GARÎB-NÂME (ÂŞIK)
dinî-tasavvufî mesnevi
Âşık Paşa, Âşık (d. 670/1271-72 - ö. 13 Safer 733/3 Kasım 1332)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Âşık Paşa’nın mesnevi nazım biçimiyle kaleme aldığı tasavvufî eseri. Bu eser; Garîb-nâme, Dîvân-ı Âşık Paşa, Ma’ârif-nâme, Muhammediye ve Genc-nâme adlarıyla anılmaktadır. Ancak şairin, eserine Garîb-nâme adını verdiğini; "Bu Garîb-nâme iŋen geldi dile / Kim bu dil ehli dahı ma’nî bile"  beytinde açıkça zikretmesi, konuyla ilgili tereddütleri ortadan kaldırmaktadır. Aruzun fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla yazılan bu hacimli mesnevinin beyit sayısı Kemal Yavuz neşrine (2000) göre 10613’tür. Köprülü’den bu yana tekrarlanarak pek çok kitap ve makalede zikredilen, hatta eser yayımlandıktan sonra dahi bazı çalışmalarda yer verilen “12 bin beyit” sayısı mübalağalıdır. Osmânlı Müellifleri’nde bu sayı “yirmi dört bin mısraa karîb” (Bursalı Mehmed Tâhir 1333: 109) olarak ifade edilmiştir. Köprülü’nün ve sonraki çalışmaların 12 bin beyitten bahsetmesinde muhtemelen buradaki sayı etkili olmuştur. Âşık Paşa, eserini 730/1329-30 yılında tamamladığını “Yidi yüz otuz yılında hicretün / Sözi irdi hatmine bu fikretün” (Yavuz 2000: 4/959) beytiyle lafzen bildirir. Farsça kısa bir mensur mukaddimeyle başlayan eser, Âşık Paşa’nın “bâb” olarak kaydettiği 10 ana bölüm üzerine tertip edilmiştir. Her bâbda da 10 hikâye anlatılmış ve kaçıncı bâb işleniyorsa o sayıyla ilgili hususlar dile getirilmiştir. Garîb-nâme’nin bu sistematik yapısını, kayda değer etkilenmeler olduğu için Mevlânâ’nın Mesnevî’siyle karşılaştıran Köprülü (1965: 705), “Mevlânâ Mesnevî’sinin dağınık, tertipsiz, istitratlar ve hikâyelerle vahdeti dâimâ bozulan şekline zıd olarak, Garîb-nâme âdetâ hendesî bir intizama maliktir.” demiştir.

Garîb-nâme’nin 120 civarında nüshasının varlığı bilinmektedir. Günay Kut (1991: 2), Garîb-nâme’nin en eski nüshasının “Mundy nüshası” diye bilinen Raif Yelkenci’ye ait nüsha olduğunu ve bunun Londra’da Şark Dilleri Mektebi Kütüphanesi’ne nakledildiğini belirtmektedir. Ancak kataloglarda zikredilmeyen bu nüsha hakkında, başta istinsah tarihi olmak üzere herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla Garîb-nâme’nin en eski nüshası, Samsun İl Halk Kütüphanesi Nu. 829’da kayıtlı olup bugün Millî Kütüphane koleksiyonunda bulunmaktadır. Evâsıt-ı Cemaziyelâhir 826/10-20 Mayıs 1423 tarihinde  istinsah edilen 284 yaprak tutarındaki oldukça eksik bu nüsha, Köprülü’nün “en eski nüsha” olarak bahsettiği Beyazıt Umumî Kütüphanesi, Nu. 3633 nüshasından 35 yıl önce çoğaltılmıştır. Eserin en eski “tam” nüsha ise Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi 320 numarada kayıtlı, 830/1426-27 tarihli yazmadır. Keza 838/1434-35’de istinsah edilmiş İBB Atatürk Kitaplığı, M. Cevdet Yazmaları, Nu. 54’te kayıtlı olan yazma da en eski nüshalar olup üçü de Yavuz neşrinde kullanılmamıştır.

