MA'ÂRİF-NÂME (SİNÂN PAŞA)
nasihatname
Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn (d. 16 Recep 845 / 30 Kasım 1441 ? - ö. 24 Safer 891/1 Mart 1486)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Sinân Paşa'nın ikinci Türkçe eseridir. Yazar, konuları bakımından birbiriyle bağlantılı olan üç Türkçe eserini oldukça kısa sayılacak bir süre içinde art arda kaleme aldığını bildirir. Tazarru’-nâme'yi “üç dört ay mikdârı” zamanda yazıp bir insanın bunun gibi bir eseri az bir zaman içinde yazmasının mümkün olduğunu görünce, “bir kaç gün daha Tanrı'nın desteğine güvenip çalışarak ve emek vererek” Ma'ârif-nâme'yi yazmaya giriştiğini söyler.

Sinân Paşa, eserinde girişteki astronomi terimlerini kullanarak yazdığı emsalsiz bir naʻt (= Hz. Peygamber övgüsü) içindeki birkaç beyit dışında, manzumelere yer vermemiş, baştan sona mensur yazmayı yeğlemiştir. Bu bakımdan Ma'ârif-nâme Türk nesir edebiyatının üstün nitelikli bir ürünü olduğu kadar, nesir dilinin de en zengin ve göz ardı edilemeyecek değerde eserleri arasında yer alır. 

Ma'ârif-nâme, yazarının kendi sözleriyle, "ahlâk bâbında, nasihatname suretinde bir kitap"tır. Sinân Paşa, eserinin mahiyeti ile ele aldığı konuları şu sözleriyle ortaya koyar: “… Gâh dünyanın gelip geçiciliğinden şikâyetler edeyim ve gâh nefsin aldatmacalarını dile getireyim. Gâh ahlâkın iyilerinden söz edeyim ve gâh kötülerini yazıya dökeyim. Gâh hikmet türünden sözler söyleyeyim ve gâh kınama yollu sözler düzeyim. Gâh dünya işlerine eren akıl hakkında açıklamada bulunayım, gâh öte dünyayı kavrayan akılla ilgili açıklamalar yapayım. Gâh fakr erlerinin ahlâkı üzerine bir şeyler diyeyim, gâh adalet hakkında. Gâh dervişler dilinden bir konuşan papağan olup şekerler yiyeyim, gâh âşıklar ağzından bir hoş sesli bülbül olup destanlar söyleyeyim. Gâh coşup taşarak âriflerin makamından haberler vereyim, gâh durulup senerek yine zâhidler makamına ineyim. ... Kimi zaman etkileyici sözler söyleyip ağlatayım, bütün kalemler iki dilli iken bin türlü dille söyleyeyim.” Bu sözler Ma'ârif-nâme'nin, yazarı diliyle yapılmış bir özetidir. Bu eseri için üst ve alt bölümlerle bir düzenleme yapmayı düşünmediğini belirten Sinân Paşa, yine kendi sözleriyle, kalemini serbestçe kullanmış, düşüncesi ne yöne yönlenirse, eline kalemi aldığında hatırına ne gelirse onu yazmıştır. Yer yer hikmetler [= özlü sözler] ve öğütlerle zenginleştirilmiş olan Ma'ârif-nâme özde İslâm kaynaklı ahlâk değerlerini sergilemekle birlikte, içinde eski filozoflardan, özellikle de Eflatun'un öğütlerinden alıntılar yer alır. Sinân Paşa bu konuda da amacının ahlâkı güzelleştirmek, güzel ahlâk prensiplerini benimsetmek olduğunu, böyle olduğu için de gerek Eflâtun'dan olsun, gerek Kur’ân'dan, hatırına her gelen öğüdü yazdığını kaydetmektedir.

Eser, dili ve anlatım biçimi açısından taşıdığı önem bir yana, konusu ve içeriği bakımından son derecede ilgi çekicidir. Bir çoğu aforizma (= vecize) değerinde olan sözlerin yoğun anlamlı kısa cümle kalıplarıyla verilmesi, bu esere ilk bakışta kolay okunur, sade dilli bir eser görüntüsü verir. Ancak Paşa'nın çok zengin söz dağarcığından saçılan ve engin kültüründen taşan kelimelerin zengin anlam yükleri ile düşünce deryasının derinliğinden çıkarıp ortaya sürdüğü söz incilerinin parıltıları, okuyanı, bir yanıyla içine girilmesi gerçekten oldukça güç bir anlam dünyasıyla, bir yanıyla da göz kamaştırıcı bir dil ve üslupla karşı karşıya getirir.

