- Yazar Biyografisi (TEİS)
Şeyh Gâlib, Muhammed Es’ad - Madde Yazarı: Prof. Dr. Cafer MUM
- Eser Yazılış Tarihi:1197/1782-1783
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yazılı Edebiyat / Divan Edebiyatı
- Dönemi:18. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Mesnevi
- Yayın Tarihi:03/11/2022
HÜSN Ü AŞK (ŞEYH GÂLİB)
temsilî/alegorik aşk hikâyesiŞeyh Gâlib, Muhammed Es’ad (d. 1171/1757 - ö. 1213/1799)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Asıl adı Muhammed Es’ad olan Şeyh Gâlib'in (d. 1171/1757 - ö. 1213/1799) temsilî/alegorik aşk hikâyesi tarzında yazdığı eseri. Şeyh Gâlib, Hüsn ü Aşk’ı henüz yirmi altı yaşındayken 1197/1782-1783’te altı aylık bir sürede yazmış ve eserin son beytinde Kur’ân-ı Kerîm’den iktibas ettiği “onun sonu misktir” anlamına gelen “hitâmuhu’l-misk” (Mutaffifîn Suresi 83/26) ibaresiyle tarih düşürmüştür. Hüsn ü Aşk’ta mesnevi nazım şekli ve aruzun “mef ‘ûlü mefâ‘ilün fe‘ûlün” kalıbı ile yazılmış 2042 beytin yanı sıra her biri altışar bendden oluşan 4 tardiyye de bulunmaktadır.
Klasik mesnevilerdeki gibi mukaddime, hikâye ve hâtime bölümlerini ihtiva eden eserde anlatım tekniklerinden tahkiye ve tasvir kullanılmıştır (Akkuş 2009: 99). Şeyh Gâlib, Allah’ın lütuf ve ihsanları karşısında kendi aczini ve hamdini ifade ederek eserine giriş yapmıştır. Bu bölümün 18 beyitten oluşması, beyit sayısı bakımından Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin girişiyle paralellik gösterdiğinden Hüsn ü Aşk’ın ilerleyen bölümlerinde “Esrârını Mesnevî’den aldım” diyecek olan şairin kendi eseri ile takipçisi olduğu Mevlânâ’nın eseri arasında kurduğu ilişkiyi işaret etmektedir. Gâlib, hamdelenin ardından Hz. Muhammed’in övgüsünü, sıfatlarını, miraç ve mucizelerini içine alan bir naat söylemiş, sonra Mevlânâ ve kendi babası hakkında da övgüde bulunmuştur. Şair, hikâye bölümüne geçmeden önce, “Sebeb-i Te’lîf” başlığı altında bu eseri niçin kaleme aldığını ayrıntılı olarak anlatmış; burada Nabî’nin Hayr-âbâd adlı eseri hakkında edebî tenkitte bulunurken aynı zamanda kendi poetikasını da ortaya koymuştur. Aynı bölümde, bir dost sohbetinde orada bulunanların Nâbî'nin eserinin övgüsünde ileri gittiklerini ve bir benzerinin yazılamayacağını ileri sürdüklerini, kendisinin bu söylenenlere karşı çıkıp söz konusu eseri tenkit ettiğini ve böylece Hüsn ü Aşk’ı yazma yükümlülüğü altına girdiğini söylemektedir. Şair, daha sonra “Âğâz-ı Dâstân-ı Benî Mahabbet” başlığıyla eserin hikâye bölümünü başlatarak önce Benî Muhabbet kabilesinin meclislerini, avları ve baharlarını tasvir etmiş, ardından da asıl hikâyeyi anlatmaya başlamıştır.