Garîb-nâme döneminde yazılmış diğer eserlerin pek çoğu gibi tercüme değil, telif ve tamamen özgün bir eserdir. Bu yönüyle Anadolu’da telif edilmiş ilk büyük eser sayılır. Garîb-nâme, esas itibarıyla tasavvufî nitelikte, Allah’a ulaşma yollarının anlatıldığı bir eserdir. Mesnevinin en kayda değer özelliği hiç kuşkusuz Türk dilinin horlandığı bir dönemde bu dille yazılması ve bunun da özellikle vurgulanmasıdır. Garîb-nâme’nin en önemli yanı belki de Türk dili tarihinde oynadığı mühim rolüdür. Yûnus Emre, bütün Anadolu’yu dolaşarak öz diliyle söylediği gazelleriyle “Türkçenin bir şiir dili olabileceği”ni göstermiş, Âşık Paşa da aynı görevi mesnevileriyle yapmıştır. Bunun bilinçli bir “dilcilik” hâlinde yapılıp yapılmadığı elbette tartışmaya açık bir konudur. Ancak edebî dil olarak Farsçanın kesin bir hâkimiyetinin bulunduğu bir dönemde Garîb-nâme’sinin sonlarında söylediği ve pek çok kere karşımıza çıkan;
        Türk diline kimsene bakmaz idi
        Türklere hergiz gönül akmaz idi

        Türk dahı bilmez idi ol dilleri
        İnce yolı ol ulu menzilleri
beyitleri dönem gerçeğinin açık ifadesidir.

Bir mesnevi şairi olarak Âşık Paşa’nın etkilendiği kişilerin başında kuşkusuz Mevlâna gelmektedir. Öyle ki Köprülü Garîb-nâme için “Âşık Paşa’nın Türkler arasında çok meşhur olan ‘Garîb-nâme’si âdetâ Türkçe bir Mesnevî gibidir.” demektedir (Köprülüzâde 1918: 255, 270). O, Garîb-nâme’yi Mesnevî’yle aynı vezinde yazdığı gibi eserinde Mesnevî’den bazı hikâyelere de yer vermiştir. Kemal Yavuz (2008: 27), Âşık Paşa’ya -doğrudan veya dolaylı olarak- tesir eden eserlerden bahsederken “İfade ve bilgi olarak Orhun Abideleri’ne, Kutadgu Bilig’e, Dede Korkut’a, Mesnevî’ye, Yûnus’a” gittiğini kaydetmiştir. Şairin Mesnevî’yi okuduğu, Yûnus’u çok iyi bildiği kuşkusuzdur. Nitekim gazellerinin pek çoğunda Yûnus etkisi açıkça görülmektedir. Âşık Paşa, özellikle Garîb-nâme’siyle edebiyatımıza pek çok şaire hatta edebî türe örneklik etmiştir. Süleymân Çelebi meşhur Mevlid’inde onu örnek almış, hatta birçok beyti Garîb-nâme’den aynen aktarmıştır. Yavuz (2008: 27), eserindeki kimi konular münasebetiyle onu, aynı zamanda edebiyatımızda ilk Leylâ ve Mecnûn, ilk Yûsuf u Züleyhâ yazarı, mevlid ve miraciye türlerinin de ilk uygulayıcısı olarak tanıtmıştır. Ayrıca Yavuz (2000: I/XXXIV-XXXV); Âşık Paşa’nın Türk edebiyatını Sinân Paşa’dan başlayarak Yazıcıoğlu Mehmed, Kaygusuz Abdâl, Eşrefoğlu Rûmî, Bâkî ve Şeyh Gâlib’e uzanan geniş bir yelpazede “dili kullanıştan düşünce şekillerine kadar” etkilediğini söylemiş, hatta Nâbî ve onun okuluna mensup şairlerin hikemî tarzlarında da Paşa’nın rolü olduğunu iddia etmiştir.

