- Yazar Biyografisi (TEİS)
Ahmed-i Dâ'î - Madde Yazarı: Prof. Dr. Gönül Alpay Tekin
- Eser Yazılış Tarihi:Şevval 808 / 11 Mart - 8 Nisan 1405
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yazılı Edebiyat / Divan Edebiyatı
- Dönemi:Başlangıç-15. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Mesnevi
- Yayın Tarihi:24/01/2022
ÇENG-NÂME (AHMED-İ DÂ'Î)
alegorik eserAhmed-i Dâ'î (d. ? - ö. 824/1421’ten sonra)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Ahmed-i Dâ‘î'nin yazdığı mesnevi. Eserin yazılış tarihi "Eger târîh sorarsan şehr-i Şevvâl / Resûlün hicretinden iddet-i sâl // Sekiz yüz bir dahı sekkiz yılından / Bahârun i'tidâli evvelinden" beyitleriyle belirtilir (A. Tekin, 1992: 408). Buradan hareketle Çeng-nâme'nin 808/1405 yılında, bahar mevsiminin başlangıcında, Şevval ayında yani 11 Mart ile 8 Nisan arasında yazıldığı anlaşılır (A. Tekin, 1992: 69). Şair, Çeng-nâme (Mecmû‘atü’l-Letâyif)’nin Allah’a yakarış, münacat ve na‘t bölümlerinden sonra IV. bölümde Emir Süleymân bin Bâyezîd bin Murâd bin Orhan bin Osmân’ı metheder, “Der Medh-i Mehemmed Paşa” ve “Du‘â-yı Hudâvendigâr” bölümlerini takiben VII. bölümde Çeng-nâme’yi Emîr Süleymân’a sunduğunu belirtir: "Bu bir hoş dâsitândur nazma düzdüm / Me‘ânî bahrınun ka‘rında yüzdüm // Letâyifdür garaz ger dâsitândan / Velî medhün durur maksûdum andan (Alpay Tekin 1992: 323). “Sebeb-i Nazm-ı Kitâb” başlıklı VIII. bölümde şair, İran şairi Sa'dî’nin (ö. 1292) 70 beyitlik Çeng-nâme’sini Türkçeye çevirdiğini ve ona yaptığı eklemelerle 1446 beyitlik aynı adlı eserini yazdığını söyler. Çeng-nâme’yi yazışını şöyle anlatır: "Ki yitmiş beyt olaydı artuk eksük / Buyurmış Pârsîce hûb u nâzük // Benüm çün ülfetümdür Pârisîyle / Getürdüm Türkîye Hak yarısiyle // Dahı bunca letâyif dürlü esrâr / Sanâ‘at birle hem ebyât u eş‘âr // Kamusın nazm idüp kıldum ziyâde / Ki tâ ferzîn ola uşbu piyâde" (Alpay Tekin 1992: 327).
Çeng-nâme'nin takdim bölümünden sonra IX. bölümde ilkbahar, ilkbahardaki bir bahçe, bahçede eğlenen topluluk, kurulan eğlence meclisi ve bu mecliste çalınan musiki aletleri anlatılır. Ardından şairin gözü bu mecliste çalınan çenge takılır; çengin nağmeleri hüzün ve ıstırap doludur; bazen insanları neşelendiren şen şakrak nağmelerle herkesi neşelendirir; mutlu eder, bazen de kuş diline benzer bir dille sır dolu gizemli nağmeler dökülür tellerinden. Şair, çengin bu nağmelerini ve iniltili melodilerini şaşkınlık ve hayranlıkla dinler. XVI. bölüme kadar hikâye anlatma tekniğiyle anlatılan musiki meclisi ve çengin hikâyesi XVII. bölümden itibaren şair ile çengin karşılıklı konuşmaları şeklindeki bir üslupla anlatılmaya devam eder. Şair, çenge kim olduğunu, nereden geldiğini, böyle hem gamlı hem neşeli melodileri nasıl çıkarabildiğini, kuş dili gibi gizemli bir dille hangi sırları anlatmaya çalıştığını, çengin yapısındaki sırrın ne olduğunu sorar. Çeng de bu sorulara cevap verir: Çengin telleri Hz. Eyûb’un bedeninden kopup gelen ipek böceklerinden elde edilmiş ipektendir; çengin çanağının tahtası vatanı İrem bağı olan ve cennetteki Tûbâ ağacından elde edilmiştir; cennetteki bu ağacın ayağının altından akan su, ebedî hayat suyudur (âb-ı hayât), çengin çanağının üstüne gerilen deri İrem bağında yaşayan ahunun derisindendir. Çengin perdeleri ise İrem bağında, daha kainat yaratılmadan yaşayan ilk atlardan alınmıştır. Bu atlar ruhlar âleminde (bezm-i elest) Tanrı’yla beraber olan ve henüz kaynağından ayrılmamış