- Yazar Biyografisi (TEİS)
Abdülhak Hamit Tarhan - Madde Yazarı: Prof. Dr. İHSAN SAFİ
- Eser Yazılış Tarihi:1885
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yenileşme Dönemi Türk Edebiyatı
- Dönemi:19. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Diğer
- Yayın Tarihi:29/09/2022
BUNLAR ODUR (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN)
şiirlerAbdülhak Hamit Tarhan (d. 2 Ocak 1852 - ö. 13 Nisan 1937)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Abdülhak Hâmid Tarhan’ın, eşi Fatma Hanım için yazdığı Makber ve Ölü’den sonra neşrettiği bir başka eseri. Hâmid, eserdeki manzumelerin Fatma Hanım’ın Bombay’daki hayatından ve vefatından doğan hatıraları içerdiğini söyler (Enginün 1991: 21). Zaten kitaptaki şiirlerin bazıları da Bombay’daki semtler ve yerlerin isimlerini taşımaktadır. Mesela; Malabar tepesi demek olan, “Malabar Hil” şiiri, Bombay’da bir semtin ismi olan “Biriçkendi” şiiri, Bombay’da bir tepenin adı olan “Mahim” şiiri, Kambala tepesi demek olan “Kambala Hil” şiiri gibi.
Eserde aruzla yazılmış 19 manzume vardır. Bunlardan “Bir İğbirar”, “İğbirarım” ismiyle; “Hacle-i Muzlim” de “Ziyaret” ismiyle daha önce yayımlanmıştır. Hâmid “İğbirarım” şiirini, biraz ilaveler ve değişiklikler ile bu kitaba da almıştır. “Ziyaret” şiirinin ise sadece içeriğinde değişiklikler yapmış mısra sayısını değiştirmemiştir. Şiir, Recaizâde Mahmut Ekrem’in “Makber” şiirine naziredir.
“Hacer-i Müteharrik” şiirinde Hâmid’in aklına Fatma Hanım gelir. Sevdiğim nerde, diye sorar? Mezar taşı, ona doğru yürür. “Gayibe” şiirinde yine mezar taşına seslenir ve Fatma Hanım’ın ölmemesi gerektiğini, şifa bulması gerektiği söyler. “Zühre-i Hindî” şiirinde yine dağdan bir güzel kız gelir, yanından koşarak geçer. Şair bu kızla kaybolan Fatma Hanım’ın hayatını hatırlar. “Meşçere-i tar” şiirinde yine ağaçlıkta güzel bir kız görür, ona seslenir fakat kız kaçar. Kızın onu bir canavar sandığını söyler. “Mahim” şiirinde de aynı durum vardır. Ormanda saklanıp su kenarında yıkanan mandaları seyreder. Mandaların etrafında, maymunlar, yılanlar, fareler, filler, haşereler ve türlü türlü yırtıcı hayvanlar vesaire vardır. Mandalar bunlardan korkmayıp onlar yokmuş gibi davranmaktadırlar ama şair, ormandan çıkıp onlara görününce hepsi dehşetle kaçışırlar. Burada Hâmid, Fatma Hanım’ın hastalığının kendisini yırtıcı ve zararlı hayvanlardan daha kötü bir duruma soktuğunu söylemektedir.
“Bir leyle-i ye’s” şiirinde Hâmid, her şeyi siyah renkli olarak görür. Gözü ne görse siyah renktedir, gönlünden ne geçirse yine siyah renktedir. Evler, dağlar, âlem, dağ, sabah, nehir sevgili, ağaçlar, bülbül, gonca, şebnem, mescit, meyhane vesaire hep siyah renklidir. “Bir İğbirar” şiirinde de bunun biraz değişi bir durum vardır. Şiirde her şeyi gönlü gibi muğber yani küskün gücenmiş görür. Mescit, meyhane, mevki, cennet, ilkbahar hep muğberdir. Sonra verem olmuş sevgili de küsmüş, gücenmiş, kırıktır. Fatma Hanım’ın verem olmasından dolayı Hâmid, böyle olumsuz bir ruh hâli içerisine düşmüştür. Bu ruh hâlini de tabiata yansıtmaktadır. Tabiatı da kendisi gibi kötü görmektedir.