Fuat Köprülü’nün Garîb-nâme’yi değerlendirmesi de dikkat çekicidir. Nitekim o, “Bu kocaman eserde, o devir hayatı ile alâkalı pek az şeye tesadüf olunuyor.” dedikten sonra çok da kayda değer şeyler bulunmadığını özellikle vurgulayarak “İşte bu mahdut parçalar bir tarafa bırakılacak olursa Garîb-nâme’de hiçbir mahallî hususiyet olmadığı söylenebilir.” (Köprülü 1965: 704) demiştir. Hâlbuki, mesneviyi neşreden Yavuz’un da ifade ettiği gibi ekin ekmekten çocuklara isim vermeye kadar (2000: I/XXXVII) sosyal hayatın pek çok yönü eserde ele alınmıştır. Nitekim, Garîb-nâme’deki kültür unsurları müstakil bir bildiri (Argunşah 2014) konusu olarak da değerlendirilmiştir. Argunşah, bu bildirisinde Âşık Paşa’nın konunun akılda daha iyi kalmasını kolaylaştırmak için günlük hayattan örnekler getirdiğini vurgular. Onun maddî ögeleri birer sembol olarak kullandığını, semboller ve hikâyeler aracılığıyla dinleyiciyi asıl konuya hazırladığını belirtir. Bu bölümlerde şairin bazı kültürel ögelerin özellikleri, tanımı, tarifi üzerinde durduğunu, ele aldığı konunun işlenmesi için kaç madde gerekiyorsa o kadar madde içinde  konuyu teferruatlıca anlattığını ve tarif ettiği nesnelerin de âdeta gözünüzün önünde canlandığını ifade eder. “Kandil”, “değirmen”, “elbise”, “yemek” gibi dönemi hayatının maddi kültür unsurlarının yanı sıra “ad verme”, “tuz ekmek hakkı”, “alplık” gibi Türk kültür ve töresinin âdet, gelenek ve tiplerine örnekler verir (Argunşah 2014: 106-110).

Âşık Paşa’nın kendine mahsus bir “mesnevî dili” oluşturduğu söylenebilir. Eserlerinde çoğunlukla bir sohbet üslûbunda gördüğümüz Âşık Paşa, sık sık “görsene”, “baksana”, “bil(in)” gibi kelimelerle okuyucuya doğrudan seslenme yolunu tercih eder. O, bu anlatım metoduyla sürekli okurla diyalog hâlindedir. Âşık Paşa’nın derdi anlatmak istediği düşünceleri okuyucuya en kolay, en doğru ve en vazıh biçimde anlayacağı bir dil, üslûp ve anlatım tarzıyla ifade edebilmektir. Onun için Âşık Paşa’nın özellikle Garîb-nâme’deki üslubu; kuru vaaz veren, dini sadece bir günah-sevap, haram-helâl, cehennem-cennet meselesi olarak gören ve bu görüşünden hareketle okuyucuyu korkutarak fikirlerini belirten  bir nasihatçininkinden ziyade, eşya-olay-kişi üçlemesinde çevreden, günlük hayattan örneklemelerle okuru ikna eden ve böylece doğru yola yönlendiren bir kişisel tercihin ürünüdür.

Garîb-nâme’nin matematiksel formunun tesadüfi yahut sırf bir sistematik bütünlük oluşturmak için kurgulanmadığını düşünüyoruz. O, “bâb” dediği 10 ana bölümün her birinin içinde yine onar “dâsitân” (hikâye) anlatırken aslında okuyucunun merak dürtüsünü de harekete geçirmektedir. Onun, Birinci bâbda “bir” sayısı, ikinci “bâbda” iki sayısı, nihayet onuncu bâbda “on” sayısı ile ilgili konuları işlerken okuyucuya bir sonraki sayıda nelerin anlatılacağını merak ettirerek zekice bir tasarım yaptığını görüyoruz. Anlatılan hikâyelerde yaşanan hayattan, çevreden, kâinattan, tarihten, esatirden, eski kitaplardan yararlanan Âşık Paşa’nın Garîb-nâme’sinin bir ahlâk, ibadet, tasavvuf kitabı olmasının yanında bu yönüyle bir bakıma yaşadığı çağın kültür unsurlarının izlerini taşıyan zengin bir envanter olduğunu söyleyebiliriz.

