- Yazar Biyografisi (TEİS)
Şâhidî, Edirneli - Madde Yazarı: Doç. Dr. NAZİRE ERBAY
- Eser Yazılış Tarihi:883/1478 ?
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yazılı Edebiyat / Divan Edebiyatı
- Dönemi:Başlangıç-15. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Mesnevi
- Yayın Tarihi:31/01/2022
LEYLÂ VÜ MECNÛN / GÜLŞEN-İ UŞŞÂK (ŞÂHİDÎ)
çift kahramanlı aşk mesnevisiŞâhidî, Edirneli (d. ? - ö. ?)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Edirneli Şâhidî’nin kaleme aldığı mesnevi. Şair, Leylâ vü Mecnûn (Gülşen-i Uşşâk) adlı mesneviyi Doğu kültüründe önemli bir yeri olan Leylâ vü Mecnûn kıssasından yola çıkarak, Anadolu’da ilk kez, düzenli bir olay örgüsü içinde, ilham kaynaklarını da değerlendirerek ve 5660 beyitle bu zamana kadar bilinen en fazla beyit sayısıyla yazmıştır. Şâhidî’nin Leylâ vü Mecnûn (Gülşen-i Uşşâk) adlı mesnevisinde hem ortaya çıktığı kültürün hem de Türk kültüründen parçalara, sosyal hayatın izlerine rastlamak mümkündür. Mesnevi Cem Sultân’a sunulmuştur. Eserin şu ana kadar ulaşılan üç nüshası bulunmaktadır. İlki Fransa Bibliothèque Nationale kütüphanesindedir. Nüshanın fotokopisi Atatürk Üniversitesi Seyfettin Özege Bölümü, Agâh Sırrı Levend Kitaplığında yer almaktadır. İkinci nüsha Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümünde ve üçüncü nüsha da Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesindedir.
Edirneli Şahidî’nin eserinde, ‘Şâhidî’ dışında bir ismin/mahlasın bulunmadığı, hatta, eserdeki bazı nazım şekillerinde hiçbir isim ve mahlasın yer almaması dikkat çeker. Cem Sultan’ın Konya’daki valiliği sırasında etrafında oluşan ve sonradan Cem şairleri olarak anılan edebî topluluğa dâhil olan Edirneli Şâhidî, Karaman valiliği sırasında ise Cem’in defterdarıdır. Leylâ vü Mecnûn'u Konya’da tamamladığını söyleyen şairin verdiği bu bilgilere 883/1478 tarihi karşılık gelmektedir. Şair, mesnevisinde, kimi zaman umutsuzluğa düştüğünü, uzun yolculuklara çıktığını, işi olduğu günlerin yanında, eserini yazarken işsiz kaldığı zamanların da çok olduğunu belirtir. Sanatçı bazen de etrafıyla güven problemleri yaşadığına da değinir. Nihayetinde metni 2 yıl 2 ay gibi bir zaman diliminde bitirdiğine değinir ve mesnevisinin bir yıl kadar bir süreçte bittiğini de söylemekten geri durmaz. Ayrıca Leylâ vü Mecnûn'u elli yaşlarında tamamladığını da vurgular.
Şahidî’nin Leylâ vü Mecnûn (Gülşen-i Uşşâk)'u aruzun hezec bahrinden mefâ'îlün mefâ'îlün fe'ûlün kalıbı ile yazılmıştır. Bunların dışında eserdeki farklı nazım şekilleriyle yazılmış olan manzumelerde farklı aruz kalıpları da kullanılmıştır. Bu bağlamda, mesnevide yer alan diğer nazım şekilleri ve türlerine örnek olarak gazel, kaside, serbest müstezad, terci-i bend, münacaat, na't, medhiye, bahariyye, temuziyye verilebilir.