Bu durum, “Tecelli Yahut Teselli” şiirinde de devam eder. Hâmid, seher vakti dağlık bir yere çıkar. Oradan denize, ovaya ve iki tarafı ağaçlı yola bakar. Bu yol bir köye çıkmaktadır. Fakat köy harap olmuştur. İki iki minare ayaktadır. Nehre, rüzgâra sorar, bahara, hasretten sararmış ağaçlara yalvarmalar eder. Ağaçların bu halini Fatma Hanım’ın veremli halinin hatırlaması zanneder. Ve gözünden yaşlar akar. Allah’tan çiçeklerin niye solduğunu, ona cennetinden gönderdiği meleklerin sultanının yani Fatma Hanım’ın ne olduğunu sorar. Güneş doğunca, sevgilisini görür gibi olur. Allah’a ulaştığını görür.
“Malabar Hil” şiirinde ise bir sabah erken çeşmeli bir yere giden güzel bir kız görür. “Briçkendi” şiirinde her akşam deniz kenarına tek başına gittiğini, orada baştan aşağı siyah giyinmiş bir kız gördüğünü söyler. “Kambala Hill” şiirinde evine yakın ağaçlık güzel bir yerde erkence gezmeye çıkar. “Ebedi Bir Saniye”de bu sefer sahraya çıkar. Oradan dağı aşar. Yorgun yorgun, vadileri dolaşır. “Bir Visâl-İ Ba’îdü’l-İhtimâl” şiirinde de yine yüksek bir yerdedir. Bu şiirlerde Hâmid’in Fatma Hanım’la gezmelerini mi anlattığı, buradaki kızların Fatma Hanım mı olduğu, tam olarak belli değildir. Zaten kitaptaki şiirler oldukça kapalı ve anlaşılması zordur. Yukarıda söylediklerinden hareketle, onun Fatma Hanım’ın hastalığında bu şekilde kendini dağlara, kırlara, deniz kenarlarına attığı, buralarda Fatma Hanım’la olan maceralarını hatırladığı söylenebilir.
“Hindistan’daki Odam” şiirinde Hâmid bu sefer evinin yirmi pencereli büyük salonundadır. “Gurbette Vatan” şiirinde ise gemidedir. “Bağ-ı Rânî” şiirinde Fatma Hanım’ın özelliklerini anlatır. “Hacle-i Muzlim”de artık Fatma Hanım, mezardadır. “Avdet-i Mazi” şiirinde Hâmid, Fatma Hanım’la yaşlılıklarını hayal eder. “Tehlil” şiirinde, yine Makber’de olduğu gibi yazdıklarından rücu eder. Allah’a seslenerek kendisini affetmesini ister. Hâmid, Makber’in yapısı gereği yazamadığı, eksik bıraktığı bazı yerleri bu kitapta devam ettirip tamamlamıştır. Mesela "Tevhid" şiiri bunlardan birisidir. Makber’in sonunda çok az olarak bahsettiği konuyu burada bir şiir hâline getirmiştir. Yine Makber’de yer verdiği Fatma Hanım’la olan hatıralarını, onunla beraber yaptıklarını, onun ölümü üzerine duyduklarını burada tamamlamıştır.
Hâmid, yukarıda da geçtiği gibi, Bunlar O'dur’un bir dereceye kadar yeni yolda olduğunu söyler. Gündüz Akıncı, Hâmid’in asıl yeniliğini bu şiirlerle yaptığını söyler (Akıncı 1954: 164). Ahmet Hamdi Tanpınar ise Bunlar O'dur’daki manzumelerde Hâmid’i, Hindistan manzarasının adeta çarpmış olduğunu, tabiat zenginliğini verebilmek için Hâmid’in her çareye başvurduğunu, fakat fazla bir şey yapamadığını, yeni bir şey ortaya atamadığını söyler (Tanpınar 1982: 523). Fakat Hâmid’in burada anlatmak istediği bunlar değildir. Onlar ikinci plândadır. Hâmid buradaki şiirleriyle Fatma Hanım’ı, onun Bombay’daki son zamanlarını ve öldükten sonra kendisinde bıraktığı izlenimleri anlatmaktadır. Bu yüzden kitaptaki tabiat tasvirlerinden ziyade, güzel kız tasvirleri daha önemlidir.
Tanpınar, ayrıca Hâmid’in Bunlar O'dur kitabı ile aruzdaki mısra yekpareliğini kırdığını, konuşma hususiyetlerinin ilk defa şiire soktuğunu, mitolojik hayal ve isimleri Türkçeye soktuğunu da söyler. (Tanpınar 2012: 524) Bunlar eserin ehemmiyetini gösteren önemli tespitlerdir. Hâmid’in bu şiirlerde muhtevanın dışında şekil bakımından da değişiklikler denediği görülmektedir.
