CÂMİ'Ü'L-HİKÂYÂT VE LÂMİ'Ü'R-RİVÂYÂT/ CEVÂMİ'Ü'L-HİKÂYÂT VE LEVÂMİ'Ü'R-RİVÂYÂT TERCÜMESİ
mensur hikâye, siyaset-nâme ve tarih kitabı
Sâlih Çelebi, Celâl-zâde (d. 910/1504-1505 - ö. 973/1565)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Muhammed Avfî’nin (ö. 629/1232?), Delhi Türk Sultanı İltutmuş’un (ö. 633/1235-36) veziri Nizâmülmülk Muhammed b. Ebû Sa’d el-Cüneydî’ye sunduğu aynı adlı eserinin tercümesi. Sâlih Çelebi (d. 910/1504-05 – ö. 1 Rebiülevvel 973/26 Ekim 1565) eseri Şehzâde Bayezid’in (d. 932/1525-26 – ö. 15 Muharrem 969/25 Eylül 1561) emriyle Türkçeye çevirmiştir. Toplam 1848 mensur hikâyenin bulunduğu eser İran’ın efsânevî tarihinden, destanî-mitolojik kahramanlarından, dinî, tarihî olaylardan bahsetmektedir. Âşık Çelebi’nin (d. 926/1519-20 – ö. 979/1571-72) ifadesine göre Sâlih Çelebi bu eseri tercüme ederken hiç müsvedde kullanmamıştır (Kılıç 2010: 1270-1272). Sâlih Çelebi eseri tercümeye Ramazan 963/Temmuz-Ağustos 1556’da başlamış, üçüncü cildinin tercümesini Ramazan 964/Haziran-Temmuz 1557’de, dördüncü cildinin tercümesini de Muharrem 965/Ekim-Kasım 1557’de tamamlamıştır. Bir başka deyişle Çelebi bu büyük eserini 15 ay gibi kısa bir zamanda ortaya çıkarmıştır (Bülbül 2017: 16).

Eserin 3 ve 4. ciltlerinin yer aldığı Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya Koleksiyonu, Nu: 3167 nüshasının 168b ve 347b arasında farklı bir Cevâmi’ü’l-Hikâyât ve Levâmi’ü’r-Rivâyât Tercümesi bulunmaktadır. Oldukça edebî bir üslupla yapılan bu tercüme Bahâyî Efendi (ö. 996/1587-88) olarak tanınan Abdullah bin Lutfullah bin Muhammed bin Bahâüddin’e aittir. Bahâyî Efendi bu tercümesine Ramazan 972/Nisan-Mayıs 1565’te başlamış ve Muharrem 973/Temmuz-Ağustos 1565’te çeviriyi tamamlamıştır (Bülbül 2018b: 286).

Oldukça hacimli bir hikâye külliyatı olan eser, tarihten edebiyata, tıptan coğrafyaya kadar çok zengin bir içeriğe sahip olması dolayısıyla bazen bir ansiklopedi, bazen bir menakıpname, bazen tıbbî bilgiler kitabı, bazen bir siyasetname, bazen bir dua kitabı, bazen de hoşça zaman geçirmeye yarayacak bir mecmua özelliği taşımaktadır.

Metinde “Cevâmi’ü’l-Hikâyât”, “Câmi’ü’l-Hikâyât” ve “Cevâmi’ü’l-Hikâyât ve Levâmi’ü’r-Rivâyât” gibi değişik şekillerde anılan eser temel olarak 4 kısımdan ve her kısımda 25 olmak üzere toplam 100 bâbtan müteşekkildir. Her bâbın ayrı ayrı isimlendirildiği eserde ihtiyaca göre ara başlıklar da bulunmaktadır. Eserde ana hedef okuyucuya hikâye anlatmaktır. Ancak ara başlıkların açıldığı durumlarda okuyucunun tarihî bir olay, hükümdar, kişi, hayvan, millet ya da coğrafyalar hakkında bilgilendirildiği de görülmektedir. Bu durumlara bağlı olarak müellifin/mütercimin bazen bir tarihçi, bazen bir gezgin, bazen bir antropolog, bazen de bir tıpçı edasıyla okuyucunun karşısına çıktığı gözlenmektedir.

