BUNLAR ODUR (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN)
şiirler
Abdülhak Hamit Tarhan (d. 2 Ocak 1852 - ö. 13 Nisan 1937)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Abdülhak Hâmid Tarhan’ın, eşi Fatma Hanım için yazdığı Makber ve Ölü’den sonra neşrettiği bir başka eseri. Hâmid, eserdeki manzumelerin Fatma Hanım’ın Bombay’daki hayatından ve vefatından doğan hatıraları içerdiğini söyler (Enginün 1991: 21). Zaten kitaptaki şiirlerin bazıları da Bombay’daki semtler ve yerlerin isimlerini taşımaktadır. Mesela; Malabar tepesi demek olan, “Malabar Hil” şiiri, Bombay’da bir semtin ismi olan “Biriçkendi” şiiri, Bombay’da bir tepenin adı olan “Mahim” şiiri, Kambala tepesi demek olan “Kambala Hil” şiiri gibi.

Eserde aruzla yazılmış 19 manzume vardır. Bunlardan “Bir İğbirar”, “İğbirarım” ismiyle; “Hacle-i Muzlim” de “Ziyaret” ismiyle daha önce yayımlanmıştır. Hâmid “İğbirarım” şiirini, biraz ilaveler ve değişiklikler ile bu kitaba da almıştır. “Ziyaret” şiirinin ise sadece içeriğinde değişiklikler yapmış mısra sayısını değiştirmemiştir. Şiir, Recaizâde Mahmut Ekrem’in “Makber” şiirine naziredir.

“Hacer-i Müteharrik” şiirinde Hâmid’in aklına Fatma Hanım gelir. Sevdiğim nerde, diye sorar? Mezar taşı, ona doğru yürür. “Gayibe” şiirinde yine mezar taşına seslenir ve Fatma Hanım’ın ölmemesi gerektiğini, şifa bulması gerektiği söyler. “Zühre-i Hindî” şiirinde yine dağdan bir güzel kız gelir, yanından koşarak geçer. Şair bu kızla kaybolan Fatma Hanım’ın hayatını hatırlar. “Meşçere-i tar” şiirinde yine ağaçlıkta güzel bir kız görür, ona seslenir fakat kız kaçar. Kızın onu bir canavar sandığını söyler. “Mahim” şiirinde de aynı durum vardır. Ormanda saklanıp su kenarında yıkanan mandaları seyreder. Mandaların etrafında, maymunlar, yılanlar, fareler, filler, haşereler ve türlü türlü yırtıcı hayvanlar vesaire vardır. Mandalar bunlardan korkmayıp onlar yokmuş gibi davranmaktadırlar ama şair, ormandan çıkıp onlara görününce hepsi dehşetle kaçışırlar. Burada Hâmid, Fatma Hanım’ın hastalığının kendisini yırtıcı ve zararlı hayvanlardan daha kötü bir duruma soktuğunu söylemektedir.  

“Bir leyle-i ye’s” şiirinde Hâmid, her şeyi siyah renkli olarak görür. Gözü ne görse siyah renktedir, gönlünden ne geçirse yine siyah renktedir. Evler, dağlar, âlem, dağ, sabah, nehir sevgili, ağaçlar, bülbül, gonca, şebnem, mescit, meyhane vesaire hep siyah renklidir. “Bir İğbirar” şiirinde de bunun biraz değişi bir durum vardır. Şiirde her şeyi gönlü gibi muğber yani küskün gücenmiş görür. Mescit, meyhane, mevki, cennet, ilkbahar hep muğberdir. Sonra verem olmuş sevgili de küsmüş, gücenmiş, kırıktır. Fatma Hanım’ın verem olmasından dolayı Hâmid, böyle olumsuz bir ruh hâli içerisine düşmüştür. Bu ruh hâlini de tabiata yansıtmaktadır. Tabiatı da kendisi gibi kötü görmektedir.

Bu durum, “Tecelli Yahut Teselli” şiirinde de devam eder. Hâmid, seher vakti dağlık bir yere çıkar. Oradan denize, ovaya ve iki tarafı ağaçlı yola bakar. Bu yol bir köye çıkmaktadır. Fakat köy harap olmuştur. İki iki minare ayaktadır. Nehre, rüzgâra sorar, bahara, hasretten sararmış ağaçlara yalvarmalar eder. Ağaçların bu halini Fatma Hanım’ın veremli halinin hatırlaması zanneder. Ve gözünden yaşlar akar. Allah’tan çiçeklerin niye solduğunu, ona cennetinden gönderdiği meleklerin sultanının yani Fatma Hanım’ın ne olduğunu sorar. Güneş doğunca, sevgilisini görür gibi olur. Allah’a ulaştığını görür.  

