GAVE (ŞEMSETTİN SAMİ)
tiyatro
Şemsettin Sami (d. 1 Haziran 1850 - ö. 18 Haziran 1904)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Şemsettin Sami’nin tarihe ve mitolojiye müstenit oyunu. Ş. Sami’nin oyununun başına koyduğu “İfade-i Meram”ında da belirttiği gibi Gâve, İslam öncesi ve sonrası Doğu toplumlarını ve edebiyatlarını besleyen önemli efsanevi kahramanlardan Dahhâk mitosu etrafında kurgulanan “beş fasıldan ibaret” bir “facia-i tarihiyye”dir. Yazarın diğer oyunlarına kıyasla nispeten daha az kişili bu ‘tarihî facia’nın şahıs kadrosunda tabii olarak mitolojik bir figür olan ve zulümleriyle tanınan zorba hükümdar Dahhâk, en az onun kadar acımasız veziri Kahtan; Dahhâk tarafından esir ve cariye edilen Cemşid’in kızı Mehru; sureta Dahhâk’in kızı Hubçehr; yine sureta Kubad’ın oğlu ve Dahhâk’in yaveri Perviz; Cemşid’in emektarlarından ama oyunda Dahhâk’in kâhyası Ferhat; Gâve, Gâve’nin karısı Mihriban ve onların oğulları Behram ile Rüstem gibi tarihî şahsiyetlerle birlikte mubidler, çobanlar, köylüler ve çocuklar yer almaktadır. Biraz karışık gibi görünen bu şahıs kadrosunu aslında Dahhâk’in inancını benimseyen, ona gönülden hizmet eden ve zulmüne ortak olanlar ile eski inanca ve Cemşid’e bağlılığını sürdüren, zalimliğinden ötürü Dahhâk’ten nefret eden ve zamanla zulmüne karşı mücadeleye girişenler olmak üzere iki grupta tasnif etmek mümkündür.

İzlenebilen küçük bir olay etrafında vücut bulan Gâve, ne kadar güçlü, sadık kulları ve hizmetkârları olsa bile halka dayanmayan; hak, hukuk ve adalet tanımayan zalim bir yönetimin veya hükümdarın ilelebet hükümran olamayacağını; bununla birlikte halkın, elinde ne kadar kuvveti olsa bile böylesi zalim bir hükümdara/yönetime tahammül etmek, katlanmak yerine birlik olup zamanı geldiğinde onun karşısına çıkması ve mücadele etmesi gerektiğini ve bu mücadelenin de oyunda açıkça görüldüğü gibi mutlaka zaferle sonuçlanacağını dikkatlere sunan bir oyundur. Oyunun pek çok yerinde beliren bu temel düşünce Kubad’ın “Halk istedikten sonra, her şey olur! Cemsid’in hanedanı –ihtimali yok– mahvolmaz! Sabur olun! Mütevekkil olun! Her şeyin vakti, saati var!” (Sami 1293: 90) sözlerinde de açıkça görülür.

Gâve, vakası belli başlı “sır”lar ve çözümü olabildiğince ertelenmiş düğümlerle örülmüş, merak öğesi, heyecanı ve gerilimi son derece yüksek, bu yönüyle de okuru kendine bağlayan bir oyundur. Bunu, daha perde açılır açılmaz “Dahhâk’in sarayında mükemmel bir divan”a konumlanan “Birinci Fasıl”da görmeye başlarız. Bu faslın başında okur/izleyici son derece dingin bir ortamda Cemşid’in emektarı olduğu ve istemediği hâlde hâlihazırda Dahhak’in sarayında bulunan ve kâhyalığını yürüten Ferhat’ın bu görevi niçin yürüttüğüne kulak misafiri olur. Kendiyle olan konuşmalarından anlaşıldığına göre Ferhat, bu görevi, bir “sır” olarak tuttuğu ve mahiyetini sonraya bıraktığı ama kendinden başka kimsenin ‘icra edemeyeceğini belirttiği bir “vazife” için yürütmekte, daha doğrusu bu sebepten ona katlanmaktadır ki “vatanın selameti” bu vazifenin icrasına bağlıdır. Bu sarayda okurun/seyircinin muttali olduğu başka bir “sır” ise halktan biri olan Dahhâk’in yaveri Perviz ile sureta Dahhâk’in kızı Hubçehr’in aşklarıdır. Ancak bu aşkı ne Perviz, Hubçehr’e ne de Hubçehr, Perviz’e söyleyebilmiştir. Onların aşkını okur/seyirci, yine bu gençlerin sessiz konuşmalarından, iç dökmelerinden öğrenir. Öncekinde olduğu gibi çözümü yine ötelenmiş bu sırra, hâlihazırda Dahhâk’in cariyesi olan Cemşid’in kızı Mehru’nunkini de eklemek gerekir. Okur/seyirci, bunu da Hubçehr ile karşılaşan Mehru’nun, Hubçehr’in babası için söylediği sözleri üzerine kurduğu “Zavallı kız! Gizli sırdan haberdar olsaydı, bu sözü söylemezdi.!” ifadelerinden öğrenir. Okur/seyirci, aslında burada sırrın yarısını öğrenir, yani Hubçehr’in Dahhâk’in kızı olmadığını bu sessiz konuşmadan anlar ama düğümün bütünüyle çözüldüğü söylenemez. Zira burada okurun/seyircinin zihninde “Hubçehr kimin kızı?” suali dolanır. Bunlar, kuşkusuz Gâve’nin olay örgüsünün gelişmesinde ve örülmesinde önemli bir yere sahiptir. Ancak olaya asıl ivmeyi kazandıran ve onu hareketlendiren şey, kuşkusuz Dahhâk’in veziri Kahtan’a verdiği görev ve gördüğü rüyanın mubidlerce tabiridir. Dahhâk’in Kahtan’a vermiş olduğu görev, eskiden kalma bir inanış olan “ayin-i cem”i ve ona bağlı kimseleri ortadan kaldırmaktır. Dahhâk, Kahtan’ın bu görev için etkili bir yöntem geliştirmesini ister. Bunun karşılığında da kızı Hubçehr’i ona vereceğini, aksi takdirde kellesini alacağını söyler. Mubidler ise Dahhâk’in gördüğü rüyanın gereğinin kendi yılanlarını artık eskisi gibi her gün kuzu ile değil de ülkesindeki çocuklardan ikisini keserek onların beyinleri ile beslemek olduğunu ifade ederler. Bu iki yol, hem sarayda hem de eski inancı, “ayin-i cem”i sürdüren yerlerdeki ahali arasında büyük hareketliliğe yol açar. Çünkü Kahtan, Dahhâk’e çokça yaraşır zalimane bir yöntem bulmuş ve bunun karşılığında Hubçer ile evlenmeyi hak etmiştir. Ancak Hubçehr, babasına rağmen canını ortaya koyar ve gerçeği söyleyerek evlenmeyi reddeder. Bu süreçte oyunun başında görülen Hubçehr ve Perviz’in sırları, yani aşkları önce kendilerine, sonra herkese malum olur. Bu, Dahhâk’i çileden çıkarır. Ferhat’a ikisini, yılanlara kurban edilmek üzere hapsetmesini emreder. Ancak Ferhat’ın, Perviz’i kesilmek üzere mahpushaneye koymaya gönlü razı olmaz. Çünkü onun, Cemşid’in soyundan ve tahtın asıl sahibi Feridun olduğunu bilmektedir. Bu yüzden onun yerine kendi oğlunu hapishaneye koyar, Perviz’i ise kaçırır. Bu arada sarayda bunlar olurken öte yandan Kahtan, bulduğu yöntemle dağlarda, ovalarda, köylerde “ayin-i cem” avına çıkmış; insanları ve çocukları tek tek toplayarak yılanlara kesilmek üzere saraya getirmektedir. Bu, o kadar dayanılmaz bir hâl almıştır ki artık halk, buna katlanamaz ve Gâve’nin öncülüğünde örgütlenir, neden sonra harekete geçer, sarayı basar ve Dahhâk’i, Kahtan’ı öldürür. Ardından kısa bir süre önce tekrar esir edilen Perviz’in, Hubçehr’in, Gave’nin, Ferhat’ın ve halkın çocuklarının yılanlara kurban edileceği salona büyük bir gürültüyle girer. Esirleri kesmek üzere olan mubidler şaşakalır. Halk ise kesilmek üzere olanları kurtardığı gibi orayı da yerle bir eder.

Halkın gücünün karşısında hiçbir kuvvetin duramayacağını gösteren oyunun sonunda başta gördüğümüz diğer sırlar da faş olur. Nitekim asıl taht sahibini arayan halk Gâve’yi işaret eder; onun tahta oturmasını ister ama Gâve, oraya ancak Cemşid’in soyundan birinin oturabileceğini söyler. Bunun üzerine yıllarca sırrını tutan ve bunun için sarayda Dahhâk’e hizmet eder gibi görünen Ferhat, sırrını açıklar. Perviz’in aslında Cemşid’in kızı Mehru’nun oğlu Feridun olduğunu ve tahta da onun oturması gerektiğini söyler. Öte yandan Mehru da Dahhâk’in iş birlikçisi olduğunu düşünerek Ferhat’a bile söylemekten çekindiği sırrını açıklar. Buna göre Dahhâk’in kızı olarak bilinen Hubçehr, aslında Cemşid’in oğlu, yani Mehru’nun biraderinin kızıdır.

