LEYLÂ VÜ MECNÛN (FUZÛLÎ)
âşıkâne mesnevi
Fuzûlî (d.888/1483-ö.963-1556)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Fuzûlî tarafından kaleme alınan çift kahramanlı aşk mesnevisi. Doğu edebiyatlarının klasikleşmiş aşk hikâyesi konularından olan Leyla ile Mecnun, 7.yy.da Kays b. el- Mülevvah’ın amcasının kızına karşı beslediği duygular için söylediği aşk içerikli şiirlere dayandırılan bir anlatıdır. Hikâyenin kökeninin Kays b. el-Mülevvah’a dayandığı söylense de bu tarihten çok daha eskilere götürülebileceğine dair görüşler de mevcuttur. Bu görüşlerden biri; Asurbanipal’in kitaplığındaki tabletlerde yer alan bir hikâyeye konu açısından benzerliği sebebiyle M.Ö. 7.yy.la tarihlendirilebileceği yönündeyken (İpekten yty: 38), diğer görüş bu tarihi çok daha ileriye taşıyarak Astarte-Adonis ve İnanna-Dumuzi aşkındaki ortak motiflerin tanıklığıyla hikâyenin Fenike ve Sumerler’e kadar götürülebileceği şeklindedir (Tekin 2018: 191, 209). Kökeni hakkında tartışmalar devam etse de hikâye Arap yarımadasında halk anlatısı olarak yüzyıllarca yaşamış ve sözlü kültürdeki diğer anlatılarla ve Kays b. el-Mülevvah’ın amcasının kızı Leyla için söylediği aşk içerikli şiirlerle de beslenerek bugün bilinen kurgusuna kavuşmuştur. İbn Dâvud el-Isfahanî’nin Kitâbu’z-Zehrâ ve Kuteybe’nin Kitâbü’ş-Şi’r ve’ş-Şuarâ adlı eserleri Leyla ve Mecnun hikâyesini konu alan sözlü anlatının yazıya geçirildiği ilk metinlerdir. Ebulferec el-Isfahânî’nin Kitâbü’l-Egânî adlı eseri ise hikâyenin hem sözlü hem de yazılı rivayetlerini derlemiş olması açısından önemlidir.

Arap halk anlatılarına dayanan bu hikâye, mesnevi formunda bağımsız bir hikâye olma özelliğine ilk kez Fars edebiyatında Nizâmî (ö. 600/1204) ile kavuşmuştur. Arap halk anlatısında beşeri bir hikâye görünümünde iken Nizâmî’de anlatıya platonik aşk katmanı eklenmiştir (Levend 2016: 65). Hikâye, Fars ve Türk edebiyatlarında Arap edebiyatından daha çok rağbet görmüştür.

Mevlana (ö. 671/1273)’nın Mesnevi-i Manevîsi’nde küçük hikâye şeklinde Leyla ile Mecnun’dan dört farklı yerde bahsedilmesi -eser Türkçe olmamasına rağmen- hikâyenin Türk edebiyatındaki bilinirlik tarihi açısından önemlidir. Türk edebiyatında müstakil bir mesnevi hâline gelmeden önce Gülşehri (ö. 717/1317-18’den sonra)’nin Mantıku’t-Tayr’ında Hüdhüd’ün ağzından hikâyenin özetlendiği görülür. Âşık Paşa (ö. 732/1332)’nın Garîb-nâmesi’nde de hikâye kısaca özetlenmiştir. Türk edebiyatında müstakil bir mesnevi olarak ilk defa Edirneli Şâhidî (ö. 909-10/1504-5 ?) tarafından kaleme alınmıştır (Levend 2016: 95). Bu yüzyılda Leyla ile Mecnun konulu mesnevilerde sayıca bir yoğunluk dikkati çeker. Hikâyeyi konu alan mesnevilerin en başarılısı ise 16.yy.da Fuzûlî (ö. 963-64/1556)’ye aittir.