Ma'ârif-nâme'nin ahlâk kitaplarımız arasında ayrı bir yeri vardır. Zengin ve engin kültürü ve bilgi birikimi; ilim hayatında en büyükler arasında yer almış, devlet yönetiminde en üst basamağa kadar yükselmiş, çıkışların mutluluğunu yaşamış, inişlerin acılarını çekmiş; genç yaşlarda derin felsefe konularıyla ilgilenip bunalım geçirmiş, kapıldığı şüphecilik yüzünden her varın, her oluşun iç yüzüne ulaşma peşine düşüp, soylu bir zihnin çilesini çeke çeke yaşamış, tasavvuf düşüncesinin en çetrefil meseleleriyle düşünce ikliminde yoğrulup, gönül deryasının derinlik ve enginliklerinde teselli bulmaya çalışarak ömrünü insana özgü erdem değerleriyle sürdürmüş, inanıp benimsediği üstünlükler uğruna kayıplara uğramış, ama hep dik durmuş bir kişiliğin kaleminden çıkmış bu eserin benzerleri yanında başkaca değerinin bulunması ve önemli sayılması olağan ve doğaldır. Eserin büyük bir kısmını oluşturan aforizmaların her biri, erdemliliğin ve ahlâk değerlerinin, bu değerlere bağlı olmanın nasıl olduğunu bilmek isteyen herkes için, her an hatırda tutulması, hafıza kartına yüklenmesi istenecek ilkeler hükmündedir.

İkinci olarak, eserde adı geçen kişiler, kitaplar, çeşitli durumlar için verilen örnekler, aktarılan hikâyeler göz önünde bulundurulduğunda, dile getirilen görüşlerin, sergilenen düşüncelerin, yapılan yorum ve değerlendirmelerin ortak bir değerler demetiyle ilişkili bulunduğu, paylaşılan bir kültür havzasının iklimini yansıttığı söylenebilir. Ancak Sinân Paşa gibi zihin çilesine dolanmış, akıl ayağını şüphe tuzağına kaptırmış, çıkışlı inişli hayatında çok kişi tanımış, devlet yönetiminde çok şeyin yakın şahidi olmuş, başta Sultan Fâtih olmak üzere, o dönemin en önde ve gözde kimseleriyle görüşmüş; kendisiyle çekişmiş, hasımlarıyla didişip tartışmış bir kişiliğin biriktirdiği şahsî tecrübelerin eserine yansımış olması onun en ayrıcalıklı yönüdür. Bu açıdan özellikle kitabının son bölümleri devlet katında edindiği ikinci aklının yansımaları sayılır. Bu parçalar Sultan Fâtih ile vezirleri ve diğer devlet görevlileri hakkındaki izlenim, yorum ve düşüncelerini aktarır ve tarih araştırmaları açısından büyük önem taşır.

Eski kaynaklarda Tazarru'-nâme ve Tezkiretü'l-Evliyâ ile karıştırıldığı görülen (bk. Ali Emîrî, Şer’iye, 1113; İstanbul Belediye Kütüphanesi, Muallim Cevdet kitapları, 334), nelik ve niteliği hakkında yanlış ve çelişkili değerlendirmeler yapılmış olan bu esere ilk kez merhum Süheyl Ünver bir makalesinde dikkat çekmiş, daha sonra mevcut nüshalarından biri 1961 yılında merhum İsmail Hikmet Ertaylan'ın, yazar ve eserlerine dair yirmi bir sayfalık bir incelemesiyle tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır (1961). Ma'ârif-nâme'nin çeşitli kitaplıklarda çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır.

Eserin mevcut nüshalarının karşılaştırılıp değerlendirilmesine dayanan çeviriyazılı metni ilkin 1978 yılında Mertol Tulum tarafından malzemesi doçentlik çalışmasında kullanılmak üzere hazırlanmış, daha sonra dilinin seslendirme bakımından bugünün diliyle uygunlaştırılmış biçimi ile günümüz diline aktarılmış şeklinin karşılıklı sayfalara konmuş bir düzenleme ile yapılan baskısı, sonuna 765 adet bilgi notu eklenerek, 2013 yılında, Maârif-nâme – Özlü Sözler ve Öğütler Kitabı adıyla yayımlanmıştır. Sinân Paşa’nın bu eserindeki birçok özlü söz ayet ve hadis tercümeleridir. Söz konusu yayının notlar ekinde bunlar elden geldiğince ortaya konmaya çalışılmıştır.

