza çıkan ‘dil, kadim bir şey olmayıp sonradan zuhur etmiştir.’, ‘insan ilk ortaya çıktığında pek eksik ve diğer hayvanların hâline pek yakın bir hâlde bulunup o zamandan beri gittikçe terakki etmiş, ilerlemiştir. Dil, insanın fikri gelişmesine bağlıdır.’, ‘ilk zuhur eden insanlar, her ne kadar dil denilebilecek bir dille konuşmuyor idiyseler de…’, ‘nihayet ilk zuhur eden insanların büsbütün dilsiz bulunmuş oldukları sonucunu çıkarabiliriz.’, ‘Özetle dil, insan türünün ortaya çıkmasından önce mevcut bulunduğu/var olduğu gibi garip bir fikir şöyle dursun, insanın zuhurundan da çok sonra ortaya çıkmış ve daha doğrusu tedrici bir şekilde meydana gelmiş bir şeydir.’ (Sami, 1303: 43-47) gibi düşünceler, yargılar, söz konusu gerçekliği teyit eder. Lisan’da dikkat çeken bu ve benzeri görüşler ile başka bir yerde geçen ‘yaradılışın hikmeti gereğince, küçükler büyüklerin ve zayıflar güçlülerin yaşam mayası/kaynağı oluyor.’ (Sami, 1303: 90) cümlesi, Ş. Sami’nin bu meselede evrimci bir yaklaşımı benimsediğini açıkça gösteriyor.

Bunlarla birlikte Ş. Sami’nin, Lisan’da aynı zamanda dünya dillerini yapı olarak sınıflandırdığını ve bunlara ilişkin bilgiler verdiğini de görürüz. Ancak bu sınıflandırmada Sami, sadece tek heceli diller ve bitişken diller başlığına yer verir ve bunlar üzerinde kısa kısa durur.

Türkçemizde ilk dil bilim kitabı olan Lisan, Mihran Matbaası’nın Cep Kütüphanesi serisinin 27. kitabı olarak İstanbul’da 1303 tarihinde yayımlamıştır. Cep serisinden olan kitap, özgün basımıyla 168 sayfadan ibarettir.

Şemsettin Sami’nin biyografisi için bk. “Şemsettin Sami”. Türk Edebiyatı Yazarlar Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/semsettin-sami

Eserden Örnekler


LİSANIN MEBDE-İ ZUHURU

(...) Lisan kadim bir şey olmayıp sonra zuhur etmiştir. Eski zamanlarda insanın ilk zuhurunda pek mükemmel olup sonra mürur-ı zamanla fesada uğrayarak tedenni etmiş olduğuna inanılırdı. O itikada göre lisan dahi birdenbire ve mükemmel surette zuhur edip sonra bozulmuş ve tedenni etmiştir. O itikatta bulunanlar bu kadar garip bir fikirde bulunmakla da iktifa etmeyip lisanın insandan daha eski ve belki kadim olduğuna inanacak kadar ileri varmışlardı. Evet Hint Brahmanlarının itikadınca yalnız insanın değil, bütün kâinatın hilkatinden evvel, ‘söz’ mevcut imiş! Bu itikadın inikasından olmalıdır ki İran şuarası ve ez-an-cümle Firdevsi ‘sühan’a bir kutsiyet-i mahsusa vermiş ve havariyundan Yuhanna hilkat-ı âlemden evvel ‘söz’ün mevcut bulunmuş olduğunu beyan etmiştir.

Ancak bugünkü günde fennin ispat ettiği hakayık esatir-i evvelinle tevafuk etmediğinden, öyle bir fikri kabul etmek mümkün olamıyor. Fen bugün edille ve berahin-i vazıha ile ispat etmiş ve belki alenen göstermiştir ki insan ibtida-yı zuhurunda pek nakıs ve hayvanat-ı sairenin hâline pek karib bir hâlde bulunup o vakitten beri gittikçe terakki etmiştir. Lisan insanın terakkiyat-ı fikriyesine bağlıdır. Bugünkü vahşiler ifade-i meram için ancak birkaç yüz kelimeye malik oldukları hâlde birkaç milyon sene evvelki ecdatlarının lisanları çok daha mahdut bulunmuş olacağında şüphe yoktur. Arazi-i rabia adamlarını şimdiki vahşilerin hâlinde farz etsek, onların dahi birkaç yüz kelimeden ibaret lisanlarla mütekellim bulunmuş oldukları ve onlardan evvelkilerin lisanları bittabi daha mahdut olup nihayet ilk zuhur eden insanların büsbütün lisansız bulunmuş olduklarını istintaç edebiliriz.

İnsan ibtida-yı zuhurunda pek nakıs ve pek geri bulunmuş ise de herhâlde sair hayvanatın kâffesinden daha mükemmel ve onların en zekilerine yakın bir hâlde bulunmuş ise de herhâlde cümlesinden ileri bulunmuş olduğunda şüphe olunamaz. Binaenaleyh ilk zuhur eden insanlar, her ne kadar lisan denilebilecek bir lisanla mütekellim değillerdiyse de herhâlde hayvanların en zekilerinden daha iyi fehm ve tefhim-i merama muktedir bulunmuş oldukları anlaşılıyor.