Garîb-nâme metni üzerinde muhtelif tez çalışmaları (Gözütok 1986; Kaymaz 1989; Baykaldı 1990; Şarlı 1990; Güler, 1990; Altınzincir 1991) yapılmışsa da eser tam olarak önce Bedri Noyan (Dedebaba) (1998), daha sonra Kemal Yavuz tarafından (2000) yayımlanmıştır. Noyan’ın neşri yukarıda zikredilen Ankara nüshası esas alınarak yapılmış popüler mahiyette bir çalışmadır. Yavuz’un bir nüshanın tıpkıbasımı, harf çevrimi ve sadeleştirilmiş metni birlikte verdiği dört ciltlik çalışması ise tenkitli metin neşridir. Eserin yine Kemal Yavuz tarafından hazırlanan bir tıpkıbasımı da Türk Dil Kurumu tarafından büyük boy prestij basım hâlinde yayımlanmıştır.

Şairin biyografisi için bk. "Âşık Paşa, Âşık". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğühttp://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/asik-pasa-asik 

Eserden Örnekler


Dokızınçı Dâsitân Evvelki Bâbdan Beyân İder Ol Sultân Hikâyeti Kim Otuz Oglı Var-ıdı ve Âhir Ömrinde Her Birine Dürlü Vasiyyetler Eyledi

Gönlüme geldi yene bir hoş haber

Hoş hikâyetdür sarîh u muhtasar


Bu hikâyet birlige iltür bizi

Birlik evindedür ol dirlik özi


Her ki bitdi birlige devletdedür

İkilik ehli kamu mihnetdedür


Birlik ehli vardılar togru yola

Birikenlerdür ki irdi menzile


Yalnuzın hîç kimsene yol varmadı

İkilikle kimse iş başarmadı


Birlik ehli hîç yavuzlık görmeye

Birikenler düşmana boyn virmeye


İkilikde kalanun görnür hali

Her iş içinde zebûn irmez eli


Uşbu söze kim direm tanuk nedür

İşid imdi kim hikâyet nitedür


Bir zamânda var-ıdı bir nâmdâr

Saltanat sürmiş-idi çok rûzigâr

    