Yazarın biyografisi için bk. "Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn". Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sinn-pasa-yusuf-sinaneddin   

Eserden Örnekler


İşâret-i Avf u Şefâ'at

Avf ummaga dahı tarîk gerek ve şefâ'at itmege dahı şefîk gerek. Ervâh arasında münâsebet olmayınca nice şefâ'at olur ve nefsün hilkatinde kâbiliyyet olmayınca nice hidâyet olur. Nizâm-ı âlem hemîn müteferrık kolayına konmamışdur ve bu kârgâh esbâb-ı âdiyye-i müteselsile ile baglanmamışdur. Avfun dahı ma'nâsı vardur anı ehli bilür. Ol câzibe-i İlâhî’dür ki yine kopdugı yire iledür. Her mevcûd ne mertebeden ta'ayyün buldı ise yine ana varsa gerek ve her ne sıfatdan tecellî oldı ise yine ol sıfatun kemâlini bulsa gerek. Enbiyâ ve evliyâ dahı şefâ'at itseler gerek. Rûhlar ile münâsebet olanları kemâlâtına iletseler gerek. Hâtem-i enbiyâ rûh-ı küll oldugı içün şefâ'ati âmm olsa gerek. Her rûh ile bunun arasında bir yüzden iltiyâm olsa gerek. Mahşerde cemî'isi ana yalvaralar ki hesâb ne olacak ise ola, intizârdan kurtulalar. Ümmeti olmayanlara münâsebetleri kadar şefâ'at kılar. Ümmeti olanı hod âhır cehennemden kurtarur. İmdi ervâh münâsebetinün merâtibi çog olur. Anı dünyâda dakîka dakîka kim bilebilür. Hemîn âkıle lâzım oldur ki cehd idüp emâratına çalışa ve hemîn mü’mine vâcib oldur ki sa'y idüp alâmatına dürişe. Sünnet-i resûli kendüye âlet ide ve şerî'ât mûcibince ibâdet ide. Andan sonra cemî'-i ibâdetin bir çûba saymaya. Allah’un afvına ve anun şefâ'atına dayana. Eğer böyle iderse tevekkül dimek olur ve böyle idene ne ad takarsa yakışur. Yohsa bir kişinün ki meyli dünyâda olur ve gönli havâda olur. Andan sonra ki evvel afv umarlanur hemîn bir kuru ibâdetdür ki söylenür. (Tulum 2013: 90-94)

Kaynakça


Babinger, Franz (1934). “Sinan Paşa”. Encyclopédie de l'İslam. C. IV. Leyde-Paris. 450-451.

Erdoğan, Abdülkâdir (1943). “Onbeşinci Asır Ortalarında İstanbul'da Bir Türk Bilgini: Hızır Bey, Hayatı ve Eserleri”. Konya Dergisi, (57): 22-28.

Ertaylan, İsmail Hikmet (1961). Sinan Paşa - Maârif-nâme (Tıpkıbasım). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.

Hoca Sa'deddîn (1279). Tâcü't-Tevârîh. C. I-II. İstanbul.

Latîfî (1314). Tezkire-i Latîfî. İstanbul: İkdâm Matbaası.

Mazıoğlu, Hasibe (1966). “Sinan Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. X. İstanbul: MEB Yay. 666-670.

Mehmed Mecdî (1269). Hadâ'iku'ş-Şakâyık (Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi). İstanbul.

Mehmed Tâhir (1338). Osmânlı Mü'ellifleri. C.II. İstanbul.

Sivrihisarlı Sinan Paşa ve Nesir Edebiyatı (2017). (ed. A. Kartal ve Z. Koylu). İstanbul: Sivrihisar Belediyesi Kültür Yayınları.

Tulum, Mertol (2013). Sinan Paşa, Maârif-nâme - Özlü Sözler ve Öğütler Kitabı. Ankara: AKM Yay.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1963). “Hızır Bey oğlu Sinan Paşa'nın Vezîr-i Azamlığına Dair Çok Kıymetli Bir Vesika”. Türk Tarih Kurumu-Belleten, XXVII (105): 37-44.

Yaltkaya, M. Şerefettin ve K. R. Bilge (1943). Kâtib Çelebi, Keşf-el-Zunun. C. 2. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

Atıf Bilgileri


Tulum, Mertol. "MA'ÂRİF-NÂME (SİNÂN PAŞA)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/ma-arif-name-sinan-pasa. [Erişim Tarihi: 24 Nisan 2025].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 TAZARRU’-NÂME (SİNÂN PAŞA) Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn Prof. Dr. Mertol Tulum
Görüntüle
2 TEZKİRETÜ’L-EVLİYÂ (SİNÂN PAŞA) Sinân Paşa, Yûsuf Sinâneddîn Prof. Dr. Mertol Tulum
Görüntüle
3 CÂMASB-NÂME (ABDÎ) Abdî, Mûsâ Prof. Dr. Müjgân Çakır
Görüntüle
4 TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği
Görüntüle
5 RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Öğretmen Ece Ceylan
Görüntüle
6 NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz Doç. Dr. Recep Uslu
Görüntüle
7 DÎVÂN (ADLÎ) Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM
Görüntüle
8 DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
9 DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
10 DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) Âfitâbî Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
11 DÎVÂN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Doç. Dr. Osman Kufacı
Görüntüle
12 HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle