- Yazar Biyografisi (TEİS)
Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn - Madde Yazarı: Doç. Dr. Erdoğan ULUDAĞ
- Eser Yazılış Tarihi:789/1387
- Yazıldığı Saha:Anadolu-Osmanlı
- Edebiyat Alanı:Yazılı Edebiyat / Divan Edebiyatı
- Dönemi:Başlangıç-15. Yüzyıl
- Dili:Türkçe
- Alfabesi:Arap
- Yapısı:Manzum
- Niteliği:Telif
- Türü/Formu:Mesnevi
- Yayın Tarihi:30/10/2021
HURŞÎD-NÂME / HURŞÎD Ü FERAHŞÂD / ŞEHRİSTÂN-I UŞŞÂK (ŞEYHOĞLU)
âşıkane mesneviŞeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn (d. 741/1340-41 - ö. 816 /1413-14 ?)
ISBN: 978-9944-237-87-1
Şeyhoğlu Mustafâ’nın âşıkane telif mesnevisi. Hurşîd-nâme, Hurşîd ü Ferahşâd ve Şehristân-ı Uşşâk adlarıyla da bilinir. Şair, eserini Germiyanoğlu Süleymân Şâh için kaleme aldığı hâlde, henüz tamamlayamadan şahın vefat etmesi üzerine eseri 789/1387 tarihinde tamamlayarak Yıldırım Bâyezîd'e sunmuştur. Şeyhoğlu, eseri aslında Süleymân Şâh için hazırladığını Bâyezîd’den gizlememiş, eserinde ikisine de medhiye yazmıştır.
Aruzun "mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün" kalıbıyla yazılan Hurşîd-nâme 7903 beyitten oluşmuştur. Mesneviye kahramanların ağzından nakledilen 23 gazel ile 1 terci-i bend eklenmiş ve bu şiirlerde 11 ayrı aruz kalıbı kullanılmıştır. Mesnevinin baş kısmında tevhid, münacat, na’t, miraciye, dört halifenin övgüsü ve kitabın yazılış sebebi yer alır. Hurşîd-nâme, konusunu Firdevsî'nin Şeh-nâmesi’nden almış, kuruluş ve vakaların tertibi bakımından Şeh-nâme'nin tesiri altında kalmıştır. Şeyhoğlu, Şeh-nâme'den aldığı epizot ve motiflere başka kaynaklardan ve özellikle Türk tarihi ve geleneklerinden ilaveler yaparak, bunları yerli yerine koymuş, olayın bütün inceliklerini nazımla söylemiştir (Ayan 1979: 31). Bir aşk hikayesi etrafında kurgulanan mesnevide tasavvufi etki açıkça hissedilir. Bazı kısımlarında didaktik kaygının ağır bastığı eser, şekil bakımından da kusursuzdur. Anadolu insanının Türkçe konuşması nedeniyle eserini Türkçe yazdığını belirten Şeyhoğlu, içtimaî hayattan örnekler, âdetler ve ananelerin önemli yer tuttuğu, kelime hazinesi ve dil özellikleri açısından eşsiz bir eser sunmuştur. Şairin atasözleri ve deyimlerle güçlendirdiği yalın anlatımı ve hikâyelerinin tahkiye gücü nedeniyle halk hikâyelerinin tipik bir motifi olan “görmeden aşık olma” üzerine kurgulanmış bir macera romanı özelliği taşıyan Hurşîd-nâme'nin konusu kısaca şöyledir:
İran şahı Siyâvuş’un, Hıtâyî Ay Hatun’dan bir kızı dünyaya gelmiştir. Bir erkek evlat isteyen padişah bu duruma çok üzülmüştür. Sarayın müneccimleri 16 yaşına gelince kızın güzelliğinin ülkede fitne çıkartacağı ve birçok insanın öleceği kehanetinde bulunurlar. Bundan korkan Siyâvuş, kızını öldürtmek ister. Ancak annesi ölmüş bir çocuğu Hurşîd’in yerine mezara koyup kızını gizlice Dârü’l-Melek kalesine gönderir. Hurşîd dokuz yıl boyunca Pîr Muallim tarafından eğitilir. Siyâvuş olanı biteni öğrenince