HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ)
âşıkane mesnevi
Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend (d. ? - ö. 923/1517-18)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Hüsrev ü Şîrîn, şairin başlayıp bitiremediği iki eserinden birincisi ve tek mesnevisidir. Bütün şair tezkireleri eserden övgüyle söz ederler. Şairin eserleri arasında Hüsn ü Dil’i en üstün mevkide gören Gelibolulu Âlî de Hüsrev ü Şîrîn’i Dîvân’ından daha tercihe şayan bulur (İsen 1994: 174). Âhî’nin bu mesnevisi, zamanının tezkire yazarlarının takdirini kazanmakla kalmamış, devrin padişahı Yavuz Sultan Selîm’in dahi dikkatini çekerek övgüsüne mazhar olmuştur. Kaynaklarda bildirildiğine göre Âhî, eserini gören Nakşibendî şeyhi Mahmûd Çelebi’nin, Hüsrev’in Hz. Muhammed’in mektubunu yırtan bir hükümdar olduğu için onun hikâyesini yazmanın caiz olmayacağını söylemesi üzerine bu mesneviyi tamamlamamıştır (Âşık Çelebi 1971: 52a-52b; Kınalı-zâde 1989: 193-195; İsen 1994: 174; Riyâzî: 24b). Sehî Bey ise diğer kaynakların aksine şairin bu eseri yarım bırakmasını ihmalkârlığına bağlar (Sehî 1325: 108). Kaynaklarda Âhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i yarım bıraktıktan sonra oradaki bazı beyitleri Hüsn ü Dil’inde kullandığı da belirtilmektedir ki gerçekten de her iki eserde aynen bulunan 37 beyit vardır. Eser, Şeyhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i ile aynı kalıpta (mefâ'îlün mefâ'îlün fe'ûlün) yazılmıştır. Âhî ve onun Hüsrev ü Şîrîn’i üzerine yazılan yazılarda nüshalarının bilinmediği veya bulunmadığından bahsedilmekteydi. Sonradan eserin Afyon Gedik Ahmet Paşa İl Halk Kütüphanesi, 18061/2 ve Millî Kütüphane, Yz. FB 471/2 numarada olmak üzere iki nüshası tespit edilmiştir. İki nüshanın kullanılmasıyla ortaya çıkan tenkitli metindeki (Köksal 1998) beyit sayısı 622’dir. Aynı olaylar Şeyhî’nin eserinde yaklaşık 540 beyitte anlatılmıştır. Eserde 45 beyitlik tevhid bölümü dışında -muhtemelen tamamlanmamış olmasından dolayı- münâcât, na‘t, dört halifeye övgü, padişaha övgü ve telif sebebi gibi klâsik bölümler mevcut değildir. 

Olay özetle şöyledir: Nûşinrevân’dan sonra tahta geçen Hürmüz, çocuğunun olmamasına çok üzülmektedir. Kurbanlar kesip adaklar adadıktan sonra nihayet bir erkek evlâda kavuşur. Adını Hüsrev-i Pervîz koyarlar. Hürmüz, Hüsrev’i yetiştirilmesi için devrin en iyi hocalarından Büzürgümmîd’in ellerine teslim eder. Büzürgümmîd, Hüsrev’i en iyi şekilde yetiştirir. Hüsrev'in arkadaşlarıyla ava gittiği bir gün babasına onun hakkında bir atının ekinleri çiğnediği, kölesinin bir bağdan koruk çaldığı ve içip eğlenerek taşkınlık yaptıkları yolunda şikâyetler gider. Adalet konusunda kimseye tavizi olmayan Hürmüz ekin ve bağ sahibinin zararlarını tazmin ettirir. Hüsrev’in cezası ölümdür. Hüsrev, “siyaset meydanı”na elleri bağlı ve sırtında kefeni olduğu halde getirilir. Şehrin saygın kişileri Hürmüz’e Hüsrev’i affetmesi hususunda ricacı olurlar. Hüsrev de pişmanlığını bildirerek tövbe edince Hürmüz oğlunu bağışlar. Hüsrev bir ibadethanede ibadet ettikten sonra uyuyakalır. Rüyasında gördüğü atası Nûşinrevân ona Şebdîz adlı çok süratli bir at, usta bir çalgıcı, bir taht ve bir sevgili olmak üzere dört nesneye sahip olacağını söyler. Hüsrev'in arkadaşı akıllı ve iyi bir ressam olan Şâbûr bu rüyayı hayra yorar ve ona Türkistan’da Kûhistân denen yerde yaşayan, Ermen hükümdarı olan bir kadının veliaht kızı Şîrîn’den bahseder. Hüsrev, Şâbûr'un anlattığı Şîrîn’e âşık olur ve ondan Şîrîn’i getirmesini ister. Rahip kılığına bürünen Şâbûr, Şîrîn’in yaşadığı yayladaki kiliseye giderek Şîrîn hakkında bilgi alır. Hüsrev’in bir resmini yaparak Şîrîn’in geçeceği yol üstündeki bir ağacın dalına asar. Şirîn resmi görür ve çok hoşuna gider. Şîrîn’in arkadaşları, âşık olmasından korkarak hemen resmi saklarlar. Şîrîn’e de bunun bir dev hilesi olduğunu söyleyerek onu oradan uzaklaştırırlar. Şâbûr ertesi sabah da Şîrîn’in yolu üzerindeki bir ağaca dalına Hüsrev’in bir başka resmini asar. Şîrîn artık resimdeki kişiye âşık olmuştur. Aynı durum üçüncü defa tekrarlanır. Âhî’nin mesnevisi burada bitmektedir.

Âhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i konunun bütünüyle ele alınışı bakımından Şeyhî’nin eserinin beşte biri, Nizâmî’nin eserinin ise altıda biri hacmindedir. Âhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’inin, kaynakların kendisine nazire olarak yazdığını söyledikleri Şeyhî’nin ve Nizâmî-i Gencevî’nin Hüsrev ü Şîrîn’iyle konu bakımından tamamen aynı olduğunu belirtebiliriz. Fırat, Dicle ve Kızılırmak gibi topraklarımıza ait ırmak isimlerini, keza "Rumeli şarâbı"  ibaresini kullanması, yerel unsurları eserine aksettirmesi açısından dikkate değer bir özelliktir.

Âhî’nin Hüsrev ü Şîrîn'i M. Fatih Köksal tarafından yayımlanmıştır (1998). 

Şairin biyografisi için bk. "Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ahi-benli-hasan-dilsiz-danismend  

Eserden Örnekler


Ferzend Talebîden-i Hürmüz ez-Huzâ-râ

Belâ-yı ışka ol kim mübtelâdur

Belâsuzlarla söyleşmek belâdur


Siyeh-pûş olsa yüzün bil eger zâğ

Yüzüni kara geymek eylemez ağ


Bu müşkil derde yokdur hadd ü gâyet

Hikâyet dinle kim çokdur şikâyet


Ki tasnîf eyleyen evvel bu sâzı

Cihân nakşından itdi keşf-i râzı


Belâ bezminde ney gibi idüp sâz

Delüklü sîneler kılsun ser-âgâz


Bağırlar kanı gözler yaşı ile

Oda yanmış cigerler başı ile


Harîm-i dilde nakş itdükde tahrîr

Bu yüzden yazdılar her levhe tasvîr


Fenâ bezminde çün devr ü zamâne

Bekâ câmın sunar Nûşîn-revân’a


Felek sürdürdi bir kaç devr ana câm

Çıkardı kâseyi sürdi ser-encâm


Anun da îşı[nı] devr âhir itdi

Tolusın Hürmüz’e nûş itdi gitdi


Bu genc aslana teslîm eyledi yurt

Yayındı eski yurdundan kuzı kurt


Çözüp zencîr-i adlün turresin bâd

Cihânı bûy-ı adl itmişdi âbâd


Livâ-yı ejdehâ peyki olup mâr

Nice Behrâm yutdı ejdehâlar


Demür yüreklü bir kattâl-ı hûn-rîz

Dil uzatmazdı illâ hançer-i tîz


Gözin açmazdı nâ-mahrem cihâna

Meger kim çeşme özin gülsitâna


Nümûden-i Şâbûr Sûret-i Hüsrev-[râ] be-Şîrîn Bâr-ı Dovvum

Çü geçdi tahta şâhen-şâh-ı encüm

Geyüp altunlı sincâb üzre kâkum


Zümürrüd kufl açup gencîne-i zer

Açıldı yidi sandûk-ı mücevher


Bu deyr içindeki sûret bozıldı

Yirine hall ile âyet yazıldı


Seherden turdı Şâbûr-ı füsûn-sâz

Perî sayd itmek-içün itdi pervâzı


Eser yil gibi yildi dîv yüpürdi

Akar su gibi ol gülzâra vardı pervâzı


Yazar nakş bir levh üzre perivâr

Perîvâr iki gîsûdan peri var


Tamâm idüp asınca bir budağa

Güzeller geldi vü gün toğdı tağa


Salındı serv-kadler bâğ içinde

Oturdı lâle-hadler tağ içinde


Yudı el telh-i Şîrîn’den çü yek-bâr

Mey-i telh içdi Şîrîn-i şekerbâr


Hevâ yolında Şîrîn-i şeker-hand

İki yirden kuşanmış çün ney-i kand


Yakasın lâle gibi eyleyüp çâk

Güler göynüklüler içre ferah-nâk


İderdi baş dögüp dolâb gibi zâr

Delüklü bağrı içre nice ek var


Temâşâ idüp o kıble misâli

Dilinden gitmez ol nakşun hayâli


Başında od yanar çeşmi tolu âb

Güler hem ağlar ol şem’-i cihân-tâb (Köksal 1998: 229, 246)

Kaynakça


Âşık Çelebi (1971). Meşâirü’ş-Şu'arâ. (hzl. G. M. Meredith-Owens). London: Luzac & CO LTD. 

İsen, Mustafa (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.

Kınalı-zâde Hasan Çelebi (1989). Tezkiretü’ş-şuarâ. C. 1. (hzl. İ. Kutluk). Ankara: TTK Yay.

Köksal, M. Fatih (1998). “Âhî’nin Hüsrev ü Şîrîn Mesnevisi”. Türklük Bilimi Araştırmaları, (6): 209-253.

Latîfî (1314). Tezkire-i Latîfî. İstanbul: İkdâm Matbaası.

Riyâzî. Riyâzü’ş-Şu'arâ. Süleymaniye Kütüphanesi. Es’ad Efendi. Nu. 3871.

Sehî (1325). Tezkire-i Sehî. İstanbul: Matbaa-i Âmidî.

Atıf Bilgileri


Köksal, Mehmet Fatih. "HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/husrev-u-sirin-ahi. [Erişim Tarihi: 04 Ekim 2024].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 DÎVÂN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Doç. Dr. Osman Kufacı
Görüntüle
2 HÜSN Ü DİL (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
3 CÂMASB-NÂME (ABDÎ) Abdî, Mûsâ Prof. Dr. Müjgân Çakır
Görüntüle
4 TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği
Görüntüle
5 RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Öğretmen Ece Ceylan
Görüntüle
6 NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz Doç. Dr. Recep Uslu
Görüntüle
7 DÎVÂN (ADLÎ) Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM
Görüntüle
8 DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
9 DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
10 DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) Âfitâbî Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
11 ENVÂRÜ’L-ÂŞIKÎN (AHMED-İ BÎCȂN) Ahmed-i Bîcân, Ahmed Bîcân, Yazıcıoğlu Ahmed-i Bîcân, Şeyh Ahmed-i Bîcân Efendi bin Sâlih Efendi, Ahmed İbnü’l-Kâtib Dr. Öğr. Üyesi abdullah uğur
Görüntüle
12 DÜRR-İ MEKNÛN (AHMED-İ BÎCȂN) Ahmed-i Bîcân, Ahmed Bîcân, Yazıcıoğlu Ahmed Bîcân, Şeyh Ahmed Bîcân Efendi bin Sâlih Efendi, Ahmed İbnü’l-Kâtib Prof. Dr. Ahmet DEMİRTAŞ
Görüntüle