“Malabar Hil” şiirinde ise bir sabah erken çeşmeli bir yere giden güzel bir kız görür. “Briçkendi” şiirinde her akşam deniz kenarına tek başına gittiğini, orada baştan aşağı siyah giyinmiş bir kız gördüğünü söyler. “Kambala Hill” şiirinde evine yakın ağaçlık güzel bir yerde erkence gezmeye çıkar. “Ebedi Bir Saniye”de bu sefer sahraya çıkar. Oradan dağı aşar. Yorgun yorgun, vadileri dolaşır. “Bir Visâl-İ Ba’îdü’l-İhtimâl” şiirinde de yine yüksek bir yerdedir. Bu şiirlerde Hâmid’in Fatma Hanım’la gezmelerini mi anlattığı, buradaki kızların Fatma Hanım mı olduğu, tam olarak belli değildir. Zaten kitaptaki şiirler oldukça kapalı ve anlaşılması zordur. Yukarıda söylediklerinden hareketle, onun Fatma Hanım’ın hastalığında bu şekilde kendini dağlara, kırlara, deniz kenarlarına attığı, buralarda Fatma Hanım’la olan maceralarını hatırladığı söylenebilir.

“Hindistan’daki Odam” şiirinde Hâmid bu sefer evinin yirmi pencereli büyük salonundadır. “Gurbette Vatan” şiirinde ise gemidedir. “Bağ-ı Rânî” şiirinde Fatma Hanım’ın özelliklerini anlatır. “Hacle-i Muzlim”de artık Fatma Hanım, mezardadır. “Avdet-i Mazi” şiirinde Hâmid, Fatma Hanım’la yaşlılıklarını hayal eder. “Tehlil” şiirinde, yine Makber’de olduğu gibi yazdıklarından rücu eder. Allah’a seslenerek kendisini affetmesini ister. Hâmid, Makber’in yapısı gereği yazamadığı, eksik bıraktığı bazı yerleri bu kitapta devam ettirip tamamlamıştır. Mesela "Tevhid" şiiri bunlardan birisidir. Makber’in sonunda çok az olarak bahsettiği konuyu burada bir şiir hâline getirmiştir. Yine Makber’de yer verdiği Fatma Hanım’la olan hatıralarını, onunla beraber yaptıklarını, onun ölümü üzerine duyduklarını burada tamamlamıştır.

Hâmid, yukarıda da geçtiği gibi, Bunlar O'dur’un bir dereceye kadar yeni yolda olduğunu söyler. Gündüz Akıncı, Hâmid’in asıl yeniliğini bu şiirlerle yaptığını söyler (Akıncı 1954: 164). Ahmet Hamdi Tanpınar ise Bunlar O'dur’daki manzumelerde Hâmid’i, Hindistan manzarasının adeta çarpmış olduğunu, tabiat zenginliğini verebilmek için Hâmid’in her çareye başvurduğunu, fakat fazla bir şey yapamadığını, yeni bir şey ortaya atamadığını söyler (Tanpınar 1982: 523). Fakat Hâmid’in burada anlatmak istediği bunlar değildir. Onlar ikinci plândadır. Hâmid buradaki şiirleriyle Fatma Hanım’ı, onun Bombay’daki son zamanlarını ve öldükten sonra kendisinde bıraktığı izlenimleri anlatmaktadır. Bu yüzden kitaptaki tabiat tasvirlerinden ziyade, güzel kız tasvirleri daha önemlidir.

Tanpınar, ayrıca Hâmid’in Bunlar O'dur kitabı ile aruzdaki mısra yekpareliğini kırdığını, konuşma hususiyetlerinin ilk defa şiire soktuğunu, mitolojik hayal ve isimleri Türkçeye soktuğunu da söyler. (Tanpınar 2012: 524) Bunlar eserin ehemmiyetini gösteren önemli tespitlerdir. Hâmid’in bu şiirlerde muhtevanın dışında şekil bakımından da değişiklikler denediği görülmektedir.

Kitapta, eşleme, sarma ve çapraz kafiye düzeni kullanılmış, bazılarında sarma ve çapraz kafiye düzeni, karışık da kullanılmıştır. Şekil olarak gazel ve kaside kafiye şeklinde şiirler de yazılmıştır. Tanpınar, diğerlerinde olduğu gibi bu eserin de belli başlı özelliklerinden birisinin şairin ilhamını ilk gelen kafiyenin idare etmesi olduğunu söyler.

Kitaptaki beş şiir, bent şeklinde yazılmıştır, diğerleri yazılmamıştır. Buna rağmen bent şeklinde yazılmayan bu şiirlerden bazıları, bent intibaı da vermektedirler. Hâmid kitapta dört farklı aruz vezni kullanmıştır. Aynı vezinleri peş peşe kullanmıştır. Sonra diğer vezinlere geçmiştir.