muhafızlarını Hurşîd’i getirmeleri için kaleye gönderir, ancak hiçbirinden haber alamayınca kendisi Hurşîd’in kalede uyuduğu odaya gider. Hurşîd uyanınca babasını görür. Babası kızının güzelliği karşısında baygın hâlde yerde yatan muhafızları görmüş, kendisi de kızının güzelliğine hayran kalmıştır. Kızını öldürmeye kıyamaz ve Cemâbâd’a getirir. Padişah ile kızı çok iyi anlaşmaya başlamıştır. Babası Hurşîd için sarayda bir köşk yaptırır. Hurşîd’i öldürmek için kaleye gidip bayılan muhafızlar da ayılıp feryatlar ederek yollara düşerler. İçlerinden biri kızın aşkına dayanamayarak ölür. Diğer üçü ona bir mezar yaparak üzerine Hurşîd’in aşkından öldüğünü yazarlar. Muhafızlar birbirlerinden ayrılır ve biri doğuya, biri batıya, biri de Mısır’a doğru gider. Bunu öğrenen Hurşîd, ölen âşık için türbe yaptırır. Türbeye Hızır İlyas adı verilir. Bir muhafızdan bu olayı öğrenen Mağrip sultanının oğlu Ferahşâd, muhafızla birlikte yola koyulup Hızır İlyas türbesine gelirler. Ferahşâd mezardaki yazıları okuyunca türbeyi yaptıranın Hurşîd olduğunu anlar. Türbenin bekçisine kendilerini derviş olarak tanıtırlar. Hurşîd bunu duyunca Ferahşâd’a âşık olur. Birbirlerine âşık olduklarını ilan eden şiirler yazarlar. Hurşîd, köşkündeki bir eğlencede yüzündeki peçeyi çıkarınca yüzünü gören Ferahşâd düşüp bayılır. Gülsuyuyla ayılan Ferahşâd'la Hurşîd sarayda sefa sürerler.
Maşrık’a giden Siyâh adlı muhafız Hıtây ülkesinde saz çalan bir köseyle tanışır. Siyâh, bu köseden ıklık (saz) çalmayı öğrenir, ünü bütün ülkeye yayılır. Şöhretini Hıtây padişahı Boğa Han da duyar ve Siyâh’ı sarayına getirtir. Siyâh başından geçenleri ve sazı niye bu kadar güzel çalabildiğini anlatır. Boğa Han, bunları dinleyince Hurşîd’i görmek ister. Veziri Turumtay’ı Hurşîd’i istemesi için Acem mülküne gönderir. Turumtay, Boğa Han’ın mektubunu Siyâvuş’a iletir. Siyavuş, kızını Boğa Han’a vermez. Bunun üzerine Boğa Han, ordusuyla Cemâbâd’a saldırır. Siyâvuş, Hurşîd’in verilmesi ve savaşın bitirilmesine razı olur. Bunu duyan Hurşîd, rüyasında savaşta Boğa Han’ın öldürüleceğini gördüğünü söyleyip babasını oyalar. Ertesi gün bir savaşçı gibi zırh giyip, Boğa Han’ın yanına gelir ve ona yüzünü gösterir. Yüzünü gören Boğa Han bayılıp yere düşer, Hurşîd de Boğa Han’ı öldürür. Hurşîd, Ferahşâd'a ”Boğa Han’ı ben öldürdüm.“ demesini tembihler. Boğa Han’ı öldürdüğünü söyleyen Ferahşâd, Siyâvuş’un gözünde kahraman olur ve Hurşîd'i ona layık görür. Ancak vezirler “Cemşîd aslından gelen birine Hurşîd verilir mi?” diyerek karşı çıkarlar. Ferahşâd bunu öğrenince Mağrip sultanının oğlu olduğunu açıklar. Buna inanmayanlar; “Mağrip sultanının oğlu isen şebçerağlardan birini getir.” diye şart koşarlar. Ferahşâd, memleketine dönerek, babasına olanları anlatır. İran şahının kızını alabilmek için şebçerağlardan birinin çehiz olarak istendiğini söyler. Ancak babası şebçerağı vermez ve Ferahşâd’ı hapse atar.