Kimliklerin gizliliğinden ötürü takibi biraz zor; ancak yoğun düğümler ve merak ögesi dolayısıyla okuru/seyirciyi peşinden sürükleyen Gâve, özellikle Birinci Fasıl’dan sonra oldukça hareketlenen ve hatta bazı kısımları çokça ayrıntı verilmeden bir iki cümle ile çok hızlı geçilen bir oyundur. Gâve’nin, yazıldığı dönem göz önünde bulundurulursa tiyatro tekniği bakımından başarılı, tiratlarının oldukça makul olduğu; dilin de tamlamalardan, eskilikten beri son derece sade ve anlaşılır, hatta sırlardan ve sarayın dehşetinden dolayı kişilerin yoğun şekilde kendi kendine konuştukları, iç döktükleri için psikolojik boyutu ve derinliği olduğu; ayrıca dekorun da söz konusu perdelerdeki tema ve duyguya uygun olarak dikkatle betimlendiği söylenebilir.

1293/1877 yılında Tasvir-i Efkâr Matbaası tarafından yayımlanan Gave, özgün imlasıyla 190 sayfadan ibaret orta hacimli bir oyundur.

Yazarın biyografisi için bk. “Şemsettin Sami”. Türk Edebiyatı Yazarlar Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/semsettin-sami

Eserden Örnekler


BEŞİNCİ FASIL

On İkinci Sahne

Evvelkiler (Mubidlerden Başka)

Kubad – (Gâve’ye) Sen bizi zulm-i zalimden kurtardın; şimdi reisimiz sen olmalısın!

Gâve – (Çekicini göstererek) Bunu görüyor musun? Bu benim velinimetimdir! Ben şimdiye kadar bunun sayesinde yaşadım; şimdiden sonra da bunun sayesinde yaşayacağım!..

Kubad – Ya kim olur?

Gâve – Şahımız olacak zatın Cemşid’in neslinden olması şarttır. Şah dediğin bir büyük nesebe mensup bir alicenap olmalıdır!

Kubad – Ah! Cemşid’in neslinden bir Feridun vardır…

Mehru – Ah! (Yanaşıp kulak verir.)

Kubad – O da bulutlardadır!

Ferhat – Hayır! Bulutlarda değildir! Buradadır!

Mehru – Ah!

Ferhat – (Perviz’i kolundan tutup ortaya getirerek) İşte Feridun!

Mehru – Ah! Oğlum!.. (Feridun’un boynuna sarılır.)

Kubad – Ah! Bana teslim ettiğin çocuk, benim kendi oğlum makamında büyüttüğüm çocuk Feridun mu imiş!.. Ben ise bulutlardadır diye hâlâ inanıp duruyordum! Mehru – (Kubad’a) Baba! Oğlumu sen mi büyüttün?.. Teşekkür ederim! Teşekkür ederim!.. (Ferhat’a) Ferhat! Oğlum olduğunu niçin bana söylemiyordun?

Ferhat – Böyle bir günde söylemek için!

Mehru – (Feridun’u öperek) Ah! Oğlum! Seni az kaldı kesiyorlardı! (Feridun’u kolundan tutup Hubçehr’in yanına giderek) Kızım! Sevinmiyor musun? İşte zulm-i zalimden kurtulduk; sevdiğine varacaksın! Sevdiğin artık Perviz isminde bir bende değil, Feridun isminde bir şehzadedir! Benim oğlumdur!.. (Hubçehr’in ağladığını görerek) Kızım! Sevinecek yerde ağlıyor musun!.. (Cümlesi Hubçehr’in etrafına toplanırlar.)

Hubçehr – Valideciğim! Bilirsin ki beni hiç sevmiyordu! Ne hacet? İşte beni yılanlara atıyordu; benim de kendisini sevmemekliğim lazım gelir. Bununla beraber vazife beni kendisine acımaya sevk ediyor!.. Pederim idi! Sebeb-i hayatım idi!.. (Ağlar.)

Mehru – Hayır! Pederin değildi! Sebeb-i hayatın değildir!

Hubçehr – Ah!

Mehru – (Hubçehr’in kolundaki pazubendi çözüp Gâve’ye vererek) Al, şunu aç!

Ferhat – Allah Allah! Bunda da mı bir sır varmış! Ben kendisinden bir sır sakladığım gibi o da benden bir sır saklıyormuş! (Gâve pazubende çekiciyle vurup kırar; içinden çıkan bir parça tomarı Ferhat’a verir. Ferhat okuyarak) “Kızım Hubçehr! İşte seni bir yaşında bırakıp ölüyorum! Seni herkes Dahhâk’in kızı zanneder ve edecektir; ancak Cemşid’in oğlunun kızısın…” A!