Hüsn ü Aşk'ta hikâyenin özeti şöyledir: Benî Muhabbet kabilesinde iki çocuk dünyaya gelir. Bunlardan biri kız diğeri erkektir. Kıza Hüsn, erkeğe Aşk ismi verilir. Kabilenin büyükleri, çocuklar daha beşikteyken onların nişanlanmalarına ve daha sonra birlikte okumalarına karar verirler. Hüsn ve Aşk, Edeb adlı bir okula giderek Molla-yı Cünûn’dan ders alırlar. Orada Hüsn, Aşk’a âşık olur ve kimi zaman bir araya gelip görüşürler. Çocuklar, havanın güzel olduğu bir gün Ma‘nâ adlı bir mesire yerine giderler; orada Feyz havuzunu görüp sofracıbaşı Sühan ile tanışırlar. Sühan, kendileriyle yakından ilgilenir ve onları kavuşturmak için çaba sarf eder. Hayret adlı kişi kendilerini ayırmaya çalışır, fakat onlar Sühan aracılığıyla mektuplaşmalarını sürdürürler. Hüsn’ün dadısı İsmet ve Aşk’ın dadısı Gayret, bu olup bitenlerden haberdar olur. Bu arada Aşk da Hüsn’e âşık olmuştur. Aşk, sevdiği Hüsn’ü kabilesinden istemeye karar verir. Ancak kabile, bu isteğin yerine gelebilmesi için birtakım sıkıntıları göğüslemesi gerektiğini söyler. Diyar-ı Kalb’e doğru devlerle, kuyularla, tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkması ve oradan bir kimyayı getirmesini şart koşarlar. Yolda Aşk, dadısı Gayret ile beraber Dîv tarafından esir alınır; Sühan’ın gelip kendilerine yardım etmesi sonucu kurtulurlar. Daha sonra gittikleri Gam harabesinde Câdû ile karşılaşırlar. Câdû, Aşk’ı elde etmek için büyüye başvurup onları asar. Aşk, Sühan’ın yardımıyla kurtulur; sonra dev, gulyabani ve vahşi hayvanlarla savaşarak Çin sahillerine ulaşır. Aşk, daha önce Sühan tarafından uyarıldığı hâlde, burada gördüğü ve Hüsn’e benzettiği Çin hükümdarının kızı Hüşrübâ’ya âşık olur. Aşk, hem Gayret’in hem de Sühan’ın tüm uyarılarına rağmen Hüşrübâ ile birlikte Zâtu’s-Suver kalesine gider. Daha sonra Aşk, Sühan’ın yönlendirmesiyle kaleyi yakar; kaleyle birlikte Hüşrübâ da dâhil her şey yanar ve ortaya bir hazine çıkar. Hazinede, her şeyin olduğu hâlde Hüsn’ün resminin bulunmadığını gören Aşk, büyük hayal kırıklığı yaşar ve perişan olur. Sühan yaşlı tabip kılığında gelerek onu Kalb hisarına yönlendirir. Aşk ve Sühan, Kalb ülkesine giderek Hüsn’ün sarayına ulaşırlar. Sühan, Aşk’ı Hayret’e teslim eder; Hayret de onu Visâl haremine götürür. Böylece Aşk ile Hüsn birbirine kavuşur (bk. Mum 2018: 87-88).
Gâlib, hikâyeden sonra “Fahriyye-i Şâ’irâne” başlığı altında şairliğiyle övünmüş, poetikasını ortaya koymuş, ardından “hâtime” bölümüyle mesnevisini bitirirmiştir
Hüsn ü Aşk’ın önemini, en veciz biçimiyle Ziya Paşa, “Gelmişdir o şâ'ir-i yegâne / Gûyâ bu kitâb içün cihâne” diyerek anlatmıştır. Eserin mesnevi geleneği içinde farklı bir yeri vardır. Şair, bu farklılığı “bir başka lügat” kullandığını ve bir “özge mâcerâ” anlattığını söylemek suretiyle ifade etmiştir. Şairlerin mesnevide genellikle Nizâmî’nin yolundan gittiklerini vurgulayan Gâlib, kendisinin onlara uymayarak yeni bir yol gözettiğini söylemiştir (bk. Doğan 2007: 402-406). Şair, geleneği yer yer ağır dille eleştirmiş olmakla birlikte ondan yararlanmasını da bilmiş, fakat onu tekrarlama yoluna gitmemiştir. Eserinde, Fuzulî’nin Leylâ vü Mecnûn ve Sıhhat ü Maraz adlı eserleriyle benzerlikler görülür. Attar’ın Mantıku’t-Tayr, Sühreverdî’nin Munisü’l-Uşşâk ve Mevlânâ’nın Mesnevî'sinin de bu eser üzerindeki etkileri gözle görülür düzeydedir. Gâlib, özellikle Mesnevî etkisini, “Esrârını Mesnevî’den aldım / Çaldım velî mîrî malı çaldım” diyerek açıklamıştır. Onun masal unsurlarından yararlanıldığı da açıktır. Şair, bu etkileri kendi sanat kudretiyle birleştirerek bir şaheser ortaya koymuştur.