Eyü yavuz çok işe irmiş-idi

Dünyada çok dürlü iş görmiş-idi


Dünya içre ni‘meti key bol-ıdı

Ol zamânda ne ki varsa ol-ıdı


Otuz ogıl virmiş-idi hak ana

Bir key işit gör ki ne dirven sana


Degme birsi bir ile mahdûm-ıdı

Yidi iklîm bunlara mahkûm-ıdı


Her bir işün dünyada kim öni var

Hîç gümân dutmân ki anun sonı var


Niçe uzak yol-ısa uçı dönüm

Niçe uzun ömr ise sonı ölüm


Çün uzun yaşun sonı ölmek-durur

Bes bu niçe oynamak gülmek-durur


Bellüdür bundan gelen turmaz gider

Dinle imdi ol hikâyet kim ne dir


Ol kişi çün bellü bildi kim ölür

Dirdi oglanlarını ögüt virür


Eydür iy oglanlarum geçdi zamân

Vaktum irdi öliserem bî-gümân


Bâri size ben bir ögüt vireyüm

Dünyada dirlik yigin göstereyüm


Eytdi irte kamu hâzır olunuz

Her birünüz bir ok alup gelünüz


Kim sözüm var söyleyesi söyleyem

Dirlik aslın size ma‘lûm eyleyem


Eytdiler fermân senüñ n’ider isen

Dutavuz biz her ne kim sen dir-isen


İrte anda kamu hâzır oldılar

Her biri bir ok aluban geldiler


Eytdi oklu okunuz sın göreyüm

Ana lâyık size ögüt vireyüm


Sıdılar oklu okın söylediler

Ne dir-isen imdi söyle didiler


Eytdi varun getürün bir ok dakı

Bana virün bu kez ol otuz okı


Kim size ol ögüdi eydem ayân

Bilesiz her bir işi bellü beyân



Vardılar birer dahı getürdiler

Oklu okın ortada kop durdılar


Gör bu kez n’itdi ol iş bilen kişi

Sen dahı ögüt idingil bu işi


Otuz okı cem‘ idüp dutdı bile

Bagladı başdan başa bir ip-ile


Şöyle muhkem bagladı kim oldı bir

Getdi andan ol otuzlık kaldı bir


Eytdi bu kez bir görün sıya mısız

Sımasanuz didügüm tuya mısız


Ol otuz yigit anı uçdan uça

Aluban her birisi girdi güçe


Her biri güçlü güçin sınadılar

Niçe kim cehd itdiler sımadılar


Çün aciz kaldı kamu bakdı yire

Eytdiler kim atamuz ögüt vire


Ataları eytdi iy oglanlarum

İy yüregüm kanları iy cânlarum


Bu ögüt tapdur ahır dutanlara

İkilik kop birlige bitenlere


Kim ol ok yalnuz-iken hîç döymedi

Çün birikdi hîç kimesne koymadı


Pes bilün yalnuz kişi güçsüz olur

Birikenler devleti uçsuz olur


Kanda kim olur-ısa yalnuz kişi

Her makâm içinde sınmakdur işi


Birikenler şâdumândur şâdumân

Bu hikâyet girtü sözdür bî-gümân


Ol kişi kim bu sözi anda didi

Eyledür kim ol anı bunda didi


Zîra bunlar dünyadan nakl itdiler

İlla bu pendi bize kop gitdiler


Pes bilün hak sevdügi birlik-durur

Birlik içinde safâ dirlik-durur


Her ki kaldı ikilikde yâr degül

Yoga saygıl sen anı kim var degül


Biriken cânlardur ol rahmet bulan

Rahmet içinde ebed bâkî kalan


Âşık’un cânı fidâ olsun fidâ

Cânına bu söz gıdâ olsun gıdâ


Bilelikden ırmasun ol hak Çalap

Bu du‘â Hazret’de olsun müstecâb (Yavuz 2000: I/129-139)

Kaynakça


Altınzincir, Hasan (1991). Garîb-nâme (1-5. Bablar). Doktora Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi.

Argunşah, Mustafa (2014). “Garîb-nâme’de Kültürel Öğeler”. Âşık Paşa ve Anadolu’da Türk Yazı Dilinin Oluşumu Sempozyumu -Bildiriler- 1-2 Kasım 2013, Kırşehir. (hzl. M. F. Köksal). Ankara: Kırşehir Valiliği Yay. 103-112.

Baykaldı, Remzi (1990). Garibnâme Raşit Ef. Nr. 9344. Bab 1-5: Transkribe, Metin, Metindeki Ayet ve Hadislerin Mealleri vs. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.

Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmânlı Müellifleri. C. 1. İstanbul: Matbaa-i Âmire.

Gözütok, Avni (1986). Âşık Paşa’nın Garibnamesi İlk Dört Babının Transkripsiyonlu Metni, Gramer Kelime Teşkili, Çekimleri ve Seçme Lugat. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Güler, Kadir (1990). Garibnâme, Raşit Ef. Nr. 9344. 9., 10. Bablar: Transkribe, Metin, Metindeki Ayet ve Hadislerin Mealleri vs. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.

Kaymaz, Zeki (1989). Âşık Paşa, Garîb-nâme. Yüksek Lisans Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.