Fuzûli’nin Leylâ vü Mecnûn’unda Nizâmî, Hâtifî (ö. 926-27/1520-21) ve Hamdullah Hamdî (ö. 908/1503)’nin mesnevilerinin etkileri mevcuttur. Ancak eserin Nizâmî’den çeviri olduğu iddiası doğru değildir. Fuzûlî’nin mesnevi kurgusunda Nizâmî’den ziyade Hâtifî’nin etkileri görülmekle birlikte Fuzûlî model metinlere tümden bağlı kalmayarak bir yeniden yazım örneği oluşturmuştur.

Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’u 941/1535 yılında yazılmış ve Bağdat ve Halep Beylerbeyi Üveys Paşa’ya sunulmuştur. Mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün vezninde 3096 beyitlik (Muhammed Nur Doğan’ın neşrinde 3098 beyitlik) eser, klasik mesnevi bölümlenmesine sahiptir. Manzum-mensur karışık bir dibace ile başlayan mesnevinin giriş kısmında, tahmit, tevhit, münacat, naat, miraciye, saki-nâme, Kanûnî Sultan Süleyman için medhiye ve “sebeb-i nazm-ı kitab” başlıklı sebeb-i telif kısmı ile mesnevinin sunulduğu Üveys Bey’e yönelik medhiyeler yer alır. Konunun işlendiği bölümden sonra “beyân-ı özr-i te’lif-i kitâb” başlıklı hatime kısmıyla mesnevi sona erer. Mesnevi içinde farklı nazım şekli olarak gazel ve murabbalar görülür. Özellikle mesnevide kahramanların ağzından söylenen gazeller dikkat çekicidir. Kurguda duygunun en yüksek olduğu yerlere yerleştirilen bu gazeller kahramanların ruh hâllerine ışık tuttukları gibi, modern öncesi metinlerde görülen tanrısal/hâkim bakış açısını kahramanlara yönlendirerek çoğulcu bakış açısıyla hikâyenin takdimi fonksiyonunu da üstlenirler. Dîvân’daki gazellerde görülen âşıkane tavır mesnevide kahramanların ağzından söylenen gazellerde de hissedilmekle birlikte Dîvân’daki Azeri lehçesi özellikleri mesnevide daha az belirgindir. (Gibb 1999: 70). Rıza Tevfik, Fuzûlî’nin Leyla ve Mecnun ağzından hikâyeye dâhil ettiği gazellerin, kendisinden önce Fars ve Türk edebiyatında kaleme alınan aynı konulu mesnevilerle arasındaki farkı yaratan en önemli kısım olduğu görüşündedir (Uçman 2000: 114).

Fuzûlî mesnevinin sebeb-i telif kısmında, Kanûnî’nin Bağdat seferi sırasında tertip edilen, aralarında Hayâlî Bey (ö. 964-65/1557) ve Yahyâ Bey (ö. 995-96/1582)’in de olduğu, Osmanlı şairlerinin ve şiirden anlayan kişilerin bulunduğu bir meclisten bahseder. Bu mecliste Osmanlı şairleri Leyla ve Mecnun konulu Farsça mesnevilerin sayıca fazla olmasına rağmen Türkçede bulunmadığından bahsederek Fuzûlî’den bu konuda bir mesnevi yazmasını isterler. Fuzûlî, bu isteği imtihan olarak algılar ve Leylâ vü Mecnûn’u yazar.