Arazi-i salisede insan yaşamış ise, o insanların birbirlerine ifham-ı meram için kullanmış oldukları işarat ve esvatın bazı hayvanlarınkilerinden pek de farklı bulunmamış olacağı şüphesizdir. Zaten o vakitlerde insan bir şey bilmiyordu ki bildiği şeylere birer isim koymağa mecbur olup bir lisan teşkil edebilsin. Hayvanat-ı beytiyesi yok idi, vahşi hâlinde gördüğü hayvanları seyrek görüp onları da birbirlerinden fark edemediğinden, belki her takımı bir isimle tesmiye ederdi; fakat o isim de parmak işaretiyle terfik olunmuş basit bir savt ve bundan ibaret bulunmuş ve bu suretle kullandıkları kelimelerin ve daha doğrusu sedaların cümlesi yirmi otuzdan ziyade olmayıp mürur-ı zamanla bir taraftan çoğalmış ve bir taraftan dahi yavaş yavaş seda hâlinden çıkıp savt hâline girmiş ve nice vakitlerden sonra kelimat suretini almışlardır.

Bu terakkiyat öyle pek kolay hasıl olmayıp milyonlarca senelerde vücuda gelebilmiş olduğundan insanlar bir çok vakitler lisansız denilebilecek bir hâlde yaşamışlar ve muahharen pek de lisan denilemeyecek gayet nakıs lisanlarla mütekellim bulunmuşlardır. Hâlâ bugün bile küre-i arzın muhtelif taraflarında sakin bulunan akvam-ı vahşiye öyle lisanlarla mütekellim bulunmamaktadırlar.

Elhasıl, lisan nev’-i beşerin zuhurundan evvel mevcut bulunmuş olmak fikr-i garibi şöyle dursun, insanın zuhurundan da pek sonra zuhur etmiş ve daha doğrusu tedrici tedrici hasıl olmuş bir şeydir (Şemsettin Sami 130311: 43-47).

Kaynakça


(Kır) Işık, Sibel (2006). Edebiyatçı Yönüyle Şemsettin Sami. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. 

Şemseddin Sâmi (1997). Lisan. (Hazırlayan: İsmail Doğan), Ankara: Gündoğan Yayınları.

Şemsettin Sami (1303). Lisan. İstanbul: Mihran Matbaası.,

Topaloğlu, Yüksel (2012). Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış Dil ve Edebiyat Yazıları. İstanbul: Ötüken Yayınları.

Atıf Bilgileri


TOPALOĞLU, Yüksel. "LİSÂN (ŞEMSETTİN SAMİ)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/lisan-semsettin-sami. [Erişim Tarihi: 14 Mart 2025].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 VİCDAN (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
2 TAAŞŞUK-I TALÂT VE FITNAT (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
3 İHTİYAR ONBAŞI (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
4 GALATÉE (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
5 SEYDİ YAHYA (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
6 BESA YAHUD AHDE VEFA (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
7 GAVE (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
8 ŞEYTANIN YÂDİGÂRLARI (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
9 SEFİLLER (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
10 ESÂTİR (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
11 EMSAL (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
12 LETÂİF (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
13 KAMUS-I FRANSEVÎ (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
14 ROBİNSON (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
15 USÛL-İ TENKÎD VE TERTÎB (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
16 MÎZÂNÜ'L-BELÂGA (ABDURRAHMAN SÜREYYÂ) Abdurrahman Süreyyâ, Mîrdûhî-zâde Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
17 SÜNÛHÂT (ABDÜLVEHHÂB) Abdülvehhâb, Bolulu Dr. Öğr. Üyesi Adem Özbek
Görüntüle
18 BELÂGAT-I LİSÂN-I OSMÂNÎ (AHMED HAMDİ) Ahmed Hamdi, Şirvânî Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
19 LUGAT-I KÂMÛS (AHMED LÜTFÎ) Ahmed Lütfî Efendi Diğer Hamza Havuz
Görüntüle
20 LEHCE-İ OSMÂNÎ (AHMET VEFİK PAŞA) Ahmed Vefîk Paşa Diğer Hamza Havuz
Görüntüle
21 ISTILÂHÂT LÜGATİ (YENİŞEHİRLİ AVNÎ) Avnî, Yenişehirli Dr. Bihter Gürışık Köksal
Görüntüle
22 BELÂGAT-I OSMÂNİYYE (CEVDET PAŞA) Cevdet Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Lofçalı Prof. Dr. Mücahit Kaçar
Görüntüle
23 HADÎKATÜ'L-BEYÂN (HACI İBRÂHİM EFENDİ) Hakkı, Hacı İbrâhim Hakkı Efendi Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
24 SEFÎNETÜ’L-İNŞÂ (HÂLET) Hâlet, İbrâhim Hâlet Bey, İstanbullu Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
25 SEVDÂ-YI NİHÂN (HÂLİD) Hâlid, Yenişehirli-zâde Hâlid Eyyûb Bey Doç. Dr. Macit Balık
Görüntüle