atlardır. Bu dört farklı unsurun hepsi ayrı ayrı diyarlardan gelmişlerdir; ama hepsi çengde birleşmiş, bir olmuşlardır. Bu vasıflarıyla çeng, aslî vatanından ayrılmış, kendi isteğinin dışında bu dünyaya gönderilmiş insanı temsil etmektedir. Hem çeng hem insan bu dünyada geldikleri yere, asıl vatanlarına kavuşmak istemektedirler. İnsan da çeng de Tûbâ ağacının, ahunun ve Hz. Eyûb’un bulunduğu cennete ve atların daha kainat oluşmadan bulunduğu ruhlar meclisine, yani onların ilk vatanları olan kaynağa ulaşmak arzusuyla ağlayıp inlemektedirler. Çeng ile insan arasındaki ortak özellikler ise şöyle sıralanabilir: Çengin çanağı tahta, insanın vücudunu, maddesini; çanağın üstüne gerilmiş ahu derisi insan suretini, endamının güzelliğini; çengin melodilerini meydana getiren ipek teller insanın konuşma yeteneğini; çengin perdeleri de insanın düşünme gücünü, akıl yürütme yetisini, iradesini dile getirir (Alpay Tekin, 1992: 401-402, b. 1316-1319). Burada çengin perdelerinin kaynağı, yaratılış öncesindeki atlar dolayısıyla yaratılıştaki ilk kademe olan akl-ı evvele de işaret etmektedir. Yani insanın beden dediğimiz maddeye bürünmesinden önceki ruhu ve aklının, kainat yaratılmadan ruhlar meclisinde bulunduğu da sembolik bir ifadeyle belirtilmiştir. Ayrıca eserde insanın dört unsurdan “anâsır-ı erba‘a” ile vücut bulduğuna, var olduğuna işaret edilmektedir. Dolayısıyla insanın maddesi yani vücudu, toprağı; insanın güzelliği ve tazeliği, suyu; insan isteklerinin ve arzularının bütünü, havayı; insanın akıl ve düşüncesi ise akl-ı evvel, nûr-ı Muhammedîyle ilgili olup ışık ve ateşi temsil etmektedir (Alpay Tekin 1992: 91, n. 59). Böylece eserde insanın hem maddî hem manevî varlığı çeng ile temsil edilmiştir. Bu öyle bir insandır ki bulunduğu yere, dünyaya atılmıştır; ve geldiği yeri özlemekte, oraya gitmeyi arzulamaktadır. Şu beyit bu durumu şöyle anlatır: "Kişi kim ayrılur kendü ilinden / Gidermez zikrini dâyim dilinden" (Alpay Tekin 1992: 402). Bu insan, aslından ayrılmış garip bir insandır. Geldiği bu yerde tutsak gibidir. Bu dünyada bulunmaya mecbur tutulmuştur. İşte çengin can elinden bir haber olan bu ızdırap ve feryatları, iniltileri o kadar büyüleyicidir ki onu her türlü mecliste her türlü insan dinler, o bütün sultanları, beyleri, dünya halkını, ârif, rind, kallâş, zevk ehli ve tarihat ehli yani herkesi cezbetmiştir; fakat kendisi onlardan farklıdır. Bütün aşk ehli (âşıklar) dertlerine çareyi onda bulurlar, çengin yapısı ilâhî aşkla dolu âşıkla aynıdır, yani çengin sırrı aşktır. Çeng gibi insanın yapısında da aşk, özlem ve ızdırap vardır; insan ister maddî aşk ile ister ilâhî aşk ile dolu olsun, bu iki türlü insan da çengi dinler, onun melodileriyle kendinden geçer, kendini onunla özdeşleştirir. Ahmed-i Dâ‘î, bir taraftan çeng ile insan anlayışını anlatırken, diğer taraftan insanın geldiği yere bir daha geri dönemeyeceğini bilen insanın bu dünyadaki kimsesizliğini, yalnızlığını, hüznünü ve ızdırabını, geldikleri yere duydukları aşkı en derinden duyan insanın şair, musıki aletleri içinde de çeng olduğunu eserin son kısmında belirtir; çeng ve şair âdeta birbiriyle özdeşleşmiştir; onlar zaman zaman insanları neşelendirirler; zaman zaman da hüzün ve ıstırapla ağlatırlar; çünkü onlar gayelerine, yani kendi aşklarının kaynağına hiçbir şekilde ulaşamayacaklarını bilirler. Bu beyitte anlatıldığı gibi: "Kimesne hall idemez müşkilümüz / Aceb bülbül ki açılmaz gülümüz (Alpay Tekin 1992: 406).