Köprülü, Mehmed Fuad (1965). “Âşık Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: MEB Yay. 701-706.

Köprülüzâde Mehmed Fuad (1918). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. İstanbul: Matbaa-i Âmire.

Kut, Günay (1991). “Âşık Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. 1-3.

Noyan (Dedebaba), Bedri (1998). Âşık Paşa-yı Velî, Garibnâme. İstanbul: Ardıç Yay.

Şarlı, Mahmut (1990). Garibnâme, Raşit Ef. Nr. 9344, 6., 8. Bablar: Transkribe, Metin, Metindeki Ayet ve Hadislerin Mealleri vs. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.

Yavuz, Kemal (2000). Âşık Paşa, Garib-nâme (Tıpkıbasım, Karşılaştırmalı Metin ve Aktarma). 4 C. Ankara: TDK Yay.

Yavuz, Kemal (2008). “Âşık Paşa”. II. Âşık Paşa Sempozyumu 7-9 Haziran 2001 Kırşehir - Bildiriler. (hzl. E. Ülgen ve A. Ülgen). İstanbul: Beşir Kitabevi. 25-32.

Atıf Bilgileri


Köksal, Mehmet Fatih. "GARÎB-NÂME (ÂŞIK)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/garib-name-asik-pasa. [Erişim Tarihi: 21 Kasım 2024].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 FAKR-NÂME (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
2 VASF-I HÂL (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
3 HİKÂYE (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
4 KELÂM-I ÂŞIK PAŞA (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
5 FÜRKAT-NÂME (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Hanife KONCU
Görüntüle
6 KÎMYÂ RİSÂLESİ (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
7 ELİF-NÂME (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
8 RİSÂLE FÎ BEYÂNİ’S-SEMÂ’ / SEMÂ’ RİSÂLESİ (ÂŞIK) Âşık Paşa, Âşık Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
9 VAHDET-NÂME (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Prof. Dr. Mehmet Sarı
Görüntüle
10 U’CÛBETÜ'L-GARÂYİB FÎ NAZMİ’L-CEVÂHİRİ’L-ACÂYİB (BAHÂ) Bahâ, Bahâeddîn ibn Abdurrahmân-ı Magalkaravî Prof. Dr. Mustafa Arslan
Görüntüle
11 KISSA-İ İSKENDER (HAMZAVÎ) Hamzavî Dr. Öğr. Üyesi Munise KOÇ
Görüntüle
12 BAHRÜ'L-HAKÂYIK (HATÎBOĞLU) Hatîboğlu Prof. Dr. Vahit Türk
Görüntüle
13 GÜLZÂR-I MA’NEVÎ / GÜLZÂR / DÎVÂN-I GÜLZÂR / KİTÂB-I GÜLZÂR (İBRÂHÎM TENNÛRÎ) İbrâhîm Tennûrî Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle
14 GÜLŞEN-İ NİYÂZ (İBRÂHÎM TENNÛRÎ ?) İbrâhîm Tennûrî Dr. Necmiye Özbek Arslan
Görüntüle
15 [DÎVÂNÇE] (ÂŞIK) İbrâhîm Tennûrî Dr. Necmiye Özbek Arslan
Görüntüle
16 DÂSTÂN-I SÂHİB-KIRÂN (KIRŞEHİRLİ ÎSÂ) ÎSÂ, Kırşehirli Îsâ Dr. Öğr. Üyesi Musa Tılfarlıoğlu
Görüntüle
17 DÂSTÂN-I DUHTER HİKÂYE-İ YAHUDÎ (KIRŞEHİRLİ ÎSÂ) ÎSÂ, Kırşehirli Îsâ Dr. Öğr. Üyesi Musa Tılfarlıoğlu
Görüntüle
18 DÎVÂN (KEMÂL ÜMMÎ) Kemâl Ümmî, İsmâ’îl Araş. Gör. Büşra Karasu
Görüntüle