Eserde yer alan hikâyeler, altında yer aldıkları bâbın başlığına uygun olarak tasnif edilmiş birbirinden bağımsız müstakil hikâyeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Eserde bâblara verilen başlıklar bir anlamda eserin o bâbla ilgili tezini okuyucuya iletmektedir. Başlıktan sonra söylenen ve hikâyelerin başlangıcına kadar devam eden ifadeler başlığın ortaya koyduğu tezin biraz daha genellenmesi, sorunun temel problemlerinin ortaya konması şeklinde kendini göstermektedir. Bâbta yer alan tüm hikâyeler de bâbın başlangıcında yer alan bu tez ya da tezlerin ıspatı/tanığı niteliğindedir. Sergilenen bu tavır eserin başından sonuna bu şekilde devam edip gitmektedir. Diğer yandan bâblarda savunulacak tezin ortaya konduğu bu başlangıç kısımlarında izlenen düzenli bir sistematik de göze çarpmaktadır. Bu sistematiğe göre müellif/ mütercim ortaya koyduğu konuyla ilgili bir Kur’an ayeti varsa bunu ifade etmekte, hadis varsa bu hadisi vermekte, varsa konuyla ilgili atasözü, deyim ya da kelam-ı kibarları ortaya koymaktadır. Bu sistematik eserin başından sonuna değişmez, ancak müellif/mütercimin elinde bu üçlüden biri ya da ikisi ile ilgili bir veri yoksa diğer delil söylenerek yetinilir. Her üçüyle ilgili elde bir veri yoksa, müellif/mütercim konuyla ilgili kendi sözleriyle yetinerek tezini ortaya koymaya çalışır.

Eserin bölümlerine bakıldığında birinci kısmın, iktidar sahiplerinin devlet yönetimi sırasında ihtiyaç duyduğu/duyabileceği nitelik, bilgi, yetenek ve tecrübeleri ortaya koyduğu görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında eserin birinci bölümünün bir siyaset-name niteliği taşıdığı, devlet yöneticilerine nasihat verme amacı güttüğü söylenebilir. Birinci bölüm Allah’ın büyüklüğünün anlatıldığı bâb ile başlamakta, kıvrak zekaya sahip kimselerin ortaya koyduğu güzel işlerin anlatıldığı bâb ile sona ermektedir. Bu kısmın en hacimli bâbı “Mülûk-i Arab u Acem Zikrindedür” başlığını taşıyan Dördüncü Bâbı’dır. Daha çok bir İran tarihi görünümüne sahip olan bu bâb Taberî Tarihi’nden özetlenerek esere monte edilmiştir. Bu bâb da dört bölüm üzerine bina edilmiştir. Birinci Kısım’da İran’da hüküm sürmüş olan Keyûmers’ten İskender’e kadar gelip geçen hükümdarlar, İkinci Kısım’da Mülûk-i Tavâyif dönemi ile Eşkânîler dönemi, Üçüncü Kısım’da Sâsânîler dönemi, Dördüncü Kısım’da Rûm, Türk, Çin, Arab ve Hind hükümdarlarının ünlüleri anlatılmıştır. Bu bölümde ayrıca dört halife döneminden başlamak üzere Emevî ve Abbasî halifeleri dönemi de ele alınmıştır. Bu tarihî anlatımların dışında bu kısımda adalet ve âdil padişahlar, hükümdarların uyguladığı siyasetler, feraset ve zeka sahibi kimselerin ortaya koyduğu güzel işler, vezirlerin devlet yönetiminde oynadığı roller, bir yöneticinin büyük âlimlere sahip olmasının getireceği avantajlar vb. devleti yönetenlerin bilmesi gereken bilgileri ya da sahip olması gereken hasletleri içermektedir.

Eserin ikinci kısmı genel olarak tüm insanlarda bulunması gereken iyi hasletleri ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu yönüyle ele alındığında eserin, bu bölümde insan olma erdemlerini ön plana çıkardığı görülmektedir. Haddizatında bu bölümde anlatılan hususlar belirli bir inanç, millet, zümre ya da gruba mensup insanlara değil, genel olarak insanlığa teşmil edilen hal ya da durumlardır. Bu kısımda işlenen konular hayâ, tevazu, affetmek, yumuşak huylu olmak, yüce gönüllü olmak, edep, şefkat, merhamet, cömertlik, misafire ikram, ahde vefa, sır saklamak vb. hemen her toplumda öncelenen tavır ve davranışları içermektedir.

Eserin üçüncü bölümünde yine genel olarak tüm insanları ilgilendiren temel hususlar ele alınmıştır. Ancak bu kısımda daha çok bir insanda olmaması gereken hal ve durumlar üzerinde durulmuş; hasetlik, hırs, tamahkarlık, yalancılık, hırsızlık, yol kesicilik, yalancı peygamberlik, câhillik, zâlimlik, israf gibi hemen hiçbir toplumda kabul görmeyen tavır ve davranışlar işlenmiştir.

Eserin dördüncü ve son bölümü belirli bir konu etrafında toplanmamıştır. Bu bölüm daha çok bir ansiklopedi görünümündedir. Sanki müellif ilk üç kısma koyamadığı hikayeleri bu bölümde değerlendirmiştir. Bu kısımda hükümdarlara hizmet etmenin usulleri, hükümdarlara hizmet etmenin zorluğu, dua etmenin önemi ve duaların tesir ettiği çeşitli olaylar, fal tutmanın hükmü, büyük belalara düşmüşken kurtulan kimselerin hikâyeleri, aşk belasına düşerek murada eremeyenler, aşk belasına düşmüşken murada erenler, garip yaratıklar, memleketler ve yollar, Rûm, Habeş ve Hind ülkeleri, tuhaf ve acayip binalar, tuhaf ve acayip hayvanlar, tuhaf ve acayip kuşlar, mizah vb. birbiriyle bazen ilgili bazen de çok ilgisiz konular ele alınmıştır.

Eser, Tuncay Bülbül tarafından yayımlanmıştır (Bülbül 2017).

Yazarın biyografisi için bk. “Sâlih Çelebi, Celâl-zâde”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gubari-abdurrahman-efendi. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/salih-celebi-celalzade http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/salih-celebi-celalzade 

Eserden Örnekler


Hikâyet: Çün Şîrûye atasını öldürdi ve memleketini zabt idüp taht u hazîne ve bâr u bün-gâhına mâlik oldı, “Mebâdâ karındaşlarum saltanat emrine duhûl kasd ideler, baña teşvîş ola.” diyü güçcük büyük ne kadar karındaşları varsa hep öldürdi, hîç birini diri komadı ve Şîrîn’üñ âvâze-i hüsnini işitmişdi, diledi ki anı ala. Kâfirler idi, dînlerinde bu câyiz idi. Şîrîn’e “Baña gelsün.” diyü haber gönderdi. Ol da kâyil oldı, ammâ iki şart itdi. “Bir bu ki benden aldugı mâlüñ cümlesin gine virsün ve bir de bu ki icâzet virsün bir kerre varup Pervîz’üñ türbesini ziyâret ideyin.” didi. Şîrûye “Kolay.” diyüp emr itdi, ne kadar mâli alındıysa cümlesin virdiler. Şîrîn alup bî-kusûr fukarâya üleşdürdi. Andan Pervîz’üñ türbesine varup makberesin gördügi gibi üzerine düşüp koçdı, cân-ı şîrîni üzerinde teslîm eyledi. Şîrûye buyurdı, anı da yanına defn itdiler ve ol mâl ki kendüden alup fukarâya sadaka itmişdi, ellerinden alup gine hazîneye teslîm eylediler (Bülbül 2017: 448-449).

Hikâyet: Ve dirler ki Pervîz ölmezden evvel leşkerüñ, memleketüñ kendüden yüz çevürdügin ve oglını pâdişâh itmek istedüklerin ve oglı da anlara muvâfakat idüp bu tedbîrde oldugın kırân ile añlayup ma’lûm idinicek diledi ki öldükden soñra oglından intikâmın ala, kanı yirde kalmaya. Meger bilürdi oglı be-gâyet şehvet-perest idi, cimâ’ emrine ziyade mukayyed idi. Bir hokkanuñ içine bir dürlü terkîb-i zehr-i helâhil ile toldurup ol hokkanuñ kapagı üzerine “Bu, bir be-gâyet mukavvî ma’cûndur, tecrübe olınmışdur.” diyü yazup agzını mührledi ve hokkayı hazînenüñ bir zâhir yirinde kodı. Şîrûye pâdişâh olup atası igvâsından fârig oldukdan soñra bir mikdâr memleket zabtı emrine meşgûl olup altı aydan soñra nev’-i istirâhat idüp îş ü işret itmek efkârına mukayyed oldugı esnâda bir gün seyr ü temâşâ itmek içün atasınuñ hazînesine girdi. Dört yanın temâşâ idüp gezerken nâ-gâh gözi zikr olınan hokkaya tokandı. Emr-i cimâ’a kemâl-i hırsından hokkanuñ mührini bozup içinde olan ma’cûn-ı bâhdan bir pâre alup yidi. Def’î âh idüp düşdi, helâk oldı. Bu aceb ittifâkdur ki Şîrûye atasından soñra ancak altı ay sag oldı. Ke-zâlik hulefâ’-i Abbâsiyye’den Muntazır Bi’llâh dahı Mütevekkil Ale’llâh Halîfe’yi öldürdükden soñra kendüyi de altıncı ayda öldürdiler. Bundan ukalâya işâret vardur ki her kimseye ki âhere bir câm sunsa âhir andan kendü de içer ve her kimse ki bir yarı boynına bir bâr yükletse âkıbet anuñ mislin kendüye dahı yükledürler. Nazm:

[Fe’ilâtün / Mefâ’ilün / Fe’ilün]
Kimseye kemlik itme ey cânı
Saña dahı biri ider anı

Sakın öldürme kimseyi nâ-hak
Kan komaz almayınca çün kanı

Mütercim-i fakîr Sâlih bin Celâl eydür. Atasınuñ zikr olınan zillet ü ihânet ile ve Şîrûye’nüñ bu tarîk ile maktûl oldugı kütüb-i ehâdîs-i şerîfeden Buhârî şerhlerinde mestûr idi. Bunlara asl bâ’is olan yukaruda mu’cizât-ı Muhammediyye’de mücmelen beyân olındugı üzre el-ıyâzen bi’llâh Pervîz’e bed-du’â itdükleridür ki belki bunlar katli degil, ol bed-du’ânuñ te’sîri olmışdur ki mülk bunlar hânedânlarından âhere intikâl eylemiş, neslleri münkatı’ olmışdur. Bu tarîk ile ki beyân olur (Bülbül 2017: 449-450).

Hikâyet: Getürmişlerdür ki Uyeyne bin Hasan el-Fevâzî ki soñradan İslâm’a gelenlerden idi, Ramazân ayında bir gün Nu’aymân’a gün uzunlugından şikâyet idüp “Bu ıssıda gün uzunında orûc tutmakdan zahmet çekerin.” didi. Nu’aymân da latîfeci âdem idi. Latîfe ile “Eger gündüzin tutmakdan incinürseñ gice ilen tut.” didi. Ol dahı gerçekden didi sanup latîfe idügin tuymadı. Bir kaç gün böyle eyledi. Bir ahşamın Hazret-i Osmân radıya’llâhü anh hıdmetine vardı. Anlar halk ile orûcların açmaga meşgûl iken Uyeyne bakup tururdı. Hazret-i Osmân aña “İlerü gel, sen de yimek yi.” diyü buyurdı. Uyeyne “Yok, ben orûc tutarın.” didi. Hazret-i Osmân “Gice orûc mı tutarsın?” didi. Uyeyne “Pes baña gündüz tutmakdan gice tutmak kolayca geldi. Bir kaç gündür böyle tutarın.” didi. Osmân gülüp “Hâzihî min ihdâ henât Nu’aymân”, ya’nî “Bu da Nu’aymân’uñ nezâketlerinden biridür.” diyü buyurdı. Anı andan men’ eyledi (Bülbül 2017: 2426-2427).

Kaynakça


Bülbül, Tuncay. (2017). Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Cevâmi’ü’l-Hikâyât ve Levâmi’ü’r-Rivâyât Tercümesi (İnceleme-Metin). Nevşehir.

Bülbül, Tuncay. (2018a). “Abdullah Bahâyî Efendi ve Cevâmi’ü’l-Hikâyât ve Levâmi’ü’r-Rivâyât Tercümesi”. International Journal of Languages’ Education and Teaching (IJLET). 6 (1): 540 - 555.

Bülbül, Tuncay. (2018b). Abdullah Bahâyî Efendi, Cevâmi’ü’l-Hikâyât ve Levâmi’ü’r-Rivâyât Tercümesi (Üçüncü Kısım’ın 2-16. Bâbları Arası) (İnceleme-Metin). Kayseri: Kimlik Yayınları.

Kılıç, Filiz (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları.

Atıf Bilgileri


Bülbül, Tuncay. "CÂMİ'Ü'L-HİKÂYÂT VE LÂMİ'Ü'R-RİVÂYÂT/ CEVÂMİ'Ü'L-HİKÂYÂT VE LEVÂMİ'Ü'R-RİVÂYÂT TERCÜMESİ". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/cami-u-l-hikayat-ve-lami-u-r-rivayat. [Erişim Tarihi: 22 Kasım 2024].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 DÎVÂN (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
2 LEYLÂ VÜ MECNÛN (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Prof. Dr. Rıfat Kütük
Görüntüle
3 TÂRİH-İ SULTÂN SÜLEYMÂN (CELÂL-ZÂDE SÂLİH ÇELEBİ) Celâl-zâde Sâlih Çelebî Dr. SONAY ÜNAL
Görüntüle
4 FETİH-NÂME-İ RODOS (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Dr. Öğr. Üyesi Emel NALÇACIGİL ÇOPUR
Görüntüle
5 TÂRİH-İ ÜNGÜRÜS (CELÂL-ZÂDE SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Dr. Öğr. Üyesi Emel NALÇACIGİL ÇOPUR
Görüntüle
6 TÂRİH-İ FETH-İ BUDİN (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Dr. Öğr. Üyesi Emel NALÇACIGİL ÇOPUR
Görüntüle
7 TÂRÎH-İ MISR-I CEDÎD (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Prof. Dr. Tuncay Bülbül
Görüntüle
8 MÜNŞE’ÂT (CELAL-ZÂDE SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Prof. Dr. Rıfat Kütük
Görüntüle
9 MENÂKIB-I BEHMEN ŞÂH VE FÎRÛZ ŞÂH/ KISSA-İ FÎRÛZ ŞÂH TERCÜMESİ (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Dr. Öğr. Üyesi Neslihan Polat Aktaş
Görüntüle
10 MOHAÇ-NÂME (SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celâl-zâde Dr. Öğr. Üyesi Emel NALÇACIGİL ÇOPUR
Görüntüle
11 RİSÂLE-İ SANAYÎ'-İ Şİ'RİYYE (CELAL-ZÂDE SÂLİH ÇELEBİ) Sâlih Çelebi, Celalzade Prof. Dr. Ersen ERSOY
Görüntüle
12 DÎVÂN (CA’FER) Ca’fer, Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi Dr. Fatma Meliha Şen
Görüntüle
13 MÜNŞE’ÂT (CA’FER) Ca’fer, Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi Dr. Fatma Meliha Şen
Görüntüle
14 TERCEME-İ CÂMEŞÛY-NÂME (FİRDEVSÎ) Firdevsî, Şerefeddîn Mûsâ, Uzun Firdevsî, Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Türk Firdevsî Dr. Öğr. Üyesi Ozan Kolbaş
Görüntüle
15 KİTÂB-I TÂLİ'-İ MEVLÛD / TÂLİ’-İ MEVLÛD-İ KEBÎR (FİRDEVSÎ) Firdevsî, Şerefeddîn Mûsâ, Uzun Firdevsî, Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Türk Firdevsî Doç. Dr. Himmet BÜKE
Görüntüle
16 HEŞT BİHİŞT / KİTÂBÜ’S-SIFÂTİ’S-SEMÂNİYYE FÎ ZİKRİ’L-KAYÂSIRETİ’L-OSMÂNİYYE (İDRÎS) İdrîs, İdrîs-i Bitlîsî Doç. Dr. ADNAN OKTAY
Görüntüle
17 ŞERH-İ MESNEVÎ-İ MA’NEVÎ (İDRÎS) İdrîs, İdrîs-i Bitlisî Doç. Dr. ADNAN OKTAY
Görüntüle
18 ŞEHRENGÎZ DER-MEDH-İ CÜVÂNÂN-I EDİRNE / ŞEHRENGÎZ-İ EDİRNE (MESÎHÎ) Mesîhî, Îsâ Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
19 DÎVÂN (ŞÂMÎ) Şâmî, Şâmlıoğlu Mustafâ Bey Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
20 HEFT PEYKER (ABDÎ) Abdî Dr. Öğr. Üyesi ASLI AYTAÇ
Görüntüle
21 CEMŞÎD Ü HURŞÎD (ABDÎ) Abdî Prof. Dr. Adnan Ince
Görüntüle