Hüsn ü Aşk’ta tasavvufi ve âşıkane birçok soyut kavram istiare ve teşbihin sağladığı geniş imkânlarla somutlaştırılmış, sâlikin seyr ü sülûkta karşılaşacağı veya yaşayacağı süreçler temsilî/alegorik tarzda tahkiye edilmiştir. Şairin yakın dostu Pertev'in Hüsn ü Aşk’ın Gâlib’in kendi seyr ü sülûkünden hareketle yazılmış bir eser olduğu yönündeki değerlendirmesi de bu noktada önem kazanmaktadır (Gürer 2000: 213). Sebk-i Hindî’nin en önemli örneklerinden biri olan eserde tasavvufi kavramların çok yoğun kullanılması, daha da önemlisi bu kavramların birer istiareye dönüştürülmesi, birbirinden zarif, ince ve özgün hayallere, tezat sanatının insanda hayranlık uyandıran başarılı örneklerine, mübalağalara, orijinal teşbih ve istiarelere çok fazla yer verilmesi gibi pek çok özellik bu üslûba ait özellikler olarak öne çıkmaktadır (bk. Mum 2018: 89-93).
Gâlib'den sonra Refî-i Âmidî Cân u Cânân, İzzet Molla Gülşen-i Aşk adlı eserleriyle Hüsn ü Aşk’a birer nazire yazmışlarsa da onun seviyesine yaklaşmayı başaramamışlardır.
Hüsn ü Aşk’ın kütüphanelerde çok sayıda yazma nüshası tespit edilmiş (Gürer 1993: 69) ve eski harfi olarak da üç defa basılmıştır (Şeyh Gâlib 1252; Şeyh Gâlib 1304; Şeyh Gâlib 1342). Eser yeni harflerle tam metin veya seçki olarak birçok kez yayınlanmış, diliçi çevirileri de yapılmıştır (bk. Kaynakça). Hüsn ü Aşk'ın tam metni en son Muhammed Nur Doğan tarafından hazırlanmış ve diliçi çevirisiyle birlikte neşredilmiştir (2007).
Şairin biyografisi için bk. “Şeyh Gâlib, Mehmed”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/seyh-galib-mehmed
Eserden Örnekler
Vilâdet-i Hüsn ü Aşk
Oldı bu sarâya pâ-nihâde
Ol gice iki kibâr-zâde
Fi'l-hâl açıldı subh-ı ümmîd
Hem mâh dogdı hem de hurşîd
Ol hâle sebeb bu iki şehmiş
Her biri süvâr-ı mihr ü mehmiş
Ammâ biri duhter-i semen-ber
Biri püser-i Mesîh-manzar
Fehm etdi kabîle mâcerâyı
Hep duydı bu iki mübtelâyı
Hüsn eylediler o duhtere ad
Ferzend-i güzîde Aşk-ı nâ-şâd
Hüsne dedi sonra kimi Leylâ
Şîrîn dedi kimi kimi Azrâ
Mecnûn kodı kimi Aşk için ad
Vâmık dedi kimi kimi Ferhâd
Sonra o lügat olup dîger-gûn
Leylâ dedi Aşka Hüsne Mecnûn
Her ân bozup kazâ tılısmı
Bir gûne degiştirirdi ismi
Bunlar dahi tıfl-ı bî-serencâm
Gerdûn dolaşır ki ede kem-nâm
Güm-nâmlık ile bula şöhret
Güm-geştelik ola sonra âdet (Doğan 2007: 76-78).
Sebakdaş Şüden-i Îşân der-Mekteb-i Edeb
Bir kışra girip dü magz-ı bâdâm
Bir mektebe vardılar Edeb-nâm
Bir beyt olup iki tıfl-ı mısra'
Ma'nâ-yı latîfe oldı matla'
Efsûn okur iki çeşm-i câdû
Pîş-i nigehinde rahle ebrû
Hâme gibi dü-zebân u yek-dil
Bir bahsi olurlar idi nâkil
Yek nûr olup iki şem'-i kâfûr
Kıldı orasın sarây-ı billûr
Mekteb olup arada heyûlâ
Bir sûrete girdi iki ma'nâ
Bir şâhda idi iki gonca-i gül
Birbirlerine olurdı bülbül
Biribirine ulaşdı bunlar
Ol bâgçede kan yalaşdı bunlar (Doğan 2007: 86-88).