Hikâyenin konusu şöyle özetlenebilir: Zengin bir Arap emirinin Tanrı’ya duaları sonucu dünyaya gelen oğluna Kays adı verilir. Kays 10 yaşındayken okula gider ve okulda Leyla ile tanışır. Okul arkadaşı olan Leyla ve Mecnun arasında bir aşk doğar. Bunun duyulması üzerine Leyla’nın annesi önce kızını uyarır sonrasında da okuldan alır. Kays, Leyla’nın artık okula gelmeyeceğini öğrendiğinde o da okulu bırakır ve çöllerde amaçsızca dolaşmaya başlar. Oğlunun durumuna üzülen babası, oğluna öğütlerin fayda vermeyeceğini anlayarak kabilesinin ileri gelenleriyle birlikte Leyla’yı istemeye gider. Leyla’nın babası Kays’ın Mecnun olarak anılan bir meczup olduğunu dolayısıyla kızını vermesinin mümkün olmadığını, bu durumun tek istisnasının Mecnun’un yeniden akıl sağlığına kavuşması olduğunu söyler. Hekimler Mecnun’u iyileştirmeye çalışsa da sonuç alamazlar. Mecnun’un babası son bir umutla oğlunu Kâbe’ye götürür ve orada derdine şifa vermesi için Tanrı’ya yalvarmasını söyler. Ancak Mecnun, derdinin artması için dua eder. Babası artık oğlunun aşk hastalığından kurtulamayacağını anlar ve birlikte geri dönerler. Mecnun, çölde hayvanlarla arkadaşlık ederek günlerini geçirirken Leyla da üzüntüsünden perişan bir hâldedir. Babası kızının bu aşkı unutacağını düşünerek kızıyla evlenmek isteyen İbni Selam’la Leyla’nın evlenmesini uygun görür. Bu sırada cesareti ve savaşçılığıyla ünlü İbni Nevfel adlı bir Arap emiri, Mecnun’un şiirlerini duyar ve yaşadığı aşk macerasından haberdar olur. Mecnun’un yaşadıklarından çok etkilenerek Leyla’nın babasına kızını Mecnun’a vermesini aksi hâlde savaş yoluyla alacağını bildiren bir mektup yazar. Leyla’nın babası bu mektuba olumsuz cevap verince, Leyla’nın kabilesi ile Nevfel’in kabilesi arasında savaş başlar. Savaş sırasında Mecnun, Leyla’nın kabilesinin mücadeleyi kazanması için dua eder. Durumdan haberdar olan Nevfel için savaşın amacı değişir. Mücadeleden galip ayrılmasına rağmen Mecnun ve Leyla’nın evlenmesini gündeme getirmeden oradan ayrılır. Leyla’nın babasının daha önce kızını evlendirmeyi düşündüğü İbni Selam, düğün hazırlıklarını tamamlayarak Leyla ile evlenir. Leyla, İbni Selam’a düğün gecesi çocukluğundan beri bir cinin kendisine âşık olduğunu, kılıçla yanlarında beklediğini ve kendisine el sürecek olursa ikisini de öldüreceği yalanını söyleyerek İbni Selam’ı kendisinden uzaklaştırır.

Mecnun’un bedduasının ardından İbni Selam ölür. Ancak bu ölüm beklenilenin aksine Mecnun’u üzer. İbni Selam’ın ölümünden sonra Leyla babasının evine döner ve İbni Selam’ın ölümünü bahane ederek Mecnun’un hasreti için gözyaşı döker. Kızının bu hâline dayanamayan Leyla’nın babası başka bir yere göç etmenin kızına iyi geleceğini düşünerek yola koyulur. Leyla, yol sormak için çölde karşılaştıkları kişinin Mecnun olduğunu önce anlamaz, ancak Mecnun hikâyesini anlatınca onu tanır. Leyla da kendini tanıtır. Fakat Mecnun için artık Leyla, etten ve kemikten bir sevgili olmanın çok ötesinde bir varlıktır. Leyla, Mecnun’daki bu içsel dönüşümü anlar ve oradan uzaklaşır. Bu dünyada artık Mecnun’a kavuşma ihtimali kalmadığını anlayarak ölümü için Tanrı’ya yalvarır. Duaları kabul olan Leyla, bir süre sonra ölür. Mecnun ve Leyla arasında iletişimin sağlanmasına yardımcı olan Zeyd, Leyla’nın ölüm haberini Mecnun’a getirdiğinde, Mecnun Leyla’nın mezarının başına giderek orada ölür. Mecnun’u Leyla’nın mezarına gömerler. Zeyd onların mezarını ziyaret ettiği bir gün orada uykuya dalar. Rüyasında, Leyla ve Mecnun’u cennette görür. Bu olayın ardından Leyla ve Mecnun’un mezarları ziyaret yeri hâline gelir.