Ahmed-i Dâ‘î, eserin birinci bölümünde çengin fiziksel yapısı ve musiki aletleri içinde en etkilisi olduğunu anlatırken kendi insan anlayışını da çeng sembolünü kullanarak belirtir. Şair, aynı zamanda çengin, dolayısıyla insanın da bu dünyaya başka bir yerden geldiğini, bu yüzden insanın bu dünyada garip ve yabancı olduğunu, geldikleri yere, ilk kaynaklarına kavuşmak için bu dünyada umutsuzca çırpındıklarını anlatır. Çeng-nâme’nin ikinci bölümünde ise çengin Orta Çağ’a hatta bugüne uzanan serüveni üzerinde durmaktadır. Nitekim eski çağda Mezopotamya’da Sümer, Akad, eski ve yeni Babil krallıkları ve Asur devleti dönemlerinde ilkbahar festivalleri, kutsal evlilik törenlerinde daima çengin önemli bir yeri olduğu, bu geleneklerin daha sonraki yüzyıllarda İran’a, Fenike’ye, İsrail’e (Yahudilere), Anadolu’ya, Mısır’a, Anadolu ve Kıbrıs yoluyla Yunanistan’a, Roma İmparatorluğu zamanında Avrupa ve İngiltere’ye ulaşan bu eski geleneklerin yeni adlar, yeni hikâyeler şeklinde, büyük değişmelere uğrayarak yayıldıklarını, bugün bile Hristiyanlıkta, Musevîlikte ve İslâmiyet'te izlerini sürdürdüklerini görüyoruz. Bu konuda pek çok eserin yanı sıra S. Langdon, H. Frankfort, T. Jacobson, S. N. Kramer, J. G. Frazer’in eserlerinden faydalanılmıştır.
Çeng-nâme, Gönül Alpay Tekin tarafından 1992 yılında yayımlanmıştır. Talha Dilben (2019), Muhammet Nalbat (2020) ve M. Fatih Köksal (2021) gibi araştırmacılar ise kaleme aldıkları makalelerle eserin yeni nüshalarına dair bilgiler vermiştir. M. Fatih Köksal, makalesinde, mesnevide övülen vezirin Mehemmed Paşa değil Alî Paşa olduğunu söylemiş ve eserin isminin de Uşşâk-nâme olması gerektiğini belirtmiştir (Köksal 2021: 928-932). "Ancak Ahmed-i Dâ'î, çengin sergüzeşti ile âşık insanların da sergüzeştini dile getirdiğini açıklamak gayesiyle Çeng-nâme'nin sonunda eserine aynı zamanda Uşşâk-nâme adını da vermiş olabilir." (Alpay Tekin 1992: 69).
Şairin biyografisi için bk. "Ahmed-i Dâ’î". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ahmedi-dai
Eserden Örnekler
Cevâb-ı Dıraht-ı Serv
Hüseynî perdesin âheng idüp sâz
Agaç hem perdeden keşf eyledi râz
Eyitdi ben dahı bir serv-i âzâd
İdüm bâg-ı İremde hurrem ü şâd
Benüm çevremde gül-zâr u gülistân
Benefşe lâle vü nesrîn ü reyhân
Bana cennetde Tûbâ dirler idi
Dıraht-ı nahl-i zîbâ dirler idi
Benüm sahnumda envâ‘-ı reyâhîn
Bana müştâk idi cümle selâtîn
Döşenmiş altuma nat‘-ı zeberced
Yazılmış yapragumda levh-i ebced
Mutarrâ yapragum berg-i semenden
Mürekkeb topragum müşg-i Hutenden
Münakkaşdur hayâlüm cân içinde
Ayagum çeşme-i hayvân içinde
Şakâyık cümlesi etfâlüm idi
İrem servi benüm bir talum idi
Hayâlüm bendesiydi serv-i âzâd
Boyuma baş egerdi şâh-ı şimşâd
Ayagum mefreşi dürlü çiçekden
Başum üstine ay iner felekden
Kaçan olsayidi fasl-ı bahârî
Düzedüm bü’l-aceb nakş u nigârı
Güneşden başum üzre tâc olurdı
Uçar kuşdan hayâlüm bâc alurdı
Murassa‘ tonlarum vâlâyidi hep
Mutarraz hil‘atüm dîbâyidi hep
Hırâmân kâmetüm serv-i sanavber
Görürse reşk iderdi şâh-ı ar‘ar (Alpay Tekin 1992: 381-382)
Kaynakça
Alpay Tekin, Gönül (1992). Çengnâme, Ahmed-i Dâ’î (Critical Edition and Textual Analysis). Sources of Oriental Languages and Literatures 16. Cambridge, Mass.: Harvard University.