Siyâvuş’un muhafızlarından üçüncüsü olan Kâfûr da Nigâristan-ı Çîn adındaki şehre varır. Şehri süsleyen resimlere bakınca Hurşîd’i hatırlar ve resimleri yapan ressam Manî'nin yanına gider. Manî'den resim yapmayı öğrenip onun kadar şöhretli bir ressam olur. Bir beze Hurşîd’in resmini çizer ve ona bakarak kendisini avutur. Aniden çıkan rüzgar resmi elinden uçurur. Resim uçarak Mısır sultanı Tûs’un oğlu Behrâm’ın önüne düşer. Resmi gören Behrâm da düşüp bayılır. “Kimine mektubu Hüdhüd, kimine yel getirir, bugün Süleymân benim, Belkîs’ı bulmam gerekir.” diyerek olanı biteni öğrenir. Padişah Tûs, oğluna “Niyetin Siyâvuş’un kızı Hurşîd ise babası onu sana vermez, verseydi Boğa Han’a verirdi.” diyerek karşı çıkar. Ama oğluna laf dinletemez, oğlu bir kafileyle Cemâbâd’a gelip Tûs’un yazdığı mektubu Siyâvuş’a verirler. Siyâvuş, “Verilmiş sözümüz var, olmaz.” demesine rağmen ikna edilince Hurşîd çok üzülür. Ferahşâd hapiste iken Mağrip sultanı hastalanmış ve oğlunu hapisten çıkarıp herkesin ona biat etmesini emrettikten sonra ölmüştür. Padişah olan Ferahşâd, şebçerağı da alarak büyük bir kervanla Cemâbâd’a gelir. Bu sırada Behram ile Hurşîd’in kırk gün kırk gece sürecek olan düğünleri olmaktadır. Ferahşâd getirdiği hediyeleri ve "şebçerağ"ı Siyâvuş’a takdim eder. Şebçerağ her yeri gündüz gibi aydınlatır. Siyâvuş, Behrâm için düğün yaparken Ferahşâd’ın gelmesi sonrasında kadı ve müftüyle vaziyeti konuşur. Toplanan meclis; “Kız kimi istiyorsa ona verilmeli, şeriatın hükmü budur.” kararını alır ve Hurşîd’e bildirilir. Hurşîd zekice bir cevapla, “Taliplerimden hiçbirini tanımıyorum, mademki babam beni evlendirmek istiyor, Boğa Han’ı öldüren ve tahtı yıkılmaktan kurtaranı seçtim.” der. Böylece Hurşîd’le Ferahşâd’ın nikahı kıyılır. Siyâvuş, Behrâm’ın da gönlünü alarak onu türlü hediyelerle memleketine gönderir.
Hurşîd-nâme'nin Türkiye ve Avrupa kütüphane kataloglarında kayıtlı on nüshası bulunmaktadır. Eserin Berlin, Süleymaniye, Manisa ve Paris nüshalarının karşılaştırılmasıyla oluşturulan tenkitli metni, geniş bir inceleme bölümüyle birlikte Hüseyin Ayan tarafından yayımlanmıştır (1979).