Tardiyye
Hoş geldin eyâ berîd-i cânân
Bahş et bana bir nüvîd-i cânân
Cân ola fedâ-yı îd-i cânân
Bî-sûd ola mı ümîd-i cânân
Yârin bize bir selâmı yok mı
Ey Hızr-ı fütâdegân söyle
Bu sırrı edip ıyân söyle
Ol sen bana tercemân söyle
Ketm etme yegân yegân söyle
Gam defterinin temâmı yok mı
Yâ Rabbi ne intizârdır bu
Geçmez niçe rûzgârdır bu
Hep gussa vü harhârdır bu
Duysam ki ne şîve-kârdır bu
Vuslat gibi bir merâmı yok mı (Doğan 2007: 294-296).
Resîden-i Râh-ı Û Be Deryâ-yı Âteş
Gûş etmiş idi o ser-güzeşti
Âteş yemi üzre mûm keştî
Çıkdı yolı üzre şimdi nâgâh
Ol kulzüm-i âteş-i ciger-gâh
Mûmdan gemiler edip hüveydâ
Kılmış niçe dîv o bahri me’vâ
Çün âteş o kavme etmez âzâr
Âzürde olur mı nârdan nâr
Keştîleri ber hevâ dutarlar
Çok ebleh-i bî-nevâ dutarlar
Keştîye kim eyler ise ikdâm
Ol dîvler eyler idi i’dâm
Keştî velî nahl-i sûra benzer
Kâlibedi sürh şu’le-peyker
Gûyâ ki cezîre-i felâket
Pür-sûz-ı belâ kızıl kıyâmet
Her biri misâl-i kûh-ı Sürhâb
Dopdolı içinde dîv-i küh-râb
Tâbût idi san o keştî-i mûm
Olmaz girenin mezârı ma’lûm (Doğan 2007: 316).
Der Sıfat-ı Kal’a-i Zâtü’s-suver
Aşk ile Gayret ol semen-ber
Ol kal’aya vardılar berâber
Ne gördi ki bir garîb kal’a
Her yanı suver acîb kal’a
Bir bâbdan oldılar çü dâhil
Fi’l-hâl kapandı oldı zâ'il
Hem dahi nihân olup ol âfet
Habs oldılar anda Aşk u Gayret
Bir kal’a ki Sûmenâta benzer
Her seng-i siyâhı Lâta benzer
Hem-reng-i künişt çârsûsı
Bir şehr-i azîm yok kapusı
Hep kûçe vü kûyı Yûsufistân
Dîvârlarında nakşı hûbân
Nakşı felekü’l-burûca hem-tâ
Hem-hâlet-i hücre-i Züleyhâ
Gûyâ ki o kûh-ı Bîsütûndur
Şîrînleri mâh-ı lâle-gûndur
Her kubbesi dest-kâr-ı Ferhâd
Her sengi velî mezâr-ı Ferhâd
Neyreng-i hayâlden ibâret
Her sûreti bâc-ı şehr-i sûret
Mermerleri hurde-kâr-ı bî-reng
Dîvârı suver-nümâ-yı Erjeng
Fânûs-ı hayâl her menâre
Bir tuhfe-i nev-di rûzgâra
Hep andaki hurde-kâr sûret
Bârîk idi çün hayâl-i Şevket (Doğan 2007: 346-348).
Kaynakça
Akkuş, Metin (2009). “Şeyh Galib’in Anlam Dünyası: Hüsn ü Aşk’ta Edebî Türler ve Tarzlar”. Turkish Studies (Klasik Türk Edebiyatında Mesnevî-Prof. Dr. Halûk İpekten Anısına), 4(7). 97-112.
Doğan, Muhammet Nur (2007). Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk. İstanbul: Yelkenli Kitabevi.
Gürer, Abdülkadir (1993). Şeyh Gâlib Dîvânı (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Gürer, Abdülkadir (2000). “Şeyh Galip Hakkında Yeni Bilgiler”. DTCF Türkoloji Dergisi, XIII (1): 203-226.
Horata, Osman (2009). Has Bahçede Hazan Vakti, XVIII. Yüzyıl: Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay.
Mum, Cafer (2018). “Hint Üslubunun Son Büyük Şairi Şeyh Galip”. XVIII. Yüzyıl Türk Edebiyatı. (ed. M. Macit, O. Horata). Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay. 76-99.
Şeyh Gâlib (1252). Dîvân. Mısır: Bulak Matbaası.