Hubçehr – Ah! Ben Dahhâk’in kızı değil miymişim? Biraderinizin kızı mıymışım?..

Mehru – Evet kızım! Biraderimin kızı, Cemşid’in torunusun! (Ferhat’a) Oku!

Ferhat – (Okuyarak) “Bu sırrı yalnız görümcem Mehru bilir; işte buraya da yazıyorum; bir gün olur, işine yarar. İmza: Validen” Sübhanallah!

Hubçehr – (Sevinerek) Ah! Ne bahtiyar imişim! Feridun hısımım imiş! Beyhude sevmiyormuşum!

Ferhat – Şimdi de zevciniz olacak, değil mi? (Hubçehr mahcup olarak cevap vermez. Mehru’ya) Değil mi?

Mehru – Evet, evet!

Feridun – (Kendi kendine) Oh! Yarabbi şükür! (Hubçehr’in elinden tutarak) Bak, beraber ölmeyi arzu edip de nail olamamaktayken beraber yaşamaya nail olmak! Artık bahtiyarız!

Hubçehr – Bin kere şükür!

Ferhat – Şimdi durun biraz! (Koşarak çıkar; hepsi kapıya bakarlar; Ferhat bir taht getirip kurar ve üzerinde bulunan tacı eline alır.) Şimdi Cemşid’in taht ve tacını torununa verelim!

Cümlesi – Evet! Evet! (Sami 1293/1877: 184-187).

Kaynakça


Ş. Sami (1293/1877). Gâve. Tasvir-i Efkâr Matbaası.

Şemseddin Sami (2018). Gâve (hzl. İrfan Morina). Üsküp: Logos.

Topaloğlu, Yüksel (2012). Şemsettin Sami Süreli Yayınlarda Çıkmış Dil ve Edebiyat Yazıları. İstanbul: Ötüken Yayınları.

Töre, Enver (hzl) (2008). Şemseddin Sami’nin Tiyatroları. İstanbul: Asos.

Atıf Bilgileri


TOPALOĞLU, Yüksel. "GAVE (ŞEMSETTİN SAMİ)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/gave-semsettin-sami-tees-1512. [Erişim Tarihi: 14 Mart 2025].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 LİSÂN (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
2 VİCDAN (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
3 TAAŞŞUK-I TALÂT VE FITNAT (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
4 İHTİYAR ONBAŞI (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
5 GALATÉE (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
6 SEYDİ YAHYA (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
7 BESA YAHUD AHDE VEFA (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
8 ŞEYTANIN YÂDİGÂRLARI (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
9 SEFİLLER (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
10 ESÂTİR (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
11 EMSAL (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
12 LETÂİF (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
13 KAMUS-I FRANSEVÎ (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
14 ROBİNSON (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Dr. Öğr. Üyesi Can ŞAHİN
Görüntüle
15 USÛL-İ TENKÎD VE TERTÎB (ŞEMSETTİN SAMİ) Şemsettin Sami Prof. Dr. Yüksel TOPALOĞLU
Görüntüle
16 MÎZÂNÜ'L-BELÂGA (ABDURRAHMAN SÜREYYÂ) Abdurrahman Süreyyâ, Mîrdûhî-zâde Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
17 SÜNÛHÂT (ABDÜLVEHHÂB) Abdülvehhâb, Bolulu Dr. Öğr. Üyesi Adem Özbek
Görüntüle
18 BELÂGAT-I LİSÂN-I OSMÂNÎ (AHMED HAMDİ) Ahmed Hamdi, Şirvânî Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
19 LUGAT-I KÂMÛS (AHMED LÜTFÎ) Ahmed Lütfî Efendi Diğer Hamza Havuz
Görüntüle
20 LEHCE-İ OSMÂNÎ (AHMET VEFİK PAŞA) Ahmed Vefîk Paşa Diğer Hamza Havuz
Görüntüle
21 ISTILÂHÂT LÜGATİ (YENİŞEHİRLİ AVNÎ) Avnî, Yenişehirli Dr. Bihter Gürışık Köksal
Görüntüle
22 BELÂGAT-I OSMÂNİYYE (CEVDET PAŞA) Cevdet Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Lofçalı Prof. Dr. Mücahit Kaçar
Görüntüle
23 HADÎKATÜ'L-BEYÂN (HACI İBRÂHİM EFENDİ) Hakkı, Hacı İbrâhim Hakkı Efendi Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
24 SEFÎNETÜ’L-İNŞÂ (HÂLET) Hâlet, İbrâhim Hâlet Bey, İstanbullu Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
25 SEVDÂ-YI NİHÂN (HÂLİD) Hâlid, Yenişehirli-zâde Hâlid Eyyûb Bey Doç. Dr. Macit Balık
Görüntüle