Leylâ vü Mecnûn’un başında şair, bazı divanlardan olduğu gibi bir dîbâce ile şiir hakkında düşüncelerini aktarmaz. Ama geleneksel şiirin izlerini taşıyan ve tasavvufî bakışla söylediği mısralarda bile kendi şiirinin farklılığını ortaya koymak adına çaba sarf eder. Şâhidî bu bağlamda şiiri doğru ve güzel olması için söyler; şiir türünün incelikleri hakkında düşüncelerini uzun uzun sıralar. Bu tutum klasik Türk şiirinin genelinde sıradan bir söyleyiş gibi gözükse de aslında klasik bir geleneğin içinde poetik yaklaşımı sergilemesi açısından önem arz eder. Edirneli Şâhidî eserin sebeb-i nazm-ı kitâb kısmında metni oluştururken Leylâ vü Mecnûn’u ilk kez düzenli bir biçimde yazmış olan Nizâmî’den ilham aldığından ve klasik Türk şiiri şairlerinden Şeyhî’den övgüyle bahseder. Edirneli Şâhidî’nin eserdeki anlatımı son derece yalın, anlaşılır, sade, samimi ve akıcıdır. Bu özellik anlatmaya bağlı edebî eserin, yani mesnevinin, özelliğinden kaynaklanabileceği gibi, bunda ayrıca üstadı Şeyhî’nin etkisi olduğu da düşünülebilir.
Sanatçının, yaşadığı döneme ait mesnevi nazım şekillerindeki ve diğer birçok edebî eserdeki gibi şiir sanatının gereklerinden olan yan, mecaz, mazmun, imge yüklü anlatımın, yüzyılın edebî zevkini yansıtan örnekleri olduğu kolayca tespit edilebilir. Eserde klasikleşen söz sanatları ve mazmunlarla mısralar oluşturulduğu, sanat yapma kaygısı ile zorlama yapıldığı görülür. Geleneğin gereğini ustalıkla icra eden Şâhidî, eserinde açık, akıcı, anlaşılır bir anlatımla; olay örgüsünden okuru koparmadan, kullandığı dile hâkim bir tavır sergiler. Edirneli Şahidî, Leylâ vü Mecnûn hikâyesinin olay örgüsüne canlılık katmak için farklı nazım şekillerini esere serpiştirmenin yanında, taklide kaçmadan kendi dil ve üslubunu eserine yansıtmayı bilir ve Zeyd ile Zeynep hikâyesini özel önem vererek uzun uzun anlatmak suretiyle mesneviye orijinal bir nitelik katar. Şairin, Anadolu sahasında yazılan ilk Leylâ vü Mecnûn mesnevisinde betimleme ve öyküleme tekniğini etkileyici bir şekilde kullanması, eserinin değerini artıran faktörlerden olarak görülür.
Şâhidî’nin eserinde hem geleneksellikten gelen bir alışkanlığın getirisi olarak hem de şahsî tercihi gereği mesnevisindeki didaktik taraftan bahsetmek gerekir. Bu fikri destekleyen en önemli veriler eserin başlangıç kısımlarından itibaren zikredilmeye başlanan ayetler, hadisler, peygamberlerin hayatlarından telmihler ve özellikle Hz. Muhammed’in hayatının uzun uzun anlatıldığı kısımlardır. Şair, burada sanki bir vazifeyi yerine getirme, öğretiyi icra etme çabasındadır. Mesnevide, bilhassa, Mecnûn’un Leylâ’ya olan aşkının yön değiştirmesiyle kendine ve âleme verdiği mana değişir. Eserde mecazdan hakikat mertebesine yükselen Mecnûn’un durumu, Allah’tan başka gerçek mevcudun olmadığı uzun uzadıya anlatılır. Bu dünya onun için zerre kabilindedir ve vücud, Allah’tan ibarettir. Klasik Türk şiiri geleneğine uygun bölümlemelerle mesnevisini oluşturduğu tespit edilen Edirnelî Şâhidî’nin Leylâ ile Mecnûn’u zaman zaman beşer bağlamında da düşündüğü, onlara efsanevî bir kimlikten uzaklaştırdığı da dikkati çekmektedir. Yalnız bu uzaklaştırmada, mesnevideki aşkın temeli sayılan, tasavvufî bakışla yoğrulmuş Mecnûn’un mistik kimliğinin eserin özünde aynı kalması, şairin başarısı açısından önem arz eder. Kısacası Şâhidî, Leylâ ile Mecnûn’un aşkını hem beşerî hem de İlâhî bağlamdan uzaklaştırmadan mezcederek okuruna belli bir düzlemde aktarmayı başarır. İçinde beşerî aşktan başlayıp İlâhî aşk yolculuğuna uzanan ve aşkın değerdeki duyguların, tasavvufî kavramların şifrelerinin aktarıldığı bir konunun seçilmiş olması klasik Türk şiirinin olgunlaşmaya başladığı dönemde, Osmanlı şiiri açısından dikkate değer bir tercihtir. Bu bakımdan Edirneli Şahidî’nin Leylâ vü Mecnûn mesnevisi, canlı bir olay örgüsü ile ‘hikâyeli şiirin’ Anadolu’da ilk olarak başarı ile yazılan bir örneği olarak geçiş niteliğinde bir vazifeyi de üstlenir.