Şairin biyografisi için bkz. “Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn”. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/seyhoglu-mustafa-sadruddin
Eserden Örnekler
ÂGÂZ-I DÂSTÂN VE HİKÂYET-İ HURŞÎD Ü FERAHŞÂD
Gelün iy söz bilenler söz düzenler
Girüp ma'nî denizinde yüzenler
Keleci gevherine kân olanlar
Hakâ'ik dürrine ummân olanlar
İşidün bu acâ'ib dâsıtânı
Teferrüclen bu zîbâ bûsıtânı
İnayet ger kılursa ferd-i bî-çûn
Bu nâme ucdan uca ola mevzûn
Ki sözi bildiren ü söyleden ol
Sevene sevdügini soyladan ol
Zirâ kim hoş buyurmışdur ol üstâd
Revânı olsun anun dâ'imâ şâd
Acem mülkinde bir sultân-ı âmil
Var idi nefsi pâk ü aklı kâmil
Elikdürmiş Irâkkı Isfahânı
Horâsânı vü andan Sistânı
Temâmet Kîş-i Bahreyn ile Ummân
O şâhun hükmine mahkûm fermân
Şeh idi Pars iklîminde gürbüz
Yidi iklîm anı söylerdi düpdüz
Anun in'âmı vü adli vü dâdı
İle eylük getürür şehre şâdî
İli firdevs açmağına benzer
Taşı tağı İrem bâğına benzer
Atadan şâh idi sultân Siyâvuş
Toğalı devletiydi tâli'a tuş
Öküş hatunları var idi key hûb
Aradan birisin kılmışdı mahbûb
Eğerçi cümle anun yârıyıdı
Velî ol kamudan yararıyıdı
Saçı Kadr ü yüzi bedr ü adı Ay
Niteliğine irmez fehm ile rây
Hıtâ sultânınun kızıymış ol mâh
Sevip almış anı mihriyle ol şâh
İnerdi dem-be-dem sultân sücûda
Ki bundan gele bir oğlan vücûda
Çü bir gice Utârid ayı kuçdı
Güneş o deprenişden Delve düldi
Hemân-dem hâmile kaldı bu hatun
Buyurdı üstine saçdılar altun
Didi senden ger oğlancuk göreydüm
Anun şükrânesi cânum vireydüm
Tokuz ay oldı toğdı bir güzel kız
Ki bir kez görmege bin cân degül kız
Vücûdıyla cihân toldı senâdan
Güneşdür diyesin toğdı anadan
Kamaşur gözleri yüzin görenün
Güneşdür dir isen yüzin gör anun
Sanasın fitnedür uyhuya varmış
Kaşını gölgelik üstine germiş
Güzel kopası bellü çehresinden
Melek şey li'llâh ider behresinden
Harîf ü çâbük ü ayyâr u câdû
Beşer-sûret melek-sîret perî-hû
Çü yüzinden güneş düşdi utanu
Adını kodılar Hurşîd-Bânû
Yirindi kız içün sultân Siyâvuş
Ana umduğı nesne gelmedi tuş
Müneccimler dirildi bir araya
Ki seyyârât evin bir bir araya
Ki kankı burca geldi kankı ılduz
Ne hükm ider ne resme gösterür yüz
Bulup arz eylediler şehriyârâ
Ki şâha oldı bu râz âşkâra
Kıza altı yidi gün key hatar var
Ola olmazsa çok dürlü haber var
Firâsetlü ola vü cüst ü zîrek
Neyi işitse ögrene tizirek
Şu resme kâmil ola hüsn-i hulkı
Ki vasfıyla giriftâr ide halkı
Cemâlin görenün gede mecâli
Hayâlin soranun kalmaya hâli
Kimün yüzine baksa kıla bîhûş
Taşa söz söyler ise eyleye cûş
Velîkin tolıcak on altı yaşı
Ana kasd ideler kim gide başı
Eger ondan dahı bula halâsı
Ola birkaç kişi sultâna âsî
Çeriler gire bu iklîmüne çok
Ki pâyânı vü haddi ucı yok
Bu kız ucından ola müşkil işler
Ki o müşkillere koymaya dişler
Hakîkat tahtuna kasd ide yağı
Ya ala ya ucın başa ayağı
Yakalar şehr ü kûyı bî-mehâbe
Bu şehrün birisi vara harâba
Eger kurtılur ise bu yağıdan
Vilâyet yigrek ola bayağıdan
Yimek ü içmek ola îş ü şâdî
Şehinşeh buyura bî-dâda dâdı
Görinen budur iy sultân-ı âlem
Yigini Tanrı bilür bilmez âdem (Ayan 1979: 145-147)
Kaynakça
Avcı, İsmail (2009)."Şeyhoğlu Mustafa: Hurşîdnâme (Hurşîd ü Ferahşâd)". Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı), (39): 101-111.
Ayan, Hüseyin (1979). Şeyhoğlu Mustafa, Hurşîd-nâme (Hurşîd ü Ferahşâd), (İnceleme-Metin-Sözlük-Konu Dizini). Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.
Eren Kaya, Fazile (2019) "Hamîdî’nin Hurşîd ü Hâver Mesnevisi'nin Cemâlî’nin Mihr ü Mâh ve Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşîd ü Ferahşâd Mesnevileriyle Karşılaştırılması". Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 3 (4): 323-333.
Kılıç, M. Hande (2020). "Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşîd ü Ferahşâd (Hurşîd-nâme) Mesnevisi’nde Kozmik Unsurlar". Turkish Studies - Language, 15 (4): 1907-1932.
Kocadere, Rümeysa (2014). Germiyanoğulları Beyliği'nde Edebî Kültür ve Hayat. Yüksek Lisans Tezi. Eskişehir: Osmangazi Üniversitesi.
Şentürk, Ahmet Atilla (2012). "Hurşid-nâme". Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, (26): 355-367.
Tolasa, Harun (1982). ”15. Yüzyıl Türk Edebiyatı Anadolu Sahası Mesnevileri”. Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi I, (1): 1-13.
Ünver, İsmail (1986).”Mesnevî”. Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), LII (415-416-417): 430-563.
Atıf Bilgileri
Benzer Eserler
# | Madde | Yazar | Madde Yazarı | İşlem | ||
---|---|---|---|---|---|---|
1 | DÜSTÛR-I ŞÂHÎ / DÜSTÛR-I ŞÂHÎ FÎ HİKÂYÂT-I PÂDİŞÂHÎ / [MARZUBÂN-NÂME TERCÜMESİ] (ŞEYHOĞLU) | Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
2 | TERCÜME-İ KÂBÛS-NÂME / [KÂBÛS-NÂME TERCÜMESİ] (ŞEYHOĞLU) | Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn | Prof. Dr. Sadık Yazar |
Görüntüle | ||
3 | KENZÜ’L-KÜBERÂ VE MEHEKKÜ’L-ULEMÂ (ŞEYHOĞLU) | Şeyhoğlu, Mustafâ Sadrüddîn | Prof. Dr. kemal yavuz |
Görüntüle | ||
4 | CÂMASB-NÂME (ABDÎ) | Abdî, Mûsâ | Prof. Dr. Müjgân Çakır |
Görüntüle | ||
5 | TERCÜME-İ KASÎDE-İ BÜRDE (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Doç. Dr. Bünyamin Ayçiçeği |
Görüntüle | ||
6 | RİSÂLE Fİ’L-MEBDE’İ VE’L-MA’ÂD (ABDURRAHÎM) | Abdurrahîm, Abdurrahîm Karahisârî, Şeyh Abdurrahîm Karahisârî, Abdurrahîmu’l-Karahisârî, Abdurrahîm Sultân, Abdurrahîm Mısırlı-zâde, Mısırlı-zâde, Mısrîoğlu, Mısrî Sultân | Öğretmen Ece Ceylan |
Görüntüle | ||
7 | NEKÂVETÜ’L-EDVÂR (HÂCE ABDÜLAZÎZ) | Abdülazîz, Abdülkâdir-zâde, Hâce Abdülazîz, Usta Abdülazîz | Doç. Dr. Recep Uslu |
Görüntüle | ||
8 | DÎVÂN (ADLÎ) | Adlî, Sultân Bâyezîd-i Velî bin Fâtih Sultân Mehmed | Prof. Dr. YAVUZ BAYRAM |
Görüntüle | ||
9 | DÎVÂN-I TÜRKÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
10 | DÎVÂN-I FÂRİSÎ (ADNÎ) | Adnî, Mahmûd Paşa | Dr. Öğr. Üyesi Hulusi Eren |
Görüntüle | ||
11 | DÎVÂN (ÂFİTÂBÎ) | Âfitâbî | Prof. Dr. Yunus KAPLAN |
Görüntüle | ||
12 | DÎVÂN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Doç. Dr. Osman Kufacı |
Görüntüle | ||
13 | HÜSREV Ü ŞÎRÎN (ÂHÎ) | Âhî, Benli Hasan, Dilsiz Dânişmend | Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal |
Görüntüle |