Kitapta, eşleme, sarma ve çapraz kafiye düzeni kullanılmış, bazılarında sarma ve çapraz kafiye düzeni, karışık da kullanılmıştır. Şekil olarak gazel ve kaside kafiye şeklinde şiirler de yazılmıştır. Tanpınar, diğerlerinde olduğu gibi bu eserin de belli başlı özelliklerinden birisinin şairin ilhamını ilk gelen kafiyenin idare etmesi olduğunu söyler.
Kitaptaki beş şiir, bent şeklinde yazılmıştır, diğerleri yazılmamıştır. Buna rağmen bent şeklinde yazılmayan bu şiirlerden bazıları, bent intibaı da vermektedirler. Hâmid kitapta dört farklı aruz vezni kullanmıştır. Aynı vezinleri peş peşe kullanmıştır. Sonra diğer vezinlere geçmiştir.
Kitabın en uzun şiiri, ilk şiir olan “Hacer-i Müteharrik” şiiri olup 84 mısradan oluşmaktadır. İkinci uzun şiir ise dörder mısralı yirmi kıtadan oluşan seksen mısralı “Bir İğbirar” şiiridir. Kitabın en kısa şiiri ise, 16 mısradan oluşan “Mahim” şiiridir. Ondan sonra ise 18 mısra ile “Malabar Hil” şiiri ile “Bağ-ı Rânî” şiirleri gelmektedir. Diğer şiirler ise değişik uzunluk ve kısalıklarda yazılmışlardır. Eser, 1885 yılının son aylarında basılmıştır.
Şairin biyografisi için bk. "Abdülhak Hâmit Tarhan". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/tarhan-abdulhak-hamit
Eserden Örnekler
BİR LEYLE-İ YE’S
Ne görse dîde-i pür-nem siyeh-reng
Ne yâd etse dil-i berhem siyeh-reng
Eriştim bir yere her dem siyeh-reng
Sabah olmaz şeb-i mâtem siyeh-reng
Mehâlik hayy ü meyyit în ü ândan
Hayat olmuş denir fâriğ cihândan
Nişan vermekte tayf-ı şeb-revândan
Cin ü âdem kimi görsem siyeh-reng
Olup zîr-i zemîn yek-ser küşâde
Uçar ifrîtler cevv-i hevâda
Müşâbih kadd-i cânân tünd-bâde
Lika-yı sâkî-i hurrem siyeh-reng
Çekilmiş reng ü bû gülzârlardan
Nihâlân farkolunmaz dârlardan
Ser-i zülf-i nigârân mârlardan
Lihâf ü bister ü hem-dem siyeh-reng
Boğulmuş girye-i hasretle hande
Konulmuş pâ-yı hürriyetse bende
Siyâh açmış bütün güller çemende
Hezâr u gonca vü şebnem siyeh-reng
Düşer bin tavr-ı mânâ câna muzlim
Tecellîdir iner devrâna muzlim
Melâz ü mescid ü meyhâne muzlim
İmam ü mutrib ü mahrem siyeh-reng
Kanâdîl-i semâ bitmiş serâser
Bevârık hep donup kalmış beraber
Sabâh u cûy u ebr ü bâğ u meşcer
Siyeh kisve siyeh makdem siyeh-reng
Perestâr-ı hacer hep yâr ü düşmen
Cenâh-ı mel’anetten yok bir eymen
Sanemler abanostandır Berehmen
Güzeller heykel-i ebkem siyeh-reng
Benât-ı fikr ü mana hâne ber-dûş
Yürür teşrîhler bed-mest ü medhûş
Gezenler hâneler dağlar kefen-pûş
Umumen hem beyaz ü hem sîyeh-reng
Çeh-i gayyâ mıdır pür-cûşîş-i sem
Yayılmış mı desem dûd-ı cehennem
Veya hâb-ı ademdir bu mücessem
Kararmış gökyüzü âlem siyeh-reng
Şeb-i esrârda dîdar-ı maksûd
Değer mi kalbe hiç envâr-ı maksûd
Gel olma tâ seher bîdar-ı maksûd
Olursun sen de ey sersem siyeh-reng
[...]
TEHLÎL
Allah'sın ey ilâh-ı âlem
Allah-ı rahîmsin müsellem
Hâlim sana olmasın mı mâlum
Mecrûh gönül değil mi mâsum
Vicdan beni eyliyor haberdâr
Kim bu kulunum senin günehkâr
Sende var iken o rahm u gufrân
Olmaz mı ya bende cürm ü isyan
Ben âsiyim ey Hüdâ-yı mutlak
Ben âsimim anda şek yok, ancak
Zikrinle bulur içim teselli
Nûrunla eder gözüm tecelli
Kılmış gibi zıllı nûra illet
Ettin bana derdi sen fazîlet
Lütfün ile eksilir melâlim
Kahrına füzûn olur kemâlim
Bir zerre nasıl olursa ber-ter
Şi’rimle ulüvv olursa izhâr
Ancak sana i’tilâ içindir
Sâfilde beni fedâ içindir
Bir sözde eğer fasih isem ben
Mefhûmu anın değil misin sen
Hâmemde benim ne olsa hâdis
İlhâmların değil mi bâis
Âsarımı gördü yâr u düşmen
Sensin maksûd cümlesinden
Takvâda kusurumu gören çok
Gönlümdeki hâli bir bilen yok
Yarâb sen olunca kalbe şâhid
Teşrîhine hak bulur mu zâhid
Gönlünde olan gamınla âdi
Bilsin mi zevâhir-i ibâdı
Cânında olan seninle nâzı
Anlar mı merasim-i niyâzı
Aczim cehlim kemâl-i hâcet
Taksîrlerim değil mi tâat
Senden aceb ayrılır mı benlik
Tevhid değil mi nâle-zenlik
Mihrâblarım nücûm-ı zehrâ
Ben mahşere karşı ferd-i tenhâ
Allah deyip çıkınca Hâmid
Ben ten kalırım zeminde câmid
Gökten düşerek olur o ber-ter
Her secdede hâk ile beraber (Enginün 1991: 147-148, 178-179)
Kaynakça
Akıncı, Gündüz (1954). Abdülhak Hâmit Tarhan, Hayatı, Eserleri ve Sanatı, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi Yayınları.
Enginün, İnci (1991). Abdülhak Hâmid Tarhan, Bütün Şiirleri -1, Sahra / Divaneliklerim/ Bunlar O’dur, 2 bs., İstanbul: Dergâh Yayınları.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (2012). On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 20. bs., İstanbul: Dergâh Yayınları.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | MACERÂ-YI AŞK (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
2 | SABR U SEBAT (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
3 | İÇLİ KIZ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
4 | DUHTER-İ HİNDÛ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
5 | NESTEREN (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
6 | NAZİFE (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
7 | SAHRA (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
8 | TÂRIK yahud ENDÜLÜS FETHİ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
9 | TEZER YAHUT MELİK ABDURRAHMANÜ’S-SÂLİS (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Târhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
10 | EŞBER (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) | Abdülhak Hâmit Tarhan | Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu |
Görüntüle | ||
11 | MAKBER (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
12 | ÖLÜ (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
13 | BELDE YAHUT DİVANELİKLERİM (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
14 | HACLE (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Prof. Dr. İHSAN SAFİ |
Görüntüle | ||
15 | KAHBE YAHUT BİR SEFİLENİN HASBİHALİ (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) | Abdülhak Hamit Tarhan | Dr. Ayşe Sandıkkaya Aşır |
Görüntüle | ||
16 | MÎZÂNÜ'L-BELÂGA (ABDURRAHMAN SÜREYYÂ) | Abdurrahman Süreyyâ, Mîrdûhî-zâde | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
17 | SÜNÛHÂT (ABDÜLVEHHÂB) | Abdülvehhâb, Bolulu | Dr. Öğr. Üyesi Adem Özbek |
Görüntüle | ||
18 | BELÂGAT-I LİSÂN-I OSMÂNÎ (AHMED HAMDİ) | Ahmed Hamdi, Şirvânî | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
19 | LUGAT-I KÂMÛS (AHMED LÜTFÎ) | Ahmed Lütfî Efendi | Diğer Hamza Havuz |
Görüntüle | ||
20 | LEHCE-İ OSMÂNÎ (AHMET VEFİK PAŞA) | Ahmed Vefîk Paşa | Diğer Hamza Havuz |
Görüntüle | ||
21 | ISTILÂHÂT LÜGATİ (YENİŞEHİRLİ AVNÎ) | Avnî, Yenişehirli | Dr. Bihter Gürışık Köksal |
Görüntüle | ||
22 | BELÂGAT-I OSMÂNİYYE (CEVDET PAŞA) | Cevdet Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Lofçalı | Prof. Dr. Mücahit Kaçar |
Görüntüle | ||
23 | HADÎKATÜ'L-BEYÂN (HACI İBRÂHİM EFENDİ) | Hakkı, Hacı İbrâhim Hakkı Efendi | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
24 | SEFÎNETÜ’L-İNŞÂ (HÂLET) | Hâlet, İbrâhim Hâlet Bey, İstanbullu | Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ |
Görüntüle | ||
25 | SEVDÂ-YI NİHÂN (HÂLİD) | Hâlid, Yenişehirli-zâde Hâlid Eyyûb Bey | Doç. Dr. Macit Balık |
Görüntüle |