Eser üzerine Nazire Erbay doktora çalışması hazırlamış (2012), bu çalışma daha sonra yayımlanmıştır (2014).
Şairin biyografisi için bk. "Şâhidî, Edirneli". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sahidi-ibrahim
Eserden Örnekler
Matla'-ı Dâstân-ı Mecnûn [u] Leylî
Hakîkî ışk olmadıysa hâsıl
Mecâzîden inende olma gâfil
...
Hakîki ışka gerçi yok nihâyet
Mecâzîye hakîkî oldı gâyet
Mülâkât Kerden-i Mecnûn Bâ-Leylî Be-Tarîk-ı İsmet
Hakîkîdür degüldür bu mecâzî
Mecâz olmaz bu resme ışk-bâzî
...
Şi'r Hândân-ı Mecnûn
Gam-ı zülf-i dilârâya giriftâr olmasun kimse
Perîşân hâl olub gönlüm bigi zâr olmasun kimse
Ne acı derdmiş firkat dahi benüm bigi yâ Rab
Habîbinden cüdâ düşmekde nâçâr olmasun kimse
Yetürken vâdi-i gamda dilegim budurur Hakdan
Ki mihr-i yârla firkatde bîmâr olmasun kimse
Gam-ı hicriyle çıkdı gözümden âlemün vârı
Özinden bencileyin böyle bî-zâr olmasun kimse
Bu Kays'ı şûrîde bigi dil-ârâmından ayrılub
Gam-ı derd ü belâlarda giriftâr olmasun kimse
...
Şi'r Hândân-ı Mecnûn Der-Hâb-ı Leylî
Nâr-ı ışkınla ten-i hâkimde tâbum var benüm
Ol hevâdan âb bigi ıstırâbım var benüm
Hüsninün metnini levh-i dilde kim şerh itmişim
Sâyil-i ışka niçe dürlü cevâbım var benüm
Hâne-i çeşmim hayâl-i çeşmim mahmûrun gelür
Bildi kim anda kabâgıla şarâbım var benüm
Teşne-dil ışkun beyâbânında yandırdım ciger
Gerçi kim deryâ bigi çeşmimde âbım var benüm
Kanlu yaşımla cigerden çeşm-i kâfir kişvene
Işk bezminde şarâbile kebâbım var benüm
Ders-gâh-ı ışk içinde dirse âmm itdim bugün
Şâhidî'yem cümle uşşâka hicâbım var benüm
İştihârım pertev dutsa cihânı nolâ kim
Mihr-i ruhsârun bigi bir âfitâbım var benüm (Erbay 2012: 313, 627, 365, 613)
Kaynakça
Erbay, Nazire (2012). Edirneli Şâhidî'nin Leylâ vü Mecnûn (Gülşen-i Uşşâk Mesnevisi (İnceleme - Tenkitli Metin). Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Erbay, Nazire (2014). Edirneli Şâhidî, Leylâ vü Mecnûn (Gülşen-i Uşşâk) Mesnevisi. Edirne: Edirne Valiliği Kültür Yay.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | DÎVÂN (ŞÂHİDÎ) | Şâhidî, Edirneli | Prof. Dr. Yunus KAPLAN |
Görüntüle | ||
2 | CÂMASB-NÂME (ABDÎ) | Abdî, Mûsâ | Prof. Dr. Müjgân Çakır |
Görüntüle | ||
3 | TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği |
Görüntüle | ||
4 | RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Öğretmen Ece Ceylan |
Görüntüle | ||
5 | NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) | Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz | Doç. Dr. Recep Uslu |
Görüntüle | ||
6 | DÎVÂN (ADLÎ) | Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed | Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM |
Görüntüle | ||
7 | DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
8 | DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
9 | DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) | Âfitâbî | Prof. Dr. Yunus KAPLAN |
Görüntüle | ||
10 | DÎVÂN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Doç. Dr. Osman Kufacı |
Görüntüle | ||
11 | HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal |
Görüntüle |