HURŞÎD-NÂME / HURŞÎD Ü FERAHŞÂD / ŞEHRİSTÂN-I UŞŞÂK (ŞEYHOĞLU)
âşıkane mesnevi
Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn (d. 741/1340-41 - ö. 816 /1413-14 ?)

ISBN: 978-9944-237-87-1


Şeyhoğlu Mustafâ’nın âşıkane telif mesnevisi. Hurşîd-nâme, Hurşîd ü Ferahşâd ve Şehristân-ı Uşşâk adlarıyla da bilinir. Şair, eserini Germiyanoğlu Süleymân Şâh için kaleme aldığı hâlde, henüz tamamlayamadan şahın vefat etmesi üzerine eseri 789/1387 tarihinde tamamlayarak Yıldırım Bâyezîd'e sunmuştur. Şeyhoğlu, eseri aslında Süleymân Şâh için hazırladığını Bâyezîd’den gizlememiş, eserinde ikisine  de medhiye yazmıştır.

Aruzun "mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün" kalıbıyla yazılan Hurşîd-nâme 7903 beyitten oluşmuştur. Mesneviye kahramanların ağzından nakledilen 23 gazel ile 1 terci-i bend eklenmiş ve bu şiirlerde 11 ayrı aruz kalıbı kullanılmıştır. Mesnevinin baş kısmında tevhid, münacat, na’t, miraciye, dört halifenin övgüsü ve kitabın yazılış sebebi yer alır. Hurşîd-nâme, konusunu Firdevsî'nin Şeh-nâmesi’nden almış, kuruluş ve vakaların tertibi bakımından Şeh-nâme'nin tesiri altında kalmıştır. Şeyhoğlu, Şeh-nâme'den aldığı epizot ve motiflere başka kaynaklardan ve özellikle Türk tarihi ve geleneklerinden ilaveler yaparak, bunları yerli yerine koymuş, olayın bütün inceliklerini nazımla söylemiştir (Ayan 1979: 31). Bir aşk hikayesi etrafında kurgulanan mesnevide tasavvufi etki açıkça hissedilir. Bazı kısımlarında didaktik kaygının ağır bastığı eser, şekil bakımından da kusursuzdur. Anadolu insanının Türkçe konuşması nedeniyle eserini Türkçe yazdığını belirten Şeyhoğlu, içtimaî hayattan örnekler, âdetler ve ananelerin önemli yer tuttuğu, kelime hazinesi ve dil özellikleri açısından eşsiz bir eser sunmuştur. Şairin atasözleri ve deyimlerle güçlendirdiği yalın anlatımı ve hikâyelerinin  tahkiye gücü nedeniyle  halk hikâyelerinin tipik bir motifi olan “görmeden aşık olma” üzerine kurgulanmış bir macera romanı özelliği taşıyan Hurşîd-nâme'nin konusu kısaca şöyledir:

İran şahı Siyâvuş’un, Hıtâyî Ay Hatun’dan bir kızı dünyaya gelmiştir. Bir erkek evlat isteyen padişah bu duruma çok üzülmüştür. Sarayın müneccimleri 16 yaşına gelince kızın güzelliğinin ülkede fitne çıkartacağı ve birçok insanın öleceği kehanetinde bulunurlar. Bundan korkan Siyâvuş, kızını öldürtmek ister. Ancak annesi ölmüş bir çocuğu Hurşîd’in yerine mezara koyup kızını gizlice Dârü’l-Melek kalesine gönderir. Hurşîd dokuz yıl boyunca Pîr Muallim tarafından eğitilir. Siyâvuş olanı biteni öğrenince muhafızlarını Hurşîd’i getirmeleri için kaleye gönderir, ancak hiçbirinden haber alamayınca kendisi Hurşîd’in kalede uyuduğu odaya gider. Hurşîd uyanınca babasını görür. Babası kızının güzelliği karşısında baygın hâlde yerde yatan muhafızları görmüş, kendisi de kızının güzelliğine hayran kalmıştır. Kızını öldürmeye kıyamaz ve Cemâbâd’a getirir. Padişah ile kızı çok iyi anlaşmaya başlamıştır. Babası Hurşîd için sarayda bir köşk yaptırır. Hurşîd’i öldürmek için kaleye gidip bayılan muhafızlar da ayılıp feryatlar ederek yollara düşerler. İçlerinden biri kızın aşkına dayanamayarak ölür. Diğer üçü ona bir mezar yaparak üzerine Hurşîd’in aşkından öldüğünü yazarlar. Muhafızlar birbirlerinden ayrılır ve biri doğuya, biri batıya, biri de Mısır’a doğru gider. Bunu öğrenen Hurşîd, ölen âşık için türbe yaptırır. Türbeye Hızır İlyas adı verilir. Bir muhafızdan bu olayı öğrenen Mağrip sultanının oğlu Ferahşâd, muhafızla birlikte yola koyulup Hızır İlyas türbesine gelirler. Ferahşâd mezardaki yazıları okuyunca türbeyi yaptıranın Hurşîd olduğunu anlar. Türbenin bekçisine kendilerini derviş olarak tanıtırlar. Hurşîd bunu duyunca Ferahşâd’a âşık olur. Birbirlerine âşık olduklarını ilan eden şiirler yazarlar. Hurşîd, köşkündeki bir eğlencede yüzündeki peçeyi çıkarınca yüzünü gören Ferahşâd düşüp bayılır. Gülsuyuyla ayılan Ferahşâd'la Hurşîd sarayda sefa sürerler.

Maşrık’a giden Siyâh adlı muhafız Hıtây ülkesinde saz çalan bir köseyle tanışır. Siyâh, bu köseden ıklık (saz) çalmayı öğrenir, ünü bütün ülkeye yayılır. Şöhretini Hıtây padişahı Boğa Han da duyar ve Siyâh’ı sarayına getirtir. Siyâh başından geçenleri ve sazı niye bu kadar güzel çalabildiğini anlatır. Boğa Han, bunları dinleyince Hurşîd’i görmek ister. Veziri Turumtay’ı Hurşîd’i istemesi için Acem mülküne gönderir. Turumtay, Boğa Han’ın mektubunu Siyâvuş’a iletir. Siyavuş, kızını Boğa Han’a vermez. Bunun üzerine Boğa Han, ordusuyla Cemâbâd’a saldırır. Siyâvuş, Hurşîd’in verilmesi ve savaşın bitirilmesine razı olur. Bunu duyan Hurşîd, rüyasında savaşta Boğa Han’ın öldürüleceğini gördüğünü söyleyip babasını oyalar. Ertesi gün bir savaşçı gibi zırh giyip, Boğa Han’ın yanına gelir ve ona yüzünü gösterir. Yüzünü gören Boğa Han bayılıp yere düşer, Hurşîd de Boğa Han’ı öldürür. Hurşîd, Ferahşâd'a ”Boğa Han’ı ben öldürdüm.“ demesini tembihler. Boğa Han’ı öldürdüğünü söyleyen Ferahşâd, Siyâvuş’un gözünde kahraman olur ve Hurşîd'i ona layık görür. Ancak vezirler “Cemşîd aslından gelen birine Hurşîd verilir mi?” diyerek karşı çıkarlar. Ferahşâd bunu öğrenince Mağrip sultanının oğlu olduğunu açıklar. Buna inanmayanlar; “Mağrip sultanının oğlu  isen şebçerağlardan birini getir.” diye şart koşarlar. Ferahşâd, memleketine dönerek, babasına olanları anlatır. İran şahının kızını alabilmek için şebçerağlardan birinin çehiz olarak istendiğini söyler. Ancak babası şebçerağı vermez ve Ferahşâd’ı hapse atar.

Siyâvuş’un muhafızlarından üçüncüsü olan Kâfûr da Nigâristan-ı Çîn adındaki şehre varır. Şehri süsleyen resimlere bakınca Hurşîd’i hatırlar ve resimleri yapan ressam Manî'nin yanına gider. Manî'den resim yapmayı öğrenip onun kadar şöhretli bir ressam olur. Bir beze Hurşîd’in resmini çizer ve ona bakarak kendisini avutur. Aniden çıkan rüzgar resmi elinden uçurur. Resim uçarak Mısır sultanı Tûs’un oğlu Behrâm’ın önüne düşer. Resmi gören Behrâm da düşüp bayılır. “Kimine mektubu Hüdhüd, kimine yel getirir, bugün Süleymân benim, Belkîs’ı bulmam gerekir.” diyerek olanı biteni öğrenir. Padişah Tûs, oğluna “Niyetin Siyâvuş’un kızı Hurşîd ise babası onu sana vermez, verseydi Boğa Han’a verirdi.” diyerek karşı çıkar. Ama oğluna laf dinletemez, oğlu bir kafileyle Cemâbâd’a gelip Tûs’un yazdığı mektubu Siyâvuş’a verirler. Siyâvuş, “Verilmiş sözümüz var, olmaz.” demesine rağmen ikna edilince Hurşîd çok üzülür. Ferahşâd hapiste iken Mağrip sultanı hastalanmış ve oğlunu hapisten çıkarıp herkesin ona biat etmesini emrettikten sonra ölmüştür. Padişah olan Ferahşâd, şebçerağı da alarak büyük bir kervanla  Cemâbâd’a gelir. Bu sırada Behram ile Hurşîd’in kırk gün kırk gece sürecek olan düğünleri olmaktadır. Ferahşâd getirdiği hediyeleri ve "şebçerağ"ı Siyâvuş’a takdim eder. Şebçerağ her yeri gündüz gibi aydınlatır. Siyâvuş, Behrâm için düğün yaparken Ferahşâd’ın gelmesi sonrasında kadı ve müftüyle vaziyeti konuşur. Toplanan meclis; “Kız kimi istiyorsa ona verilmeli, şeriatın hükmü budur.” kararını alır ve Hurşîd’e bildirilir. Hurşîd zekice bir cevapla, “Taliplerimden hiçbirini tanımıyorum, mademki babam beni evlendirmek istiyor, Boğa Han’ı öldüren ve tahtı yıkılmaktan kurtaranı seçtim.” der. Böylece Hurşîd’le Ferahşâd’ın nikahı kıyılır. Siyâvuş, Behrâm’ın da gönlünü alarak onu türlü hediyelerle memleketine gönderir.

Hurşîd-nâme'nin Türkiye ve Avrupa kütüphane kataloglarında kayıtlı on nüshası bulunmaktadır. Eserin Berlin, Süleymaniye, Manisa ve Paris nüshalarının karşılaştırılmasıyla oluşturulan tenkitli metni, geniş bir inceleme bölümüyle birlikte Hüseyin Ayan tarafından yayımlanmıştır (1979).

Şairin biyografisi için bkz. “Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/seyhoglu-mustafa-sadruddin 

Eserden Örnekler


ÂGÂZ-I DÂSTÂN VE HİKÂYET-İ HURŞÎD Ü FERAHŞÂD


Gelün iy söz bilenler söz düzenler

Girüp ma'nî denizinde yüzenler


Keleci gevherine kân olanlar

Hakâ'ik dürrine ummân olanlar


İşidün bu acâ'ib dâsıtânı

Teferrüclen bu zîbâ bûsıtânı


İnayet ger kılursa ferd-i bî-çûn

Bu nâme ucdan uca ola mevzûn


Ki sözi bildiren ü söyleden ol

Sevene sevdügini soyladan ol


Zirâ kim hoş buyurmışdur ol üstâd

Revânı olsun anun dâ'imâ şâd


Acem mülkinde bir sultân-ı âmil

Var idi nefsi pâk ü aklı kâmil


Elikdürmiş Irâkkı Isfahânı

Horâsânı vü andan Sistânı


Temâmet Kîş-i Bahreyn ile Ummân

O şâhun hükmine mahkûm fermân


Şeh idi Pars iklîminde gürbüz

Yidi iklîm anı söylerdi düpdüz


Anun in'âmı vü adli vü dâdı

İle eylük getürür şehre şâdî


İli firdevs açmağına benzer

Taşı tağı İrem bâğına benzer


Atadan şâh idi sultân Siyâvuş

Toğalı devletiydi tâli'a tuş


Öküş hatunları var idi key hûb

Aradan birisin kılmışdı mahbûb


Eğerçi cümle anun yârıyıdı

Velî ol kamudan yararıyıdı


Saçı Kadr ü yüzi bedr ü adı Ay

Niteliğine irmez fehm ile rây


Hıtâ sultânınun kızıymış ol mâh

Sevip almış anı mihriyle ol şâh


İnerdi dem-be-dem sultân sücûda

Ki bundan gele bir oğlan vücûda


Çü bir gice Utârid ayı kuçdı

Güneş o deprenişden Delve düldi


Hemân-dem hâmile kaldı bu hatun

Buyurdı üstine saçdılar altun


Didi senden ger oğlancuk göreydüm

Anun şükrânesi cânum vireydüm


Tokuz ay oldı toğdı bir güzel kız

Ki bir kez görmege bin cân degül kız


Vücûdıyla cihân toldı senâdan

Güneşdür diyesin toğdı anadan


Kamaşur gözleri yüzin görenün

Güneşdür dir isen yüzin gör anun


Sanasın fitnedür uyhuya varmış

Kaşını gölgelik üstine germiş


Güzel kopası bellü çehresinden

Melek şey li'llâh ider behresinden


Harîf ü çâbük ü ayyâr u câdû

Beşer-sûret melek-sîret perî-hû


Çü yüzinden güneş düşdi utanu

Adını kodılar Hurşîd-Bânû


Yirindi kız içün sultân Siyâvuş

Ana umduğı nesne gelmedi tuş


Müneccimler dirildi bir araya

Ki seyyârât evin bir bir araya


Ki kankı burca geldi kankı ılduz

Ne hükm ider ne resme gösterür yüz


Bulup arz eylediler şehriyârâ

Ki şâha oldı bu râz âşkâra


Kıza altı yidi gün key hatar var

Ola olmazsa çok dürlü haber var


Firâsetlü ola vü cüst ü zîrek

Neyi işitse ögrene tizirek


Şu resme kâmil ola hüsn-i hulkı

Ki vasfıyla giriftâr ide halkı


Cemâlin görenün gede mecâli

Hayâlin soranun kalmaya hâli


Kimün yüzine baksa kıla bîhûş

Taşa söz söyler ise eyleye cûş


Velîkin tolıcak on altı yaşı

Ana kasd ideler kim gide başı


Eger ondan dahı bula halâsı

Ola birkaç kişi sultâna âsî


Çeriler gire bu iklîmüne çok

Ki pâyânı vü haddi ucı yok


Bu kız ucından ola müşkil işler

Ki o müşkillere koymaya dişler


Hakîkat tahtuna kasd ide yağı

Ya ala ya ucın başa ayağı


Yakalar şehr ü kûyı bî-mehâbe

Bu şehrün birisi vara harâba


Eger kurtılur ise bu yağıdan

Vilâyet yigrek ola bayağıdan


Yimek ü içmek ola îş ü şâdî

Şehinşeh buyura bî-dâda dâdı


Görinen budur iy sultân-ı âlem

Yigini Tanrı bilür bilmez âdem (Ayan 1979: 145-147)    

Kaynakça


Avcı, İsmail (2009)."Şeyhoğlu Mustafa: Hurşîdnâme (Hurşîd ü Ferahşâd)". Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı), (39): 101-111.

Ayan, Hüseyin (1979). Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), (İnceleme-Metin-Sözlük-Konu Dizini). Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.

Eren Kaya, Fazile (2019) "Hamîdî’nin Hurşîd ü Hâver Mesnevisi'nin Cemâlî’nin Mihr ü Mâh ve Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşîd ü Ferahşâd Mesnevileriyle Karşılaştırılması". Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 3 (4): 323-333. 

Kılıç, M. Hande (2020). "Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşîd ü Ferahşâd (Hurşîd-nâme) Mesnevisi’nde Kozmik Unsurlar". Turkish Studies - Language, 15 (4): 1907-1932. 

Kocadere, Rümeysa (2014). Germiyanoğulları Beyliği'nde Edebî Kültür ve Hayat. Yüksek Lisans Tezi. Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi.

Şentürk, Ahmet Atilla (2012). "Hurşid-nâme". Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, (26): 355-367.

Tolasa, Harun (1982). ”15. Yüzyıl Türk Edebiyatı Anadolu Sahası Mesnevileri”. Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi I, (1): 1-13.

Ünver, İsmail (1986).”Mesnevî”. Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), LII (415-416-417): 430-563.

Atıf Bilgileri


ULUDAĞ, Erdoğan. "HURŞÎD-NÂME / HURŞÎD Ü FERAHŞÂD / ŞEHRİSTÂN-I UŞŞÂK (ŞEYHOĞLU)". Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü, http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/hursid-name-hursid-u-ferahsad-sehristan-i-ussak-seyhoglu. [Erişim Tarihi: 05 Mayıs 2025].


Benzer Eserler

# Madde Yazar Madde Yazarı İşlem
1 DÜSTÛR-I ŞÂHÎ / DÜSTÛR-I ŞÂHÎ FÎ HİKÂYÂT-I PÂDİŞÂHÎ / [MARZUBÂN-NÂME TERCÜMESİ] (ŞEYHOĞLU) Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn Prof. Dr. Sadık Yazar
Görüntüle
2 TERCÜME-İ KÂBÛS-NÂME / [KÂBÛS-NÂME TERCÜMESİ] (ŞEYHOĞLU) Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn Prof. Dr. Sadık Yazar
Görüntüle
3 KENZÜ’L-KÜBERÂ VE MEHEKKÜ’L-ULEMÂ (ŞEYHOĞLU) Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn Prof. Dr. kemal yavuz
Görüntüle
4 CÂMASB-NÂME (ABDÎ) Abdî, Mûsâ Prof. Dr. Müjgân Çakır
Görüntüle
5 TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği
Görüntüle
6 RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân Öğretmen Ece Ceylan
Görüntüle
7 NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz Doç. Dr. Recep Uslu
Görüntüle
8 DÎVÂN (ADLÎ) Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM
Görüntüle
9 DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
10 DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) Adnî, Mahmûd Paşa Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren
Görüntüle
11 DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) Âfitâbî Prof. Dr. Yunus KAPLAN
Görüntüle
12 DÎVÂN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Doç. Dr. Osman Kufacı
Görüntüle
13 HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal
Görüntüle