Fuzûlî’nin eserinde beşeri düzlemde başlayan aşk, yücelmiş bir aşka evrilir. Süleyman Nazif, Fuzûli hakkında kaleme aldığı ve duygusal bir bakış açısının etkisinde kaldığı monografisinde Leylâ vü Mecnûn’un baştan sona tasavvufu terennüm ettiği görüşünde olup (Süleyman Nazif 1926: 74) İbrahim Işkî de bu konuda Süleyman Nazif’le hemfikirdir (İbrahim Işkî 1338: 19). Abdülkadir Karahan ve Muhammed Nur Doğan ise Leylâ vü Mecnûn’da hem vahdet-i vücut düşüncesinin hem de platonik aşk anlayışının mevcut olduğunu ifade ederler (Karahan 1996: 243; Doğan 2000: 14). Leylâ ile Mecnûn mesnevisinin ilk bilimsel yayınını yapan Necmettin Halil Onan ise mesnevinin “tasavvufi” bir içerik taşıdığını söylemekten ısrarla kaçınır. Eserin beşeri duygular bağlamından koparılarak “hüsn-i mutlak”a karşı duyulan bir aşk şeklinde yorumlamanın doğru olmadığını, ancak eserde platonik/eflatunî aşktan söz etmenin daha isabetli olduğunu kaydeder (Onan 1956: V). Bu konuda Fuad Köprülü de Necmettin Halil Onan’la aynı fikirdedir (Köprülü 1924: 20). İskender Pala da Fuzûlî’nin tasavvufi söyleme yer vermeyen realist bir aşk hikâyesi kurguladığı görüşündedir (Pala 2003b: 163).

Leyla ve Mecnun anlatısında Leyla’nın geceye dair unsurları işaret eden ve aşk ve savaş tanrıçaları olan İnanna tipi ana tanrıçaları; Mecnun’un ise güneşe ve gündüze ait özellikleri sebebiyle daha sonra gökyüzü ve güneş tanrıları kategorisinde değerlendirecek olan Temmuz tipi tanrıları simgelediği (Tekin 2018: 178) tezi de hikâyenin anlam katmanlarından biri olarak dikkate değerdir. Böyle bir okumayla Leyla ve Mecnun hikâyesi aslında gece ve gündüzün yani ay ve güneşin ve bunların gökyüzünde simgeleri olan Venüs (Zühre, Afrodit) ve Güneş arasındaki imkânsız aşkın hikâyesi şeklinde de okunabilir.

Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnûn mesnevisinin ilk basımı 1844’te Tebriz’de 20 kadar resimle birlikte taşbasması olarak gerçekleşmiştir. İstanbul’daki ilk baskı 1264/1847-48 yılına aittir. 1286/1869-70 yılından sonraki Fuzûlî külliyatlarının içerisinde de Leylâ ve Mecnûn mesnevisine rastlanır. Necati Lugal ve Oscar Rescher tarafından Almancaya (1943), Sofi Huri rafından İngilizceye (1959), Nikolay Kulak tarafından Rusçaya, Süleyman Şalom tarafından İspanyolcaya (1982) çevrilmiştir. 1968’de Taşkent’te Kiril harfleriyle Muhammed Fuzûlî Eserleri: Leyla ve Mecnun adıyla Özbekçe olarak yayınlanmıştır.

Leylâ ile Mecnûn’un tam metninin Latin harfleriyle ilk basımı 1956 yılında Necmettin Halil Onan tarafından 14 nüshanın karşılaştırılması ile gerçekleştirilmiştir. Eserin mensur şekilde ilk diliçi çevirisi Süleyman Tevfik tarafından yapılmıştır (1909). Süleyman Tevfik’in özellikle kahramanların ağzından söylenen şiirlerde genellikle Fuzûlî’den faydalandığı görülür (Yavuz 2006: 23). Hüseyin Ayan (1981) ve Muhammed Nur Doğan (2000) da metin ve diliçi çeviri ile birlikte Leylâ ve Mecnûn’u yayınlamışlardır. Ayrıca eser Vasfi Mahir Kocatürk (1943) ve Mehmet Kanar (2011) tarafından nesre çevrilerek yayımlanmıştır. Gerek klasik mesnevi gerekse 17.yy.dan itibaren Azerbaycan ve Anadolu sahası halk hikâyelerinde de izlenen Leyla ve Mecnun anlatısının Karagöz ve meddah hikâyelerine dönüşmüş şekilleri de mevcuttur. Leyla ile Mecnûn anlatısı modern dönemlerde de edebiyata ve sahne sanatlarına ilham olmuştur. Recâi-zâde Mahmud Ekrem Kudemâdan Birkaç Şâir adlı biyografik eserinde Fuzûlî’nin Leylâ ile Mecnûn’unun yazılışından üç asır kadar sonra İstanbul’da sahnelendiğini ifade eder. Ekrem’in daha fazla detay vermediği bu temsil, Kayserili Mustafa Hilmi Efendi (ö. 1914-15)’nin Leylâ vü Mecnûn adıyla oyunlaştırdığı Güllü Agop Osmanlı Tiyatrosu’nda 1869 yılında sahnelenen oyundur (Ceyhan vd. 2014: 49). 1908 yılında Üzeyir Hacıbeyli tarafından Fuzûlî’nin eserinden yola çıkılarak kaleme alınan Leyli ve Mecnun Operası, mesnevinin modern sanatlara kaynaklık etmesini örneklemesinin yanı sıra İslam dünyasının ilk operası olma özelliğini de taşır. 1972 yılında Duygu Sağıroğlu’nun ve 1982 yılında Halit Refiğ’in yönettiği Leyla ile Mecnun isimli filmler, mesnevinin ilham verdiği sinema eserlerindendir. Sezai Karakoç’un Leyla ile Mecnun adını verdiği şiir kitabı (1981) ve Aziz Nesin’in bazı uyarlamalarla kaleme aldığı Leyla ile Mecnun hikâyesi (1972) aynı ilhamla yaratılan eserlerdendir. İskender Pala da hikâyede birtakım uyarlamalar yaparak Leyla ile Mecnun adıyla yeniden kaleme alır (1998). Bu hikâye daha sonra Pala tarafından oyunlaştırılmış, 2019 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. İskender Pala’nın 2003 yılında kaleme aldığı Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk adlı romanı da, Leyla ve Mecnun hikâyesinin bir başka kurgu içine dâhil edilerek yeniden üretildiği bir eserdir.

Şairin biyografisi için bk. “Fuzûlî”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/fuzuli-mdbir

Eserden Örnekler


Leylâ ile Mecnûn’dan

[…]

Özr ile kılurdı eyleyüp âh

Babasına şerh-i gam ki nâgâh

 

Lerzân oluban ten-i hazîni

Kan doldı kolından âstîni

 

Elvirdi atasına tehayyür

Mecnûn didi eyleme tefekkür

 

Fasd eyledi ol büt-i perî-zâd

Nîş urdı anun kolına fessâd

 

Ol zahm eseri görindi mende

Biz bir rûhuz iki bedende

 

Bizde ikilik nişânı yohdur

Her bir tenün özge cânı yohdur

 

Sagınma ki oldur ol menem men

Bir cân ile zindedür iki ten

[…]

 

Bu Mecnûn’un Leylî Vefatından Haber İşitdügidür Ve Hasretle Dünyadan Göçdügidür

[…]

Kim Zeyd-i sitem-resîde-i zâr

Ol vâkı'âdan olup haberdâr

 

Fi’lhâl kılup azîmet-i râh

Mecnûn-ı hazîni itdi âgâh

 

K’ey şifte-i şikeste tâli’

Efsûs ki sâ’yün oldı zâyi’

 

İdbâr tılısmun itdi bâtıl

Bu meşgâleden dahi ne hâsıl

 

Bâzâr bozıldı yığ bisâtun

Bu silsileden kes irtibâtun

 

Leylî sana verdi zindegânî

Sen ol bâkî ol oldı fâni

 

Sen sadkası olduğun perîveş

Oldı sana sadka ey belâ-keş

 

Azm-i reh-i cennet itdi ol hûr

Firdevs makâmın itdi ma’mûr

 

Mecnûn ki haberden oldı âgâh

Sûz-ı ciğer ile çekdi bir âh

 

Kim gulgulesin hem ol zamânda

Cânânı işitdi ol cihânda

 

Az kaldı ki nâlesiyle dil-dâr

Ol hâb-ı ecelden ola bîdâr

 

Bir lahza bülend olup hurûşı

Düşdi yire gitdi akl u hûşı

 

Çün geldi özine çekdi nâle

Yağdurdı hazânı üzre jâle

 

Ta’ne sözin itdi Zeyde bünyâd

K’ey sâkî-i bezm-i zulm ü bîdâd

 

N’itdüm sana kasd-ı cânum itdün

Kasd-ı dil-i nâtüvânum itdün

 

Kıydun men-i zâr ü nâtüvâna

Urdun sitem âteşini câna

 

Zehr idi meger bu virdügün câm

Kim merg peyâmın itdi i’lâm

 

Bir mûrçeye nedür bu kîne

Fûlâda dözer mi âbgîne

 

Te’sîr-i sitemden ictinâb it

Bârî bu günâha bir sevâb it

 

İlet meni yâr olan diyâra

Şem’ eyle meni mezâr-ı yâra

 

Düşdi yola oldı Zeyd’e hem-râh

Bir hâl ile kim neûzübillâh

 

Çün gördi mezâr-ı gül-izârın

Düşdi vü kucakladı mezârın

 

Göğsini kılup lâhid kimi çâk

Merkad kimi saçdı başına hâk

 

Kabr üzre ahıtdı kanlu yaşın

La’l eyledi yaşı kabri daşın

 

Yer yüzin idüp sirişk memlû

Geçdi yire ol sirişkden su

[…]

Ey ‘ömr gel imdi başa sen hem

Kim çeşmime tîre oldı ‘âlem

 

‘Âlem hoş idi ki var idi yâr

Çün yâr yoh olmasun ne kim var

 

Ey cân ten-i hasteye vedâ it

Bir haste ile yeter nizâ’ it

 

Müştakunam ey ecel kerem kıl

Def’-i elem eyle ref’-i gam kıl

 

Kurtar meni ıztırâb-ı gamdan

Vir müjde vücûduma ‘ademden

[…]

Teklîf-i visâl ider mana yâr

Bir yerde ki yohdur anda ağyâr

 

Men gitmemek eylesem hatâdur

Senden mana bir meded revâdur

 

Billâh mededümde kılma ihmâl

Kim bahtuma yüz virüpdür ikbâl

 

Yâ Rab mana cism ü cân gerekmez

Cânânumsuz cihân gerekmez

 

Min-ba’d zelîl ü hâr kılma

Ser-geşte-i rûzgâr kılma  (Onan 1956:  211, 288-293.)

Kaynakça


Abdelmaksoud, Belal (2004). Leyla ile Mecnun Mesnevisinin Arap, Fars ve Türk Edebiyatlarında Ele Alınış Biçimi ve Larendeli Hamdî’nin Eseri. Doktora Tezi: İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Araslı, Hamid (hzl.)(1380 hş./2001). Fuzûlî Leylâ ve Mecnûn. Tebriz: Esmer Neşriyat.

Ateş, Ahmed (1970). “Leyla ile Mecnun”. İslâm Ansiklopedisi. C.VII. İstanbul: MEB Yay. 49-55.

Ayan, Hüseyin (hzl.) (1981). Leylâ vü Mecnûn –Fuzûlî-. İstanbul: Dergâh Yay.

Ceyhan, Adem ve Halil Sercan Koşik (hzl.)(2014). Recâî-zâde Mahmud Ekrem Kudemadan Birkaç Şair- Eskilerden Birkaç Şair. İstanbul: Büyüyen Ay Yay.

Doğan, Muhammet Nur (hzl.) (2000). Fuzulî Leylâ ve Mecnun- Metin, Düzyazıya Çeviri, Notlar ve Açıklamalar-. İstanbul: YKY.

Durmuş, İsmail (2003). “Leylâ ve Mecnun”. İslâm Ansiklopedisi. C.27. İstanbul: TDV Yay. 158-159.

Gibb,E.J. Wilkinson (1999) Osmanlı Şiir Tarihi. C.2. çev. Ali Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay.

Hacıeminoğlu, Necmeddin. Fuzuli. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.

İbrahim Aşkî (1338). Fuzûlî Hakkında Bir İki Söz. Dersaadet: Ali Şükri Matbaası.

İpekten, Halûk (yty). Fuzûlî Hayatı, Sanatı, Eserleri. Ankara: Akçağ Yay.

Karahan, Abdülkadir (1996). “Fuzûlî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 13. İstanbul: TDV Yay. 240-246.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1943). Leylâ ile Mecnun. İstanbul: Ahmet Halit Kitabevi.

Köprülü, Fuad (1924). Külliyat-ı Divan-ı Fuzuli. İstanbul: Yeni Şarkî Kütübhânesi.

Köprülü, Fuad (1947). “Fuzuli”. C.4.  İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: MEB Yay. 686-700.

Levend, Agâh Sırrı (1938). Edebiyat Tarihi Dersleri. İstanbul: Kanaat Kitabevi.

Levend, Agâh Sırrı (1959). Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında Leylâ ve Mecnun Hikâyesi. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.

Levend, Agâh Sırrı (2016). “Bilinmeyen Eski Eserlerimizden Leylâ ve Mecnûnlar”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları. C.1. Ankara: TTK Yay.

Levend, Agâh Sırrı (2016). “Türk Edebiyatında Leyla ve Mecnun Yazan Şairler”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları. C.1. Ankara: TTK Yay.

Lugal, Necati ve Oscar Rescher (1943). Des Türkischen Dichters Fuzuli Poem Leyla Mağnun und die gereinte Erzahlung Benk u Bade (Haşiş und Wein). İstanbul.

Mazıoğlu, Hasibe (1997). Fuzûli Üzerine Makaleler. Ankara: TDK Yay.

Olgun, Tahir (1936). Fuzuli’ye Dair. İstanbul: Selamet Basımevi.

Onan, Necmettin Halil (hzl.)(1956). Fuzuli Leylâ ile Mecnûn. İstanbul: Maarif Basımevi.

Pala, İskender (2003a). “Leylâ ve Mecnun-Türk Edebiyatı”. İslâm Ansiklopedisi. C.27. İstanbul: TDV Yay. 161.

Pala, İskender (2003b). “Leylâ ve Mecnun”. İslâm Ansiklopedisi. C.27. İstanbul: TDV Yay.162-164.

Peyam, Nad Ali (1378). Sekkiz Üz İl Azerbaycan Türkçe Gazeli- Gazel Edebiyatı İlk Günden Bugüne Dek- (yyy): Asya Yay.

Süleyman Nazif (1926). Fuzûlî -Şair-i Şehîrin Hayatı ve Âsârı Hakkında Bazı Malûmat ve Tedkîkat-. İstanbul: Yeni Matbaa.

Tarlan, Ali Nihad (1922). İslam Edebiyatında Leyla ve Mecnun Mesnevisi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Tekin, Gönül Alpay (2018). “Leylâ ve Mecnûn Mesnevisinde Güneşle İlgili Mitolojik Motifler”. Leylâ ve Mecnûn –Makaleler-. İstanbul: Yeditepe Yay.

Tekin, Gönül Alpay (2018). “Leylâ ve Mecnûn Mesnevisindeki Mitolojik Motifler”. Leylâ ve Mecnûn –Makaleler-. İstanbul: Yeditepe Yay.

Tekin, Gönül Alpay. “Divan Edebiyatındaki Bazı Motiflerin Mitolojik Kökenleri”. Simurgun Kanadı. İstanbul: Yeditepe Yay.

Uçman, Abdullah (2000). Rıza Tevfik’in Sanat ve Estetikle İlgili Yazıları-I. İstanbul: Kitabevi Yay.

Yavuz, Kemal (hzl.)(2006). Süleyman Tevfik Leylâ ile Mecnûn. İstanbul: MVT Yay. 

Atıf Bilgileri


YILDIZ, Ayşe. "LEYLÂ VÜ MECNÛN (FUZÛLÎ)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/leyla-vu-mecnun-fuzuli. [Erişim Tarihi: 24 Kasım 2024].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 DÎVÂN (FUZÛLÎ) Fuzûlî Filiz Kılıç
Görüntüle
2 BENG Ü BÂDE (FUZÛLÎ) Fuzûlî Prof. Dr. Ayşe YILDIZ
Görüntüle
3 HADÎS-İ ERBAÎN TERCÜMESİ (FUZÛLÎ) Fuzûlî Prof. Dr. Adem Ceyhan
Görüntüle
4 SOHBETÜ'L-ESMÂR (FUZÛLÎ ?) Fuzûlî Prof. Dr. Ayşe YILDIZ
Görüntüle
5 HADÎKATÜ'S-SÜ'EDÂ (FUZÛLÎ) Fuzûlî Filiz Kılıç
Görüntüle
6 MEKTUPLAR (FUZÛLÎ) Fuzûlî Doç. Dr. Şerife Yalçınkaya
Görüntüle
7 FARSÇA DÎVÂN (FUZÛLÎ) Fuzûlî Prof. Dr. Ayşe YILDIZ
Görüntüle
8 HEFT-CÂM/ SÂKÎ-NÂME (FUZÛLÎ) Fuzûlî Dr. Öğr. Üyesi AYŞE ÇELEBİOĞLU
Görüntüle
9 RİND Ü ZÂHİD/MUHÂVERE-İ RİND Ü ZÂHİD/RİSÂLE-İ RİND Ü ZÂHİD (FUZÛLÎ ) Fuzûlî Prof. Dr. Ayşe YILDIZ
Görüntüle
10 SIHHAT U MARAZ/HÜSN Ü AŞK/ RÛH-NÂME (FUZÛLÎ) Fuzûlî Prof. Dr. Ayşe YILDIZ
Görüntüle
11 ARAPÇA DÎVÂN (FUZÛLÎ) Fuzûlî Dr. Büşra Sıdıka Kaya
Görüntüle
12 MATLA'U'L-İ'TİKÂD FÎ MA'RİFETİ'L-MEBDE VE'L-ME'ÂD (FUZÛLÎ) Fuzûlî Araş. Gör. Songül Akboğa
Görüntüle
13 RİSÂLE-İ MU'AMMÂ (FUZÛLÎ) Fuzûlî Araş. Gör. Songül Akboğa
Görüntüle