Kitabın en uzun şiiri, ilk şiir olan “Hacer-i Müteharrik” şiiri olup 84 mısradan oluşmaktadır. İkinci uzun şiir ise dörder mısralı yirmi kıtadan oluşan seksen mısralı “Bir İğbirar” şiiridir. Kitabın en kısa şiiri ise, 16 mısradan oluşan “Mahim” şiiridir. Ondan sonra ise 18 mısra ile “Malabar Hil” şiiri ile “Bağ-ı Rânî” şiirleri gelmektedir. Diğer şiirler ise değişik uzunluk ve kısalıklarda yazılmışlardır. Eser, 1885 yılının son aylarında basılmıştır.

Şairin biyografisi için bk. "Abdülhak Hâmit Tarhan". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/tarhan-abdulhak-hamit

Eserden Örnekler


BİR LEYLE-İ YE’S

Ne görse dîde-i pür-nem siyeh-reng

Ne yâd etse dil-i berhem siyeh-reng

        Eriştim bir yere her dem siyeh-reng

        Sabah olmaz şeb-i mâtem siyeh-reng


Mehâlik hayy ü meyyit în ü ândan

Hayat olmuş denir fâriğ cihândan

      Nişan vermekte tayf-ı şeb-revândan

      Cin ü âdem kimi görsem siyeh-reng


Olup zîr-i zemîn yek-ser küşâde

Uçar ifrîtler cevv-i hevâda

       Müşâbih kadd-i cânân tünd-bâde

       Lika-yı sâkî-i hurrem siyeh-reng


Çekilmiş reng ü bû gülzârlardan

Nihâlân farkolunmaz dârlardan

            Ser-i zülf-i nigârân mârlardan

            Lihâf ü bister ü hem-dem siyeh-reng


Boğulmuş girye-i hasretle hande

Konulmuş pâ-yı hürriyetse bende

          Siyâh açmış bütün güller çemende

          Hezâr u gonca vü şebnem siyeh-reng


Düşer bin tavr-ı mânâ câna muzlim

Tecellîdir iner devrâna muzlim

      Melâz ü mescid ü meyhâne muzlim

      İmam ü mutrib ü mahrem siyeh-reng


Kanâdîl-i semâ bitmiş serâser

Bevârık hep donup kalmış beraber

        Sabâh u cûy u ebr ü bâğ u meşcer

        Siyeh kisve siyeh makdem siyeh-reng


Perestâr-ı hacer hep yâr ü düşmen

Cenâh-ı mel’anetten yok bir eymen

         Sanemler abanostandır Berehmen

         Güzeller heykel-i ebkem siyeh-reng


Benât-ı fikr ü mana hâne ber-dûş

Yürür teşrîhler bed-mest ü medhûş

         Gezenler hâneler dağlar kefen-pûş

          Umumen hem beyaz ü hem sîyeh-reng


Çeh-i gayyâ mıdır pür-cûşîş-i sem

Yayılmış mı desem dûd-ı cehennem

          Veya hâb-ı ademdir bu mücessem

           Kararmış gökyüzü âlem siyeh-reng


Şeb-i esrârda dîdar-ı maksûd

Değer mi kalbe hiç envâr-ı maksûd

          Gel olma tâ seher bîdar-ı maksûd

          Olursun sen de ey sersem siyeh-reng  

[...]

TEHLÎL

      Allah'sın ey ilâh-ı âlem

      Allah-ı rahîmsin müsellem

      Hâlim sana olmasın mı mâlum

      Mecrûh gönül değil mi mâsum


       Vicdan beni eyliyor haberdâr

       Kim bu kulunum senin günehkâr

       Sende var iken o rahm u gufrân

       Olmaz mı ya bende cürm ü isyan

       Ben âsiyim ey Hüdâ-yı mutlak


      Ben âsimim anda şek yok, ancak

       Zikrinle bulur içim teselli

       Nûrunla eder gözüm tecelli

       Kılmış gibi zıllı nûra illet

       Ettin bana derdi sen fazîlet


      Lütfün ile eksilir melâlim

       Kahrına füzûn olur kemâlim

       Bir zerre nasıl olursa ber-ter

       Şi’rimle ulüvv olursa izhâr

       Ancak sana i’tilâ içindir


     Sâfilde beni fedâ içindir

       Bir sözde eğer fasih isem ben

       Mefhûmu anın değil misin sen

       Hâmemde benim ne olsa hâdis

       İlhâmların değil mi bâis


      Âsarımı gördü yâr u düşmen

       Sensin maksûd cümlesinden

       Takvâda kusurumu gören çok

       Gönlümdeki hâli bir bilen yok

       Yarâb sen olunca kalbe şâhid


      Teşrîhine hak bulur mu zâhid

       Gönlünde olan gamınla âdi

       Bilsin mi zevâhir-i ibâdı

       Cânında olan seninle nâzı

       Anlar mı merasim-i niyâzı


      Aczim cehlim kemâl-i hâcet

      Taksîrlerim değil mi tâat

      Senden aceb ayrılır mı benlik

      Tevhid değil mi nâle-zenlik

      Mihrâblarım nücûm-ı zehrâ


     Ben mahşere karşı ferd-i tenhâ

     Allah deyip çıkınca Hâmid

     Ben ten kalırım zeminde câmid

     Gökten düşerek olur o ber-ter

     Her secdede hâk ile beraber   (Enginün 1991: 147-148, 178-179)

Kaynakça


Akıncı, Gündüz (1954). Abdülhak Hâmit Tarhan, Hayatı, Eserleri ve Sanatı, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi Yayınları.

Enginün, İnci (1991). Abdülhak Hâmid Tarhan, Bütün Şiirleri -1, Sahra / Divaneliklerim/ Bunlar O’dur, 2 bs., İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tanpınar, Ahmet Hamdi (2012). On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 20. bs., İstanbul: Dergâh Yayınları.

Atıf Bilgileri


SAFİ, İHSAN. "BUNLAR ODUR (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/bunlar-odur-abdulhak-hamit-tarhan. [Erişim Tarihi: 28 Ocak 2025].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 MACERÂ-YI AŞK (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
2 SABR U SEBAT (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
3 İÇLİ KIZ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
4 DUHTER-İ HİNDÛ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
5 NESTEREN (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
6 NAZİFE (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
7 SAHRA (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Tarhan Prof. Dr. İHSAN SAFİ
Görüntüle
8 TÂRIK yahud ENDÜLÜS FETHİ (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
9 TEZER YAHUT MELİK ABDURRAHMANÜ’S-SÂLİS (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Târhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
10 EŞBER (ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN) Abdülhak Hâmit Tarhan Doç. Dr. Oğuzhan Karaburgu
Görüntüle
11 MAKBER (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Tarhan Prof. Dr. İHSAN SAFİ
Görüntüle
12 ÖLÜ (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Tarhan Prof. Dr. İHSAN SAFİ
Görüntüle
13 BELDE YAHUT DİVANELİKLERİM (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Tarhan Prof. Dr. İHSAN SAFİ
Görüntüle
14 HACLE (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Tarhan Prof. Dr. İHSAN SAFİ
Görüntüle
15 KAHBE YAHUT BİR SEFİLENİN HASBİHALİ (ABDÜLHAK HAMİT TARHAN) Abdülhak Hamit Tarhan Dr. Ayşe Sandıkkaya Aşır
Görüntüle
16 MÎZÂNÜ'L-BELÂGA (ABDURRAHMAN SÜREYYÂ) Abdurrahman Süreyyâ, Mîrdûhî-zâde Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
17 SÜNÛHÂT (ABDÜLVEHHÂB) Abdülvehhâb, Bolulu Dr. Öğr. Üyesi Adem Özbek
Görüntüle
18 BELÂGAT-I LİSÂN-I OSMÂNÎ (AHMED HAMDİ) Ahmed Hamdi, Şirvânî Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
19 LUGAT-I KÂMÛS (AHMED LÜTFÎ) Ahmed Lütfî Efendi Diğer Hamza Havuz
Görüntüle
20 LEHCE-İ OSMÂNÎ (AHMET VEFİK PAŞA) Ahmed Vefîk Paşa Diğer Hamza Havuz
Görüntüle
21 ISTILÂHÂT LÜGATİ (YENİŞEHİRLİ AVNÎ) Avnî, Yenişehirli Dr. Bihter Gürışık Köksal
Görüntüle
22 BELÂGAT-I OSMÂNİYYE (CEVDET PAŞA) Cevdet Paşa, Ahmed Cevdet Paşa, Lofçalı Prof. Dr. Mücahit Kaçar
Görüntüle
23 HADÎKATÜ'L-BEYÂN (HACI İBRÂHİM EFENDİ) Hakkı, Hacı İbrâhim Hakkı Efendi Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
24 SEFÎNETÜ’L-İNŞÂ (HÂLET) Hâlet, İbrâhim Hâlet Bey, İstanbullu Araş. Gör. MUSTAFA KILIÇ
Görüntüle
25 SEVDÂ-YI NİHÂN (HÂLİD) Hâlid, Yenişehirli-zâde Hâlid Eyyûb Bey Doç. Dr. Macit Balık
Görüntüle