Şeyh Gâlib (1304). Hüsn ü Aşk, Eser-i Gâlib Dede. İstanbul: Kitab-hâne-i Ebuzziyâ.
Şeyh Gâlib (1342). Hüsn ü Aşk. İstanbul: Mahfel Mecmuası Yay.
Şeyh Gâlib (1336). Dîvân ve Hüsn ü Aşkından Müntehâb Parçalar. İstanbul: Dârü'l-Fünûn Matbaası.
Şeyh Galib (1975). Hüsn ü Aşk. (hzl. Orhan Okay ve Hüseyin Ayan). İstanbul: Dergâh Yay.
Şeyh Galib (2002). Hüsn ü Aşk. (hzl. Muhammet Nur Doğan). İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Şeyh Galib (2006). Hüsn ü Aşk. (çev. ve hzl. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.
Şeyh Galib (2010). Aşk ve Güzellik, Hüsn ü Aşk. (manzum çev. Kenan Sarıalioğlu). İstanbul: Apollon Yay.
Şeyh Galip (2003). Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk). (diliçi çev. Ahmet Necdet). İstanbul: Adam Yay.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | DÎVÂN (ŞEYH GÂLİB) | Şeyh Gâlib, Muhammed Es’ad | Prof. Dr. Cafer MUM |
Görüntüle | ||
2 | ES-SOHBETÜ'S-SÂFİYYE | Şeyh Gâlib, Muhammed Es‘ad Dede | Dr. Öğr. Üyesi Ayşegül Mete |
Görüntüle | ||
3 | ŞERH-İ CEZÎRE-İ MESNEVÎ (ŞEYH GÂLİB) | Şeyh Gâlib, Muhammed Es‘ad Dede | Prof. Dr. mehmet atalay |
Görüntüle | ||
4 | MANZÛME-İ DURÛB-I EMSÂL (HIFZÎ) | Hıfzî | Dr. Öğr. Üyesi BAHANUR ÖZKAN BAHAR |
Görüntüle | ||
5 | NA'T MECMÛ'ASI (HÜSEYİN AYVANSARÂYÎ) (Rıfat Kütük Şahsi Kütüphanesi) | Ayvansarâyî, Hâfız Hüseyin | Diğer Aybala Sena KÜTÜK |
Görüntüle | ||
6 | DÎVÂN (KESBÎ /KİSBÎ) | Kesbî/Kisbî, Kesbî Mehmed Efendi | ismail Aksoyak |
Görüntüle | ||
7 | TERCÜME-İ DURÛB-I EMSÂL-İ ARABİYYE (KUDSÎ, ABDULLÂH EFENDİ) | Kudsî, Abdullah Efendi | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
8 | TERCÜME-İ LUTFU'T-TEDBÎR fî SİYÂSÂTİ'L-MÜLÛK (KUDSÎ, ABDULLÂH EFENDİ) | Kudsî, Abdullâh Efendi | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
9 | TERCÜME-İ EL-BERKU’L-YEMÂNÎ FÎ FETHİ’L-OSMÂNÎ (KUDSÎ, ABDULLÂH EFENDİ) | Kudsî, Abdullâh Efendi | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
10 | DÎVÂN (TEKİRDAĞLI AHMED LÜTFÎ) | Lütfî, Ahmed Lütfî Efendi | Diğer Ahmet Serdar Erkan |
Görüntüle | ||
11 | MÜSTEVCEBÜ’L-HALÂS FÎ TEFSÎR-İ SÛRETİ’L-İHLÂS (TÂHİR, MEKKÎ-ZÂDE MEHMED) | Tâhir, Mekkî-zâde Mehmed Tâhir Efendi (?/? – ö. 1128/1716) | Dr. Öğr. Üyesi Oğuzhan UZUN |
Görüntüle | ||
12 | AHSENÜ'L-HABER MİN KELÂMİ SEYYİDİ'L-BEŞER (VÂSIF, ŞA'BÂN-ZÂDE ABDULLÂH VÂSIF ÇELEBİ) | Vâsıf, Şa'bân-zâde Abdullâh Vâsıf Çelebi | Diğer Nükran ERBAŞ Dr. Öğr. Üyesi Muhammed İkbâl Güler |
Görüntüle | ||
13 | DÎVÂNÇE (ABDÎ / VASSÂF) | Abdî (Vassâf), Abdullâh Efendi | Prof. Dr. İbrahim Halil Tuğluk |
Görüntüle |