Dilben, Talha (2019). “Eski Anadolu Türkçesi Eserlerinden Çengnâme’nin Yeni Bir Nüshası ve Nüsha Farkları”. OĞUZTAD Oğuz Türkçesi Araştırmaları Dergisi, (1): 48-107.
Köksal, M. Fatih (2021). “Ahmed-i Dâî’nin Çeng-nâme’sinin (‘Uşşâk-nâme) Yeni Bir Nüshası ve Nüsha Farkları”. Prof. Dr. Vahit Türk Armağanı. (ed. A. İ. Öbek, Y. Topaloğlu, N. Dinler, Ç. Özdarendeli, S. Çetin). İstanbul: Kesit Yay. 911-933.
Nalbat, Muhammet (2020). “Çeng-nâme’nin Yeni Bir Nüshası Münasebetiyle”. Turkish Studies, 15 (4): 1977-1992.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | DÎVÂN-I TÜRKÎ (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi Ozan Kolbaş |
Görüntüle | ||
2 | DÎVÂN-I FÂRİSÎ (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi ASLI AYTAÇ |
Görüntüle | ||
3 | VASİYYET-İ NÛŞİREVÂN-I ÂDİL BE-PUSEREŞ HÜRMÜZ-İ TÂCDÂR / VASİYYET-İ NÛŞİREVÂN (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Prof. Dr. Emine Yeniterzi |
Görüntüle | ||
4 | UKÛDÜ’L-CEVÂHİR (AHMED-İ DÂ'Î) | Ahmed-i Dâ’î | Araş. Gör. Uğur Altundaş |
Görüntüle | ||
5 | CÂMASB-NÂME (AHMED-İ DÂ'Î) | Ahmed-i Dâ'î | Prof. Dr. Müjgân Çakır |
Görüntüle | ||
6 | ENFESÜ'L-CEVÂHİR / TERCÜME-İ TEFSÎR-İ EBU’L-LEYS SEMERKANDÎ (EBU’L-FAZL MÛSÂ BİN HÂCI HÜSEYN EL-İZNİKÎ) | Ebu’l-Fazl Mûsâ bin Hâcı Hüseyn el-İznikî | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
7 | TERCÜME-İ KİTÂBÜ’T-TA’BÎR-NÂME (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
8 | VESÎLETÜ’L-MÜLÛK Lİ-EHLİ’S-SÜLÛK VE TEFSÎRÜ’L-KUR’ÂN / VESÎLETÜ’L-MÜLÛK (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi Ali ŞEYLAN |
Görüntüle | ||
9 | MİFTÂHÜ’L-CENNE(T) (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi Ali ŞEYLAN |
Görüntüle | ||
10 | TERCÜME-İ TEZKİRETÜ’L-EVLİYÂ (AHMED-İ DÂ’Î ?) | Ahmed-i Dâ’î | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
11 | TERCÜME-İ EŞKÂL-İ NÂSIR-I TÛSÎ / TERCÜME-İ SÎ FASL Fİ’T-TAKVÎM (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi Ali ŞEYLAN |
Görüntüle | ||
12 | TERCÜME-İ TIBB-I NEBEVÎ / EŞ-ŞİFÂ FÎ-EHÂDÎSİ’L-MUSTAFÂ (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi Ali ŞEYLAN |
Görüntüle | ||
13 | TERESSÜL (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Doç. Dr. Hasan Gültekin |
Görüntüle | ||
14 | MÜFREDÂT (AHMED-İ DÂ’Î) | Ahmed-i Dâ’î | Dr. Öğr. Üyesi Ali ŞEYLAN |
Görüntüle | ||
15 | DÂSTÂN-I MANSÛR, MANSÛR-NÂME (AHMEDÎ) | Ahmedî, Ahmedî-i Tebrîzî, Tebrîzli Ahmedî | Prof. Dr. Orhan Kemal Tavukçu |
Görüntüle | ||
16 | CÂMASB-NÂME (ABDÎ) | Abdî, Mûsâ | Prof. Dr. Müjgân Çakır |
Görüntüle | ||
17 | TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği |
Görüntüle | ||
18 | RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Öğretmen Ece Ceylan |
Görüntüle | ||
19 | NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) | Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz | Doç. Dr. Recep Uslu |
Görüntüle | ||
20 | DÎVÂN (ADLÎ) | Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed | Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM |
Görüntüle | ||
21 | DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
22 | DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
23 | DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) | Âfitâbî | Prof. Dr. Yunus KAPLAN |
Görüntüle | ||
24 | DÎVÂN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Doç. Dr. Osman Kufacı |
Görüntüle | ||
25 | HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal |
Görüntüle |